"Bir konserde, Chopin'in ilk notaları duyulduğu anda, salondaki dinleyicilerin mutluluk içerisinde derin bir nefes aldığını duyarız..." Ünlü piyanist Arthur Rubinstein, 1960 yılında
New York Times'da yayımlanan makalesinde, doğumunun 150 yılında Chopin'i bu sözlerle anmış. Bu sözlerden yarım yüzyıl sonra, bizler bu ölümsüz bestecinin 200. doğum yıldönümünü kutlarken, Chopin hâlâ konser salonlarında 'dinleyicilere mutlulukla derin bir nefes aldırmaya' devam ediyor. Peki, günümüz piyanistlerinden Lang-Lang'ın sözleriyle "klasik müzik sevmeyenlerin bile kendilerini sevmekten alıkoyamadıkları" Chopin'in müziğini bu kadar özel yapan ne?
KÜÇÜK BİR KASABADA DÜNYAYA GELDİ
1810'da Varşova yakınlarındaki küçük bir kasabada dünyaya gelen Frederic Franciszek Chopin, resmi bir müzik eğitimi almadan ve sadece özel derslerle geliştirdiği müzik yeteneğini genç yaşlarda bestelediği folklorik polonezler ve mazurkalarla hayata geçirmeye başladı. Ne var ki Polonya'daki sanat çevresi, Chopin'in müziksel ihtirasları için yetersizdi ve besteci ailesine ve arkadaşlarına Polonya'yı terk etmeye kararlı olduğunu söylüyordu. Chopin gerçekten de 1830'da Polonya'dan ayrıldı, ama Polonya ondan hiçbir zaman ayrılmadı: Bestecinin ilk besteleri gibi, en son bestesi de bir Polonya halk dansı müziği olan mazurkaydı.
VİYANA YILLARI
İlk olarak Viyana'ya giden Chopin, bu şehirde kaldığı kısa süre içinde mümkün olduğu kadar çok konsere giderek zamanın birçok önemli eserlerini dinleme ve inceleme fırsatı buldu. Özellikle Rossini ve Bellini'nin operalarına büyük bir ilgi duyuyor, romantik operalardaki 'Bel Canto' şarkı söyleme tarzını kendi piyano eserlerine adapte ediyordu. Ne var ki Polonya'da Prusya'ya karşı başlayan büyük ayaklanma, Chopin'e Viyana'da eşlik eden yakın arkadaşı Tytus Woyciechowski'nin orduya katılmak için Varşova'ya dönmesine ve genç bestecinin bu büyük şehirde yalnız kalmasına sebep oldu. Chopin ise ülkesine en çok sanatı ile yardım edebileceğini biliyordu ve bu kararlılıkla Paris'e gitti.
İLHAM KAYNAĞI PARİS
1830'ların Parisi genç besteci için her yönü ile ilham kaynağıydı. Fransa başkentinin her köşesi sanat ve sanatçılarla doluydu. Chopin, Paris'te dönemin en ünlü piyanisti Kalkbrenner'dan bir süre ders almasına rağmen öğretmeninin eğitim tarzına ayak uyduramadı. Zira Chopin'in müziği tamamen kendine özgü ve temeli klasik kalıplarla bükülemeyecek kadar sağlamdı. Chopin, Paris'te yaşadığı süre içerisinde sürekli olarak beste yapmasına rağmen, geçimini asıl olarak piyano öğretmenliği ve konserlerden sağladı. Paris'in üst tabakasına veriği piyano dersleri kendisine iyi bir gelir sağlıyor fakat çevresine ayak uydurmak için, kazandığı paranın büyük bir kısmını kıyafetlere harcıyordu. Chopin, Polonya'daki ailesine ve arkadaşlarına yazdığı mektuplarda en büyük harcamalarının 'sürekli yenilemek durumunda kaldığı beyaz eldivenler' olduğundan yakınıyordu. Paris'te kendisine kısa sürede büyük bir ün sağlayan Chopin'in verdiği az sayıda konserin biletleri hemen tükeniyor, besteleri henüz mürekkepleri kurumadan satılıyor, Parisli kadınlar ondan ders alabilmek için birbirleri ile yarışıyorlardı. Besteci kendine, aralarında Delacroix, Bellini, Mendelssohn, Liszt, Schumann, de Vigny, Rothschild gibi isimlerin olduğu bir çevre oluşturmuştu. Fakat bütün başarıları ve gösterişli sosyal hayatına rağmen hayatında eksikliğini her zaman hisettiği iki unsur vardı: Ülkesi Polonya ve oradaki ailesi. Ne yazık ki, bu iki eksiklik hayatının sonuna dek dolmadı. Besteleri ile özellikle Parisli kadınları kendine hayran bırakan Chopin'in aşktan yana şansı olmadı. 1835 yılında ailesi ile hayatında son defa olarak Carlsbad'da buluşan Chopin, dönüş yolunda eski bir aile dostlarının kızı Maria Wodzinska'yı görmüş ve beğenmişti. O seneyi ağır hastalıklarla geçiren Chopin, bir sene sonra yeniden buluştuklarında, genç kıza evlenme teklif etti. Maria'dan evet yanıtı almasına rağmen, kızın ailesi Chopin'in zayıf ve hastalıklı görüntüsünden ürkerek bu evliliğe izin vermedi.
