İstanbul Başta, olay sadece Gezi Parkı'ndaki ağaçlardı. Ancak İstanbul'da az kalan yeşil alanlardan birinin yıkılmasına karşı yapılan barış içindeki protesto 4 gün içinde ulusal çapta 60 şehre yayıldı. 2 bin 500 kişi yaralandı ve bin 900'den fazla kişi de tutuklandı. Bir profesör ve bir öğrenci gözlerinden birini kaybetti ve en az bir kişi öldü. Peki, şimdi ne olacak? Bazıları zaman kaybetmeden olanları Türk Baharı veya Türk Yazı olarak tanımladı. Türkiye'ni n İslam dini , ataerkil toplum ve çoğunluğu muhafazakâr olan toplum gibi Ortadoğu'daki komşularının çoğuyla ortak yanları var ancak aynı zamanda farklı. Geçenlerde meydana gelen sert pol is müdahalesi demokrasinin henüz tam anlamıyla olgunlaşmadığını gösterse de Bat ı l ı laşma, modernlik, laiklik ve demokrasi gelenekleri var. Görevi kötüye kullanmayı önleyen kurumlar mevcut. Protestolar sadece hükümet için değil, aynı zamanda halk, muhalefet ve medya için de bir dönüm noktası. Ana akım haber medyasının protestoları takip etmek konusundaki isteksizliği şok ediciydi. Çoğu gazete sokak gösterilerini ya küçük gördü ya da mümkün olduğunca görmezlikten geldi. Televizyon daha da kötüydü. Sokaklarda çatışmalar olurken ve silahsız gençler göz yaşartıcı bomba ve tazyikli suya maruz kalırken kanalların çoğu pembe dizi veya yemek programları yayınlıyordu. Sosyal medya ise boşluğu doldurdu ve çoğu Türk Twitter veya diğer sosyal medya formatlarını kullanarak seslerini duyurmaya çalıştı. İnsanlar sansür korkusu olmadan fotoğraflar ekliyor, diğer şehirlerden gelen haberleri takip ediyor, gıda veya sağlık malzemeleri istiyor veya düşüncelerini dile getiriyordu. Protestolardan sonra televizyona çıkıp Twitter'ın "baş belası" olduğunu söyleyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, toplumun bölünmüşlüğünün güçlü bir sembolü oldu. Ancak yanlış bilgiler, nefret söylemleri, dedikodular ve komplo teorileri yüzünden sosyal medyaya bağımlılığın karanlık bir tarafı da vardı. Bazı kanallar protestoları yayınlamadıkları için sert bir şekilde eleştirildi. En saygın özel kanallardan biri olan NTV, binasının önünde protestocularca yuhalandı ve kanal bunu canlı yayınladı. Birçok kişi için bu görüntü, Türk medya tarihinin unutulmaz anlarından biriydi. Şimdi gazete ve televizyon kanallarının sahipleri önünde bir dönüm noktası var. Son 5 yılda Türk medyasındaki çeşitlilik azaldı ve eleştirel birçok kişi de kenara itildi. Gazeteciler ve muhalif yazarlar susturuldu ve bazen adli takibe uğradı. Açıkça konuşulmasa da oto sansür yaygın. Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 10 yıllık yönetiminden sonra birçok Türk'te yabancılık hissi hâkim. Partinin politikaları ve dili sertleşti ve hükümetin kişisel özgürlüklere müdahale edeceği korkusu var. Son zamanlarda alkol satışını sınırlandırılma çabası, Ankara metrosunu kullananların halk içinde öpüşmemeleri konusunda uyarı lması ve Erdoğan'ın alkol içenlerin hepsini "alkolik" olarak tanımlaması bu korkuyu körükledi. İktidara geldiği zaman Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kapsayıcı bir söylemi vardı. Ancak zamanla partinin ana destekçisi olan dini muhafazakârların isteklerine önem vermeye, seçmenin kalan yarısını görmezden gelmeye başladı. Bu grubun içinde gençler, liberaller, solcular, Aleviler, etnik azınlıklar, birçok modern kadın, Atatürkçüler, milliyetçiler ve bazı aşırı milliyetçiler var. Sokaklara dökülenler arasında toplumun tüm kesimlerinden insan vardı. Ortak hisleri ise seslerini duyuramamaktı. Şimdi ise beraber olunca seslerinin çıktığını biliyorlar. Muhalefet de önemli bir ders aldı. Türkiye'nin ana muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi güçlü bir alternatif sunamadığı için birçok kişi hayal kırıklıklarını dile yansıtacak bir organ bulamadı. Birçok Türk, hükümetin de ders aldığını ümit ediyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül mantığın sesi oldu. Halkın pol itikacı lara görünmezden gelinemeyecek bir mesaj verdiğini söyledi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'la görüştü ve sonra da Arınç yaralanan protestoculardan özür diledi. Hükümetin uzlaştırıcı tonu, muhafazakâr partinin de tek sesten oluşmadığını gösterdi. Türk toplumu için büyük sokak protestoları aslında görülmüş şey değil. Ancak buna Arap Baharı'nda benzeyen bir hareket olarak tanımlamak hem erken hem de abartılı olur. Gezi Parkı'ndan başlayan olaylar, durağan bir gölde meydana gelen hafif dalgalar. Olanlar devrim yerine, Türkiye demokrasisinin gelişmesinde acı ancak önemli bir dönem olarak görülmeli.