Uzmanlara Göre Kaddafi Düşerken Ülkeyi de Beraberinde Götürebilir
Hayal dünyasında yaşayan, kendini beğenmiş, son nefesine kadar savaşacak bir lider. Fakat köşeye sıkışınca ilk uçağa atlayıp kaçan fevri bir şovmen de olabilir. Ya da bir psikopat ve soğukkanlı hesaplar yapan bir stratejist. Belki de bir çöl tilkisi gibi çılgındır. Libya'da oyunun sonuna doğru yaklaştıkça Albay Muammer Kaddafi'nin baskın içgüdüleri de açığa çıkacağa benziyor. Dolayısıyla bu konudaki her tür bilgi politikacılar için büyük bir değer taşıyor. Gazetecilerin Kaddafi hakkındaki izlenimleri ya anekdotlara ya da onun geçmişteki eylemlerine dayanıyor. Kimileri de onun son nutuklarını esas alıyor. Ancak bilimsel yöntemlerden yararlanarak profil oluşturmaya çalışanlar da var. Amerikan politikasına yön verecek olanlar da muhtemelen onların ulaşacağı sonuçlardır. ABD istihbarat teşkilatı CIA ve Savunma Bakanlığı onlarca yıldır Albay Kaddafi, Kuzey Koreli Kim Jong-il ve Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez gibi düşman liderler hakkındaki psikolojik değerlendirmelere başvuruyor. Fakat bunu müttefikler, potansiyel liderler ve ileri gelen yetkililer için de yapıyor. Tıpkı birçok başka hükümetin de yaptığı gibi. Başkentteki George Washington Üniversitesi'nde siyaset psikolojisi programını yöneten ve CIA'deki davranış analizi bölümünü kuran Psikiyatr Jerrold Post, Foreing Policy dergisi için Albay Kaddafi'nin bir profilini çıkardı. Vardığı sonuca göre diktatör, genelde akılcı olmakla birlikte, baskı altındayken illüzyon görmeye ve kuruntulu düşünmeye eğilim gösteriyor. Ve Kaddafi tam şu anda, Libya lideri olduğundan beri görmediği kadar baskı altında. Post'a göre, Albay Kaddafi özünde kendisini herkesten farklı görüyor. Kendini imkânsız hedefler için mücadele eden Müslüman bir savaşçı gibi hisseden Kaddafi, iktidardan düşerken ve kurduğu düzen yıkılırken ülkeyi de beraberinde götürme potansiyeline sahip. Askeri stratejistler ve devlet başkanları karar alırken daha önce de muhalif liderlerin psikolojik profilini çıkaran çalışmalardan faydalandılar. Bundan bazen kârlı, bazen de zararlı çıktılar. Post'a göre siyasi profil çalışması, liderin topluma hakim olduğu ve neredeyse hiçbir şeyin ona engel olamadığı durumlarda çok daha büyük önem taşıyor. Kaddafi ve Libya, işte tam bunun örneği. Lider profili çalışmalarına ilişkin resmi dosyalar gizli tutuluyor ancak sivil psikologlar tarafından gerçekleştirilen analiz yöntemlerini gizlemek mümkün değil. Bu yöntemlerin çoğu, konuşmalar, yazılar, yaşamöyküleri, gözlenebilir davranışlar gibi kamusal bilgilere dayanarak geliştirilmiş. Buradan elde edilen sonuçlar, "uzaktan profil çıkarma" denen tekniğin bilimden çok sanata yakın olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla Libya krizi gibi örneklerde bu tür değerlendirmelerin potansiyel değerini ve sınırlarını iyi bilmek gerekiyor. Pennsylvania Üniversitesi Wharton İşletme Fakültesi'nden Psikolog Philip Tetlock, "Profil uzmanları davranışları kestirirken gözleri bağlı bir şempanzeden daha iyiler, kabul. Fakat aradaki fark aslında sandığınızdan daha az" diyor. En başarılı geçmişi olan yöntemse klinik vaka çalışmalarına, teşhis koyan terapistlerin çocukluk dönemini de hesaba katarak yazdıkları psiko-biyografilere dayanıyor. Bunun kayıtlı ilk örneği, CIA'nin selefi olan Stratejik Hizmetler Dairesi'nin 1940'ların başında sipariş ettiği Adolf Hitler incelemesi. Burada Harvard kişilik uzmanı Henry A. Murray, Hitler'in "bitmek bilmeyen alçaklık kompleksi", "homoseksüel paniği" ve Ödipal eğilimleri hakkında varsayımlarda bulunuyordu. Uzmanlar bu yöntemi hâlâ kullanıyor, ama Freudçu spekülasyon veya kişisel görüşler yerine biyografik gerçeklere oturtuyorlar. Bu tür kişilik tahlillerinin geçmişte büyük yararı görülmüştür. Örneğin, İsrail'le Mısır arasındaki Camp David barış görüşmelerinin öncesinde CIA, Başkan Jimmy Carter'a iki ülke liderinin (Menahem Begin ve Enver Sedat) profillerini sundu. Fakat değerlendirmeler yanıltıcı da olabiliyor. 1990'ların başında tedavüle çıkan Saddam Hüseyin'e ait profiller, onu kâr-zarar hesabını bilen, baskı altında en nihayet teslim olacak biri olarak gösteriyordu. İstihbarat uzmanları da artık tedbiri elden bırakmıyor ve bu tür vakaları "içerik analizi" teknikleriyle destekliyorlar. Bu teknikler liderlerin söz ve yazılarındaki belli kalıplara bakıyor. Örneğin New York'taki Syracuse Üniversitesi'nden araştırmacı Margaret Hermann'ın geliştirdiği bir yazılım, röportaj ve konuşmalardaki belli sözcük sınıflarının ("ben", "bana", "benim" gibi) göreceli sıklığını değerlendirmekte ve bunu liderlik özellikleriyle ilişkilendirmektedir. Michigan Üniversitesi'nden Psikoloji Profesörü David G. Winter da liderlerin güdülerini, iktidar hırslarını, başarılarını ve insani yakınlık derecelerini değerlendirmek için benzer kaynaklara dayanan bir teknik kullanıyor. Örneğin, "Onları silip atarız" sözü güç veya iktidara çok odaklanıldığını gösteriyor. "Yemekten sonra birlikte oturup sohbet ettik ve güldük" cümlesi de yakınlığı ifade ediyor. Winter, "Gücün ve yakınlığın yüksek oranda bir arada bulunması kişinin büyük ihtimalle iletişime açık olduğunu, yüksek gücün yanında yakınlığın düşük olması ise onun saldırgan olduğunu işaret etmektedir. Ana fikir bu ama kesin bir tahmin yürütemezsiniz elbette" diyor. Nitekim profil çıkaran gruplardan en az biri tahminlerine bu kusuru, yani belirsizliği de katıyor. Araştırmacılar, Birinci Dünya Savaşı ve Kore Savaşı öncesi liderler arasındaki iletişimi, sonucu barışla biten iletişim süreçleriyle (örneğin, 1962 Küba füze krizi) karşılaştırdı. British Columbia Üniversitesi'nden Psikolog Peter Suefield'in belirttiğine göre, kabul edilen belirsizliğin düzeyi ne kadar yüksek olursa bir liderin savaşı tercih etmesi ihtimali o kadar küçülüyor. Suefield henüz Kaddafi'nin sözlerini çözümlemedi fakat Libya liderinin tutarlı olmasa bile çok kesin konuştuğunu görmek için uzman olmaya gerek yok.
BENEDICT CAREY