Bizim denizlerimizin balıklarının lezzetine bir kez damağı alışan biri başka denizlerin balıklarını beğenmiyor. Kaç kez denedim; "Belki de balık bayattı, ondan lezzetli değildi," gibi bahaneler bulup başka ortamlarda denedim. Nafile... Dünyanın belli başlı denizlerinde tutulmuş, taptaze görünüşlerine baktığımda, "Bu herhalde çok lezzetli çıkacak," diye umutlandığım balıklar oldu. Ama heyhat, bizim güzelim balıklarımız gibi ızgara edilmiş, önüme getirildiklerinde saman mı yiyorum, kereste yongası mı, kestiremedim. Öylesine kuru, tatsız tuzsuz şeylerdi. Geçen yıl ülkemizin önde gelen şefleri ve küçük bir grup gazeteciyle Norveç'in Stavenger kentine gittik. Bu ülkenin buz gibi fiyortlarında kurulu balık çiftliklerini gezdik, yetiştirilen deniz ürünlerini tattık. İnsana sözünü yedirirlermiş meğer. Burada ilk kez tanıştığım halibut adlı balığa gönül verdim. O gün bugündür halibuta adeta aşeriyordum. Geçen hafta Mutfak Dostları Derneği'nin Four Seasons Hotel Sultanahmet'te bir gala yemeği vardı. Konusu Norveç deniz ürünleri olan bu ziyafeti birlikte Norveç'e gittiğimiz şeflerden Four Seasons Sultanahmet'in ilk ve bugüne dek tek Türk şefi Mehmet Gök bizim için değerlendirdi. Kokteylde sunulan dört çeşit kanepe ve çorba, sofrada ise beş çeşit yemek Norveç'ten uçakla taze olarak getirilen her biri farklı deniz ürünleriyle hazırlanmıştı; ana yemek ise benim son sevgilim halibut balığının tavada pişirilmiş, yanında kereviz kremi, orman mantarları ve Chardonnay sosuyla lezzetlendirilmiş versiyonuydu.
YAĞ ORANI YÜZDE 10
Yemekten önce yaptığım kısa konuşmada konuklara kendimi tutamayıp, "Bence bugün yiyeceğimiz halibut, bizim kalkan balığımızdan daha lezzetli," dedim. Salonda yoğun bir protesto uğultusu yükseldi. Sonra açıklamaya çalıştım: "Kalkan balığının içerdiği yağ oranı yüzde 1.5-2 civarında. Halibutunki ise yüzde 10." Ağzının tadını bilenler yağsız etleri tercih etmez. Örneğin bonfile yerine gurmeleri kuru dinlendirilmiş kaliteli bir sığırın antrikotunu tercih eder. Bir zamanların bahçede eşelenen, doğadan beslenip yağlanan tavuklarını tadanlar için günümüzün kupkuru, eti sünger gibi fabrika tavukları hüzün vericidir. Damak tadı gelişmiş kişiler kalkan balığının ızgarasını değil, tavasını tercih ederler. Çünkü kalkanın yağsız etini ancak tavadaki kızartma yağı lezzetli hale getirir. Keza son yılların kalkan tandırının tadını göklere çıkaranlar, onun üzerinde görkemli bir porsiyon tereyağıyla yavaş yavaş pişirildiğini, aslında balığa lezzet katanın bu bol tereyağı olduğunun farkında bile değillerdir.
YASSI DİP BALIĞI
Kalkan ile halibutu karşılaştırmam rastlantı değil. Zira bu balık; kalkan, pisi balığı gibi yassı dip balıklarından. Ama ne pisi ne de kalkan... Onun adının Türkçemizde karşılığı yok. Tuhaf bir balık bu. Yumurtadan çıkıp kendi başına dolaşmaya başladığında balıkların büyük çoğunluğu gibi gözleri gövdesinin iki yanında duruyor. Derken belli bir büyüklüğe geldiğinde, bir hafta gibi kısa süre içinde gözlerden biri ötekinin yanına doğru ilerliyor. Aynı zamanda bir tarafı denizin zemininde kamufle olacak gibi koyu bir renk alıyor, alt yüzeyi ise beyaz kalıyor. İşte böyle ilginç bir balık halibut. Bizim denizlerimizin pisi balığı 2.5 kiloya kadar ulaşırken, Atlantik halibutunun ağırlığı 300 kiloyu buluyor. Doğada avlanması son derece zor. Norveçliler onu kültür balığı olarak yetiştirmeyi başarmışlar. Bu balık dipte yatıp dinlendiği için de kafesin ortasına balıkların aralarına girip yatacakları yarım metre aralıklı balkonlar sarkıtmışlar. Gerek lezzet, gerekse ekonomiklik açısından en uygun ağırlık olan 5-6 kiloyu bulduğunda balıklar havuzdan çıkarılıyor, temizlenip 3 dereceye soğutularak paketleniyor ve taze olarak dünyanın dört bir yanına gönderiliyor.
DONDURULDUĞUNDA LEZZETİ YOK OLUYOR
Halibutun üst yüzeyini kaplayan koyu renkli, kaygan derisi onun taze olarak uzun süre saklanabilmesine olanak tanıyor. Derisi üzerinde ve soğuk zincir korunarak 25 gün süreyle tazeliğini koruyor. Tazelik çok önemli. Çünkü halibutun bembeyaz eti dondurulduğu takdirde o zarif lezzetini büyük ölçüde yitiriyor. Tanıştıktan sonra hayran kaldığım balık hakkında biraz araştırma yaptım. Meğer Norveçliler için de halibutun özel bir yeri varmış. Bundan 10 bin yıl önce Norveç'in kıyı kesimlerinde yaşayan Taş Devri insanları mağaralarına halibut balığı resimleri yapmışlar. Çağlar boyunca halibut kutsal balık olarak tanımlanmış ve 'Tanrıların balığı' olarak adlandırılmış. Vikinglerin bilge ve bağışlayıcı sarışın tanrıları Balder'in kılık değiştirmiş hali olarak görülen halibut, Noel, düğün gibi özel günlerde pişirilip şölen sofralarında yenmiş. Biliyorum bugün balıkçınıza gittiğinizde tezgâhta halibut bulamayacaksınız. Ama umarım bu yazıdan sonra balık ithalatçıları Norveç'ten donmuş uskumru ve somon getirirlerken, yanlarına taze halibutu da katarlar, bizlere de farklı lezzetlere ulaşma fırsatı doğar.