Avrupa'nın ekonomik dinamosu Almanya'yı cesur olmamakla suçlayamazsınız. İki dünya savaşını atlattı, birleşmeyi hazmetti, şimdi de hâlâ mali krizle sendeleyen komşularını çok geride bıraktı. Katı emek piyasasını elden geçirdi ve çok az kargaşa yaşayarak emeklilik yaşını 67'ye yükseltti. Ama konu kadınları güçlendirmeye gelince, dünyanın en güçlü kadınlarından birisi olan Başbakan Angela Merkel döneminde bile, hiçbir Cermen hamlesinin veya saygının işe yaramadığı görülüyor. İş ve siyaset dünyasındaki çoğu lider, kadınları işe alıp onları desteklemek istediğini söylüyor. Ancak iş dünyasının on yıldır verdiği ciddi sözler, erkek egemen Almanya A.Ş.'deki engelleri aşamadı. Geçen yıl bir açıklama yaparak, 2015'e kadar kadın yönetici oranını gönüllü olarak yüzde 30'a çıkaracağını duyurup DAX 30 endeksinde birlikte yer aldığı şirketleri şaşırtan Deutsche Telekom'un İnsan Kaynakları Müdürü Thomas Sattelberger, "Almanya kültürel reformlarda değil yapısal reformlarda iyi. Nazi Almanya'sında aşırı geleneksel bir kadın ve erkek imgesi vardı. Kadınlarda annelik, erkeklerde kardeşlik kutsandı. Bu zihinsel klişeler henüz kültürel işlemden geçirilip ayıklanmadı" diyor. Hükümetin aldığı bir dizi önleme ve cinsiyet rolleriyle ilgili ateşli tartışmalara rağmen, tek çocuklu Alman annelerin sadece yüzde 14'ü, iki çocuklu annelerin de yüzde 6'sı tam zamanlı işlerine geri dönüyor. DAX 30 endeksindeki şirketlerin tümü erkeklerce yönetiliyor. Ülkede denetim kurulu başkanı olan tek kadın, Henkel'den Simone Bagel-Trah. Yönetim kurullarındaki kadın temsilinin yüzde 20'ye ulaştığı ülke çok az. Ancak McKinsey'in 2010'daki Kadın Sorunu raporuna göre İsveç'te yönetim kademelerinde kadın oranı yüzde 17, ABD ve İngiltere'de yüzde 14'ken, Almanya'da Hindistan'daki gibi yüzde 2. 1,39 ile Avrupa'daki en düşük doğum oranlarından birisine sahip olan, teknik işlerde şimdiden 150 bin kalifiye işçi açığı bulunan, kadınların yeteneklerine en çok ihtiyaç duyan ülkelerden Almanya, cinsiyet klişelerinin hâlâ sabit kaldığı bir yer. Komünist Doğu Almanya'daki kadınlar çalışmaya ve doğumdan birkaç hafta sonra çocuklarını devlet kreşlerine bırakmaya özendirilirken, Batı Almanya'nın ilk Başbakanı Konrad Adenauer'ın 14 yıllık Hıristiyan Demokrat iktidarı, kadınları bugün bile tam zamanlı işlerden uzaklaştıran "Kinder, Küche, Kirche" (çocuk, mutfak, kilise) ilkesini vergi ve eğitim sistemine yerleştirdi. Evli çiftler bireysel olarak ödeyecekleri düşük orana yakın düzeyde bir ortak vergi ödüyor. Çoğu okul hâlâ öğle saatlerinde tatil oluyor ve bu da, Alman geleneğindeki "evde oturan anne" imajını ayakta tutuyor. Buna bir de Amerikan, İngiliz veya Sovyet örneklerindeki sert eşitlikçilikten çok, kadınları acımasız kapitalizmden korumaya odaklanan bir kadın hareketi ekleniyor. Yazılım devi SAP'ın yönetim kurulundaki ilk ve tek kadın olan Angelika Dammann, "Erkekler kadar kadınların hatta genç kadınların, hem kariyer hem de iş istemesinin normal olduğu bir noktadan hâlâ çok uzağız. Çocuk yapınca uzun süre evde oturmanız bekleniyor, aksi halde kötü bir anne olarak görülüyorsunuz" diyor. Merkel başbakanlık makamını cinsiyet eşitliğini desteklemek için hiç kullanmadı. Kendisi çocuksuz birisi olarak, kariyer yapan Alman kadınına iyi bir örnek. Partisinin tabanı, muhafazakâr aile değerlerine bağlılığını sürdürüyor. Ama Başbakan aynı zamanda kadınların vinç kullandığı Doğu Almanya'nın çocuğu. Merkel babalık iznini ve yönetim kurulu kotalarını destekleyen, açık sözlü yedi çocuk annesi Ursula von der Leyen'i kabinesine alarak bu konudaki görüşlerini belli etti. Von der Leyen 2007'de, cömert maaş verilen 14 aylık müşterek ebeveyn iznini uygulamaya koydu. Ayrıca 2013'ten itibaren 1 yaşındaki bütün çocuklara kreş hakkı sözü veren bir yasayı destekledi. Von der Leyen "Yasalar zihniyet değişimine yardım eder" düşüncesinde. Şu anda istihdam kotalarıyla ilgili şiddetli bir ulusal tartışma yaşanıyor. Von der Leyen'in halefi Kristina Schröder, herhangi bir oran belirlemeden tüm DAX 30 şirketlerinden yıl sonunda kadın hedefleriyle ilgili rapor istedi. Kamuoyu önünde kadınların yeteneğinden yararlanmayı tartışmaya açan patron sayısı çok az. Almanya İşverenler Federasyonu BDA'nın Başkanı Dieter Hundt, "Daha çok kalifiye kadını terfi ett irme konusuyla yakından ilgileniyoruz" diyor. Ancak kotaları çok az kişi destekliyor. Bu konuda yasa çıkarılmasına "kesinlikle karşı" olan Hundt, "Yetenekli kadınlar kota sayesinde iş bulmayı elbette istemez, değil mi?" diyor. SAP'tan Dammann, "kota kadını" olmak istemeyeceğinden emin. Makine üreticisi Trumpf'un CEO'su Nicola Leibinger-Kammüller, kadınların yönetici olmasını kolaylaştırmaya çalışan şirketin, çalışma programı hazırlayan çalışanlara daha fazla serbestlik tanıdığını söylüyor. Tam gün çalışmak isteyen kadın sayısının hâlâ yetersiz olduğunu söyleyerek, "Kadınlara hayat larını nası l yaşayacaklarını söyleyemeyiz. Eski Doğu Almanya'daki gibi bir sistem istemiyoruz" diyor. Eski Doğu ve Batı Almanya'daki kadınlar üzerine birkaç eser yazan Jutta Allmendinger'e göre, devlet müdahalesinin basmakalıp fikirlerle savaştaki en etkili araç olarak gözükmesi bir ironi. (Bugün doğulu kadınların çocuk yapma ve yönetim kademelerine gelme şansı batılılardan daha fazla.) Allmendinger, "Yasalarla güçlü mesajlar verilmesine ihtiyacımız var" diyor. Sattelberger'e göre burada basit bir ekonomik çıkar söz konusu: "Bu yetenek kaynağı olmazsa Almanya modern bir bilgi ekonomisi olarak ayakta kalamaz". Sattelberger, "Bütün tarihsel tabularımızı yıkmalıyız yoksa rekabet gücümüzü yitireceğiz" diyor.