Obama'nın İhtiyat Doktrini
Washington - Suriyeli asileri silahlandıralım! İsraillilere yeraltı sığınak bombası ve tanker uçağı verelim ki, İran'ın nükleer tesislerini vuracaklarsa ilk denemede sonuç alabilsinler. Bu önerilerin hepsi Washington'da tartışılıyor. Rusya ve İran'dan silah alan Suriye yönetimine karşı isyancılara fırsat verme talepleri senatörler John McCain ve Lindsey Graham'dan geldi. İsrail de İran'ın uzak nükleer tesislerini imha etme tehditleri savururken, onlara destek olmak için birçok kesimden sesler yükseliyor. Beyaz Saray, Suriyeli isyancıları silahlandırma çağrılarına şimdiye kadar rağbet etmedi. Aynı şekilde, İsrail'le hangi teknolojileri paylaştığı konusuna da açıklık getirmedi. Gerçi iki konuyla ilgili stratejik hesaplar çok farklı. Suriye'ye insani bir müdahalede bulunmak, Libya'daki askeri harekâtta olduğu gibi, rejimi değiştirmeye çalışmakla aynı anlama gelecektir. İsrail'e yardım etme konusundaki tartışmaysa İran'ın nükleer hedeflerinin nasıl engellenebileceğiyle ilgili. Çünkü Washington'la Kudüs bunun etkili yolu (bombalama mı, yaptırımlar mı, gizli operasyonlar mı?) üstünde anlaşamıyor. Irak, Afganistan ve Libya sonrası bir dünyada Beyaz Saray'ın yukarıdaki çağrılara verdiği tepki, 44'üncü başkanın hangi şartlar altında güce başvurabileceğini de aydınlatıyor. Fakat bu yaklaşım bir konuya daha ışık tutuyor. O da yönetimin "Obama Doktrini" demeye yanaşmadığı ve henüz yeterince tanımlanmayan tavır. Obama'nın ekibinden birçok kişiye göre, İran'ın bölgede sorun çıkarma kabiliyetini zayıflatmanın en etkili yolu, zalim Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ın düşmesi. Çünkü Esad, mollaların Arap dünyasındaki tek müttefiki. Bugünlerde Beyaz Saray'da konuşulan bir başka konu da, Esad yönetiminin çökmesi halinde İran'ın Hizbullah ve Hamas'a eskisi gibi silah veremeyeceği ve nüfuzunun azalacağı. Benzer şekilde, İran'ın nükleer silah geliştirme kabiliyeti birkaç isabetli GBu-31 sığınak bombasıyla zedelenirse, bölgenin en büyük gücü olmak için Tahran'ın İsrail ve Suudi Arabistan'a kafa tutma umutları da ertelenmiş olur. Libya olayında Obama, isyancıları silahlandırmaktansa NATO'nun hava harekâtına katılmayı tercih etmişti. Muammer Kaddafi'nin devrilmesine yardım etmek için BAE'nin çok sayıda hafif silah tedarik ettiği sonradan anlaşılacaktı. Ölü sayısının çoğu tahmine göre şimdiden 6 bini aştığı Suriye'deyse bir NATO harekâtı olmayacak. Bir darbenin önünü açacak sınırlı bir müdahale veya Suriyeli siviller için Türkiye sınırına yakın bir "güvenli bölgenin" kurulması da şimdilik sadece sözden ibaret. Bu şartlarda silah tedarik etmek en iyi seçenek gibi görünüyor. Fakat buradaki sorun da, bir protesto hareketi olarak başlayan sürecin, ABD Barış Enstitüsü'nde Suriye uzmanı olan Steven Heydemann'ın sözleriyle, "tehlikeli ve eşgüdümsüz bir silahlı muhalif topluluğuna" dönüşmesi. İsrail'e gelince, Amerika'nın daha yakın bir müttefiki yok. Ayrıca İsrail ordusu dünyadaki en disiplinli ordulardan biri olarak kabul ediliyor. Fakat bugün Obama, 2008'de George W. Bush'un yaşadığı aynı sorunu yaşıyor. Çünkü o dönemde de İsrail, İran'ın nükleer tesislerine kapsamlı ve kesintisiz bir saldırı için sığınak bombası ve tanker uçağı istemişti. Amerika'nın Suriye'deki nükleer bir reaktöre saldırmasını öneren Başkan Yardımcısı Dick Cheney'e göre, İsraillilere ihtiyaç duydukları her şey verilmeliydi. Fakat Bush'un ulusal güvenlik ekibi, Ortadoğu'da bir savaş çıkma ihtimalinin artacağı sonucuna varmıştı. Obama'nın ekibi de aynı sonuca varmış durumda. Yönetim, yaptırım ve nükleer merkezleri hedef alan gizli harekâtlardan oluşan bir karışımın daha etkili olacağını savunuyor. Bu da bizi Obama doktrinine getiriyor. Güç kullanımı konusunda bu doktrini özetlemek gerekirse: Amerika'nın ulusal çıkarları doğrudan tehdit altındaysa tek yanlı olarak güç kullanılabilir. Bin Ladin baskını bunun en canlı örneği. Fakat tehdidin kaynağı daha dağınıksa ve konu daha çok küresel düzenin korunmasını ilgilendiriyorsa, Obama'nın sicili de gösteriyor ki, BM kararları ve birçok müttefikin katılımı için ısrar edilmelidir. İsrail'in tutumu böylece açıklık kazanıyor. Çünkü İsrail, İran'ın birkaç yıl içinde ABD'ye ulaşan bir füzeye sahip olabileceğini anlatmak için büyük çaba harcıyor. Bir başka deyişle, İran'ı ilk tanıma sokmaya çalışıyor. Obama'nın Suriye'deki bir iç savaşa girmekte neden tereddüt ettiğini de böylece anlayabiliyoruz. Çünkü Amerika'nın orada olsa olsa dolaylı bir çıkarı olabilir.
DAVID E. SANGER