Silvio Berlusconi, İtalya'daki ekonomik krizi kuru gürültü olarak geçiştiriyor. "Restoranlar dolu, uçaklarda rezervasyon yapacak yer yok" diyor. Aynı şekilde, tatil beldelerinde de "hiç boş yer bulunmadığını" söylüyor. Kriz yüzünden istifa edeceğini söylemek zorunda kalan ve maceraları arasında ülkeyi yönetmeye çalışan başbakan, haklı olarak, en ciddiyetsiz liderlerden biri olarak görülüyor. Fakat son haftalarımı İtalya'da geçirdiğim için sözlerinde bir doğruluk payı olduğunu söyleyebilirim. İtalyan tahvillerini belki kimse beğenmiyor, ama plajlarının ve güzelliklerinin çok rağbet gördüğü kesin. Bir ülke zenginse onu ilk bakışta anlarsınız. İtalya'nın en eski ve güvenilir sigortası elbette ki ailedir. İşsizlik çok ve zaman kötü olabilir, ama anneler her zaman oradadır. İtalya'da çocuklar evden ortalama 28 yaşında ayrılıyor. Anayasa Mahkemesi'nin birkaç yıl önceki kararına göre bir baba, üniversite eğitimli 26 yaşındaki kızına para vermeyi kesemiyordu, çünkü iş bulmak zorlaşmıştı. Amerikalılar, Akdeniz Avrupa'sına da bir ölçüde yayılan İtalyanlardaki bu evde kalma alışkanlığına gülerlerdi. Roma'da yaşadığım sıralar evime (15 aylık bir bekleme süresinin ardından) telefon kuran orta yaşlı bir teknisyen vardı. O telaşlı haliyle benim hattımdan annesini arayıp yemeğe gecikeceği için özür dilemesine çok gülmüştüm. Fakat artık kimse gülmüyor. İş bulmanın zorlaştığı ABD'deki bumerang eğilimi (gençlerin evden ayrıldıktan sonra tekrar dönmesi) artıyor. ABD Nüfus İdaresi'ne göre, 25-34 yaş grubundan ailesiyle yaşayan erkeklerin oranı yüzde 18.6'ya çıktı ve bu oran 1960'tan beri en yüksek düzeyde. Yani Amerikalılar İtalyanların yolunda ilerliyor. Sebebi basit. Lise mezunlarında işsizlik oranı dört yıl önce yüzde 6.1'ken bugün yüzde 14.4. Hiç olmazsa yemek var ve kire yok. Wall Street Journal gazetesinin haberine göreyse, biraz daha genç olan 20-24 yaş grubundaki işsizlik oranı yüzde 22.4'e ulaşmış durumda. O gençlerin bir bölümü Wall Street'i İşgal Et hareketinin bir parçası olarak bugün sokaklarda yatıyor. Kızgınlar ve epeyce de dikkat çekiyorlar. Fakat şu an belki asıl devrimi Bumerang Nesli yapıyor. Gözleri kör eden toyluğun öfkesiyle evden ayrılan genç Amerikalılar, bu öfkenin dindiği yaşlarda yuvaya geri dönüyor ve ailelerini tekrar hayatlarının bir parçası haline getiriyor. ABD'de b irçok s orun v ar, a ma onların en büyüklerinden biri de "kopuş sendromu". Bu sendromla kastettiğim şey dayanışma, konuşma ve kamu yararının çöküşü. Buna tipik bir örnek de, bir kafede aynı masada oturan dört kişinin kendi elektronik cihazlarına gömülmesi. Ortak bir konuşma zemini sunamayan şu kutuplaşmış siyasi sistem de, bağları kopan bir toplumun (yani video oyunlarının başından ayrılamayan çocukların, kimsesiz ölen yaşlıların, uzak yerlerde ülkesi için savaştığı halde saygı görmeyen gazilerin) bir yansımasıdır. Hataları ne olursa olsun, İtalya'nın gizli gücü dayanışmasından ileri geliyor. Ülkenin sıkı bir toplumsal dokusu var. Amerika'daki dokuysa lime lime olmuş durumda. Fakat artık belki de 30 yaşına kadar ailesinin yanında kalan ve bu sayede mecburen insan ilişkilerini, saygıyı ve paylaşmayı öğrenen yeni bir nesil (ve biraz daha çok "biz" deyip biraz daha az "ben" diyen bir ülke) göreceğiz. İstihdamın kısa vadede tekrar artmaya başlayacağını ve dünyadaki güç kaymasının (ABD'nin aleyhine, yeni yükselen ülkelerin de lehine olmak üzere) hız keseceğini sanmıyorum. Aile kurumu güçlükler ve hayal kırıklıkları karşısında bir tampon işlevi görebilir. Uluslararası nüfuzunu uzun zaman önce yitiren bir ülke olarak İtalya'da bunu açıkça görebiliyoruz. Roma İmparatorluğu'ndaki lejyonların yerini akraba ve arkadaşlıklar aldı. Amerika'daysa aynı şeyi olur mu, bilmiyorum. Eski bir fıkra, Hz. İsa'nın İtalyan olduğu nereden bellidir diye sorar. Cevap, çünkü 30'una kadar ailesiyle yaşadı, aynı 12 ahbabıyla takıldı, annesinin bakire olduğuna inandı ve annesi de onun Tanrı olduğunu sandı. Amerikalılar 30'una kadar evden ayrılmazlarsa olacak mucizeleri artık siz düşünün.