İngiltere 2005'te bir şafak vakti göçmen evine yapılan baskın Manual Bravo'nun Britanya'daki dört yıllık siyasi iltica mücadelesini sona erdirdiğinde, oğlu 13 yaşındaydı. O günün akşamı baba ve oğul evlerinden yüzlerce kilometre uzakta, özel bir şirket tarafından işletilen Yarl's Wood Göçmen Sınırdışı Merkezi'ndeydi ve sabah ülkeleri Angola'ya gönderileceklerdi. Gece yarısından hemen sonra umutsuz bir durumda olan 35 yaşındaki Manuel Bravo, bir çarşafla merdiven boşluğuna yürüdü ve kendisini astı. Bıraktığı notta yetim oğlu Britanya'da kalabilsin diye intihar ettiğini yazmıştı. Gerçekten de yasalar, kendisini bekleyen kimse yoksa göç makamlarının bir yetimi sınır dışı etmesine izin vermiyordu. Bravoların kilise aracılığıyla tanıdığı Britanyalı bir aile, Antonio'yu yanına aldı. Bugün 19 yaşında olan Antonio, mühendis olmayı arzulayan bir elektrikçi çırağı. Babasının bir tepenin en yukarısındaki mezarından çok uzak olmayan bir bölgede, asırlık bir evi Britanyalı arkadaşlarıyla paylaşıyor ve kendisini büyüten aileyi düzenli olarak ziyaret ediyor. "Babamın benimle gurur duymasını istiyorum. Hayatını boş yere feda ettiğini düşünmesin" diyor. Fakat Eylül ayında Antonio bir kez daha sınırdışı tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Değişen yasalar uyarınca, bu yıl vatandaşlık kazanmayı beklerken, başvuru hakkı ortadan kalktı. İnsani gerekçelerle verilen geçici ikamet izninin zamanı doluyor ve yenilemenin belirlenmiş bir yolu da yok. Antonio'nun hikâyesi bir ülkenin istenmeyen göçü savuşturmak için giderek artan çabalarının simgesi niteliğinde; bu amaçla uygulanan sistem kısmen taşeronlar eliyle yürütülüyor. Batı dünyasının dört bir tarafındaki hükümetler gibi Britanya hükümeti de sınırdışıları artırmak, göçü azaltmak ve vatandaşlık vermeyi kısıtlamak yönünde giderek artan bir baskıyla karşı karşıya. Ve kurallar sürekli değişiyor. Geçen yıl Antonio yeni bir "Britanyalılık sınavından" geçti fakat artık bunun işine yaramadığını öğreniyor.
Kaçan Bir Aile
Manuel Bravo, eşi Lidia, 3 yaşındaki oğulları Nelio ve annesini Angola'da kendisini dünyaya getirirken kaybeden 10 yaşındaki oğlu Antonio, Ekim 2001'de Heathrow Havaalanı'na iner inmez iltica başvurusunda bulundular. Bravo, babasının kurduğu demokrasi yanlısı partide üstlendiği rolden dolayı Angola hükümetince hapsedilen ve kötü muameleye tabi tutulan bir çiftçi olduğunu söyledi. Çalışması yasaklanan aile, kararı beklemek üzere Leeds'te işçilerin yaşadığı Armley mahallesine gönderildi. İsa Kilisesi'nde, göçmen yardım merkezi gönüllülerinden Catherine Beaumont'tan destek gördüler. Fakat 2002'de Britanya'da yıllık iltica başvurusu sayısı 84 bin ile tavana vurmuştu ve Bravo ailesi de o başvuru yığınının içindeki yerini aldı. Bravo'nun başvurusu 2004'te, söylediklerini destekleyecek yeterli kanıt olmadığını söyleyen bir sosyal görevli tarafından reddedildi. İtiraz duruşmasında Bravo'nun avukatı yoktu. "Morali çok bozulmuştu. Kendisini işe yaramaz hissediyordu" diyor Antonio. 2004 sonbaharında aile bölündü. Bayan Bravo, hasta akrabalarına bakmak üzere Nelio ile birlikte Angola'ya döndü. Tutuklandı ve tekrar kaçtı; güç bela alabildikleri haberlere göre, bu kez Namibya'ya gitmişti. Manuel Bravo eşinin Portekiz'e ulaştığını ve orada iltica başvurusunun kabul edildiğini öğrenecek kadar uzun yaşamadı. 14 Eylül 2005'te sabaha karşı sekiz görevli Bravoların kaldığı küçük eve daldı. Antonio, "Akl ımdan çıkaramıyorum. Kapıyı kırıp girdiler. İkimizi de kelepçelediler. Kendimi suçlu gibi hissettim ama hiçbir şey yapmamıştım" diye hatırlıyor o sabahı.
