2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı'nın başını çektiği organizasyonlar, bir yandan eski mejanların yenilenmesini gündeme getirirken bir yandan da İstanbul'a yeni mekanlar kazandırmaya başladı. Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı, Ayazağa Kültür ve Kongre Merkezi, eski Sütlüce Mezbahası ve Atatürk Kültür Merkezi derken şimdi yepyeni bir mekanla karşı karşıyayız. The Seed, yani tohum. Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi bünyesinde açılan The Seed yeni bir kültür-sanat ve kongre merkezi. Yatırım ve mülkiyeti tamamıyla Sabancı imzası altında sahiplenilen The Seed
, resmi açılışını 16 Haziran'da yapmaya hazırlanıyor. The Seed, vadettiği kalite ve odaklandığı alan itibariyle İstanbul, hatta Türkiye'nin alışık olmadığı bir proje gibi görünüyor. The Seed'in proje mimarisinde, ortak çalışmasıyla santralistanbul'dan da aşina olduğumuz üstat Nevzat Sayın'ın imzası bulunuyor. 300 kişilik konferans, konser ve kongre salonuna sahip olan The Seed
, kelime itibariyle temelini, İngilizceden devraldığı 'tohum' fikri ve 'görmek' fiiline yaslanan 'see' kelimesinden alıyor. Toplamda 1.700 metrekarelik alanda kurulan mekan; çok katlı, içerisinde 'video sanatı'na özel olarak ayrılmış noktalarıyla da dikkat çeken, profesyonel akustiğiyle göz dolduran güncel bir emeğin ürünü. İnşası bir yılda -krize rağmen öngörülen sürede- tamamlanan yapının işletmesi ise alanında uluslararası profesyonel geçmişe ve referanslara sahip, Fransız menşeli 20 yıllık kuruluş GL Events'in, 5+5 yıllık sözleşmesiyle yapılmış. GL Events; bugüne kadar Uluslararası Cannes Film Festivali'nden Lyon Bienali'ne, Viyana Uluslararası Caz Festivali'nden Barselona Kültürel Forumu'na ve hatta Pekin Olimpiyatları'na uzanan küresel bir çeşitlilikte işlere imza atmış bir kuruluş. Bu arada, Türkiye'ye The Seed özelinde yatırım yapan bu kurumun uluslararası cirosunun da 607 milyon avroyu aştığını not edelim. GL Events adına, The Seed özelinde ortaklık sıfatı ile çalışan ve özellikle Lütfi Kırdar'daki 10 yıllık yöneticilik deneyimi olan Orhan Sanus'a göre, İstanbul'daki 'etkinlik tasarımı' projelerinin evrimi, üç farklı dönüm noktasına sahne olmuş. Bunların birincisi, kenti gerçek manada etkinlik altyapısına kavuşturan 1980 sonu ve 1990'lar dönemi. Bu döneme dek İstanbul'da üç, bilemediniz dört tane beş yıldızlı otel olduğuna işaret eden Sanus, bu konuda dönemin ekolojik ve kentsel kaygılarının da altını çiziyor. İkinci nokta, son 20 yılda ortaya çıkan ve sayıları 30'u geçen 'küresel otel' merkezleriyle birlikte, Lütfi Kırdar'ın açılması; bu yönüyle Sanus için bir milat noktası halini almış durumda. Bu kapsamda İstanbul, Sanus'a bakılırsa hem altyapı hem de 'konsept' temelinde üçüncü bir değişim aşamasına girmiş görünüyor.