Sanatçılar, müzisyenler, ünlüler. Sizi seviyoruz, size tapıyoruz, sizi kafamıza takıyoruz, sizin sattıklarınızı alıyoruz. Fakat duygularımız değişti. Çok uzaksınız ve bu ilişkiyi böyle sürdürmek istemiyoruz. Daha anlamlı bir şeye ait olduğumuzu hissetmek istiyoruz. Hayır, sorun siz değilsiniz. Sorun... biziz. Ve oyunun kurallarını değiştirmek istiyoruz. Artık Hulu.com veya YouTube'taki reklamları öylece izlemeniz gerekmiyor. Çünkü bu hizmetler şimdi bir tıkla istenen reklamı izleme seçeneği sunuyor. Araba sigortası size göre değil mi? O zaman cep telefonu reklamını seçin. Televizyon kanalları, özellikle de izleyicilerin anında tweet mesajı gönderdiği canlı programlar, sosyal medyanın gücünden yararlanmaya çalışıyor. Örneğin, "The X Factor" adlı programın yapımcısı Simon Cowell tweet mesajlarıyla gelen olumlu ve olumsuz tepkileri okuyor ve bir sonraki haftaya gerekli değişiklikleri yapıyor. Cowell, "Milyonlarca yapımcıyla çalışmak gibi bir şey bu" diyor. Pasif tüketiciliğin devri geçti. Müzisyenler bir eseri nasıl tasarlayıp sunacaklarını, ona nasıl ilgi uyandıracaklarını yeniden düşünmek zorunda. Nitekim Bjork son albümü "Biophilia"da dinleyicilerini birer katılımcıya dönüştürüyor. Albümü iPad App Store'dan indirenler sesli ve görüntülü bir oyunun, bir prodüksiyon stüdyosunun içine düşüyor. "Crystalline" adlı parçada cihazı yatırıp döndürerek büyüyen bir kütleye kristal eklenebiliyor. "Dark Matter"da ışık havuzlarına dokunarak sesleri birleştirip karıştırmak mümkün. "Solstice" ise remiks yapma imkânı sunuyor. Bazı müzisyenler, hayranlarının değerli eserleriyle oynaması fikrini korkunç bulabilir. Oysa kimi sanatçılar özellikle bunun peşinde. Örneğin Ai Weiwei geçen yıl Tate Modern'de yere 100 milyon porselen ay çekirdeği yaymış, ziyaretçileri de içinde dolaştırmıştı. Bu ay MoMA'yı ziyaret edenler, Arjantinli sanatçı Rirkrit Tiravanija'nın sergisi kapsamında körili bir vejetaryen yemeğini ücretsiz olarak yiyebiliyor. Şimdi de Alman sanatçı Carsten Höller, New York'taki New Museum'u kavramsal bir panayıra çevirdi. Bu sayede kendinizi bir "duyusal yoksunluk" hücresine kapatabilir veya "Aynalı Atlıkarınca"ya binebilirsiniz. Dünyayı baş aşağı gösteren gözlükler ve titreşimli eşyalar takabilir, halüsinasyon görebilir, afrodizyak parfüm koklayabilirsiniz. Fakat en çok dikkati çeken şey, dördüncü kattan ikinciye döne döne inen 31 metrelik şeffaf kaydırak. Yolculuğun sonunda kendinizi ışıkların çaktığı bir odada buluyorsunuz. Heyecanlı ve sersemlemiş olarak bulduğunuz ilk kişiyle (müze bekçisi, birlikte kaydığınız insanlar, delikten fırlayan bir sonraki kişinin tepkisini merakla bekleyenler) konuşuyorsunuz. Herkesin söyleyecek, hayret edecek ve paylaşacak bir şeyleri var. Höller bu çalışmasıyla "ilişki estetiğini" (etkileşimli bir ortam yaratan sanat eseri) en uç noktasına vardırıyor. İzleyiciyle nesne, tüketiciyle ürün arasındaki dinamiğin tersine çevrilmesiyle yaygınlık kazanan bir anlayış bu. Höller, "Eserlerin birçoğu size bir etkide bulunuyor ama onun ne olduğu size kalmış" diyor.
ANITA PATIL