Tutuklama Makinesi
Bravolar göç yasalarının taşeron şirketlerce uygulandığı bir dünyaya girmişti. Bugün G4S diye bilinen İngiliz- Danimarkalı şirketin nezaretindeydi. Muhafızlar onları şirketin 2001'de eski bir askeri üsten dönüştürdüğü, dikenli teller ardında uzanan Yarl's Wood tutuklu merkezine götürdü. Taşeronlar bugün Britanya'daki 11 göçmen tutuklu merkezinin 7'sini işletiyor ve kapasiteleri 2001'den bu yana yüzde 75 artmış durumda. G4S'nin nakil muhafızlarının babasının çantasında yepyeni bir çamaşır ipi buldukları an Antonio'nun aklından bir türlü çıkmıyor. İpi depresyon tedavisi gören Bravo'dan aldılar fakat Yarl's Wood'u bu konuda uyarmadılar. Merkezdeki bir hemşire Bravo'nun anti-depresanlarına el koydu ama intihara eğilimli olup olmadığını sormadı. Baba ve oğul odalarına götürülürken sekiz kilitli kapıdan geçtiler ve Bravo umutsuzca telefon görüşmeleri yaparken Antonio odada bekledi. Antonio'nun dediğine göre, babası odaya kötü haberlerle döndü: sabah 10.30'da sınırdışı edileceklerdi. "Bana, 'Ne olursa olsun cesur ve güçlü ol, seninle gurur duyuyorum'dedi" diyor Antonio. Güvenlik kameraları babasının intiharını kaydederken Antonio uyuyordu. "Catherine geldiğinde sadece ağlıyordum. Geldi ve 'Seni seviyoruz, bizimle yaşamanı istiyoruz' dedi" diyor. Merkez görevlileri Antonio'nun gitmesine izin vermedi, böylesinin onun için daha iyi olacağını söylediler. Beaumontlara gitmesine izin verilmeden önce Antonio beş gününü kendisine durmadan çay taşıyan, tanımadığı yetişkinler tarafından "el üstünde tutularak" geçirdi. Antonio, "Afrikalıdan Britanyalıya dönüşmem işte o zaman oldu, her yarım dakikada bir fincan çay içiyordum" diyor.
Asimile Edildi ve Reddedildi
Antonio insani gerekçelerle beş yıllık koruma aldı ki o dönemde bu süreç vatandaşlığa kadar varabiliyordu. Fakat ekonomik kriz sırasında, yabancıların Britanya'ya "üşüşeceğine" dair korkular nedeniyle tavır sertleşti. Vatandaşlık yasasındaki değişiklik geçici ikamet ve yerleşim arasındaki bağları kopardı, bu yüzden Antonio'nun Britanya'da geçirdiği on yıl artık kalıcı yerleşim başvurusunda bulunması için yeterli değil. İkamet izni 18 Eylül'de sona eriyor. Süreyi uzatma başvurusu için o tarihten önce 28 güne kadar beklemek ve hala korumaya ihtiyacı olduğunu kanıtlamak zorunda. Öte yandan Muhafazakar-Liberal Demokrat koalisyon hükümeti şu an yılda 200 bine yakın olan göçü yarıya indirmeyi vaat etti. Avrupa Birliği'nden gelenleri engelleyemediği için, bu Avrupalı olmayanların yüzüne kapıyı daha sert kapatmak manasına geliyor. Antonio için kişisel bir burukluk da söz konusu: 13 yaşındaki Nelio Portekiz, yani AB pasaportuyla Britanya'ya gelmiş. Antonio'nun tekrar evlenen eski üvey annesi, Nelio'yu Manchester yakınlarında oturan Portekizli arkadaşlarının yetiştirmesi için göndermiş. Kendisi ise artık huzurlu ve Antonio'ya yabancı bir ülke olan Angola'ya geri dönmüş. Antonio, "Benim ailem Beaumontlar, onlar İngiliz. İngiliz kültürüyle yetiştim" diyor.