HASTALIKLI ROMANTİK MİTİ
"Tüberküloz riski taşıyan genç bir adam. Teni bembeyaz, yanakları çökük. Tam bir veremli bir görüntüsü var..." Chopin'in 1829 yılında yapılan resmini görenler, kendilerini bu sözleri söylemekten alamıyorlardı. Daha o yıllarda çizilen bu imaj Chopin'le o kadar bütünleşti ki, 200 sene sonra hâlâ Chopin denildiğinde insanların aklına ilk olarak hastalıklı, romantik ve kırılgan bir besteci gelebiliyor. Hayat hikâyesine bakıldığında, Chopin'in ailesi ve ülkesinden uzak kalması, sürekli bozulan sağlığı ve aşk hayatındaki yalnızlığının etkisi altında hüzünlü ve romantik eserler üretmiş bir besteci olduğu yanılgısına kapılmak çok kolay. Oysa bu kanı, gerçekten o kadar uzak ki! Chopin'in asıl dehası müziği ile hayatını, duygularını ve yaşadıklarını birbirinden kesin çizgilerle ayırmış olmasında yatıyor. Gerçekte Chopin'in kendisi ve müziği, birbirlerinden son derece bağımsız. Öyle ki, besteci en üzüntülü dönemlerinde en neşeli mazurkaları ve en 'brillant' valsleri, buna karşılık çok başarılı geçen bir konser dizisi esnasında en karamsar noktürnleri besteleyebilmiş. Bu ayırımın belki de en somut kanıtı Chopin'in neredeyse bütün müziksel yelpazesini ortaya koyduğu Opus 28 Prelüd'leri. Büyük çoğunluğunu son derece kırılgan sağlığı ve George Sand ile yaşadığı ateşli tartışmalarla geçirdiği Mayorka'da yazdığı bu 24 minyatürde, hem hayatın coşkusunu hem de ölüm korkusunu bulabiliyoruz. Besteci Chopin, sanıldığı kadar zayıf ve kırılgan da değil üstelik. Onun eserlerini değerlendirirken noktürnler, valsler ve mazurkalardan yola çıkıp efemine bulanlar, son derece sert ve katı şerzo'ları, prelüdleri, baladları, etüdleri görmezden geliyorlar. Belki veremli ve romantik Chopin miti, bu dahi müzisyenin bestelerine kendince fazladan bir anlam katıyor ve onu anlamamızı kolaylaştırıyor olabilir. Ancak bu denli kalıcı eserler bestelemiş bir sanatçıyı bu boyutu ile ele almak ona karşı yapılabilecek en büyük haksızlık. Chopin, günümüzde hâlâ, piyano resitallerinde eserleri en çok yorumlanan besteci olma özelliğini koruyor. Piyanistler hâlâ onun müziğini büyüleyici buluyor, dinleyiciler en çok onun müziğini dinlemek istiyor. Çünkü, Rubinstein'ın da dediği gibi, Chopin'in müziği doğrudan kalbimize sesleniyor. Mitlere kapılıp kolaycılığa kaçmak yerine, Chopin'i, kendi öz kültürü ve etrafındaki sanatçıların yarattıklarıyla sürekli olarak beslenmiş , besteleriyle hem piyano tekniğini hem de piyano literatürünü baştan yaratmış ve bu sayede kendisinden sonra gelen besteci ve piyanistleri derinden etkilemiş bir sanatçı olarak görmeye başlamak, 200. doğum yıldönümünde kendisini anmanın en anlamlı yolu...
GEORGE SAND'LI YILLAR
Frederic Chopin tek uzun dönemli ilişkisini dönemin ünlü romancılarından George Sand ile yaşadı. Zamanının çok ötesinde bir feminist olan Sand'ın oldukça kalabalık bir âşık listesi vardı. 1838-1847 yılları arasında beraber olan ikilinin arasında romantizmden ziyade, hayatını müziğine adamış bir besteci ile ona hayran ve âşık olan tutkulu bir kadın arasındaki kendine özgü dinamizmden bahsedilebilir. Sand kendi itirafıyla, sağlık durumu gün geçtikçe bozulan Chopin'i 'çocuğu gibi' görmüş ve hayatını onun bakımına adamıştı. Sand ve Chopin'in ayrılıkları olaylı ve kalp kırıklıkları ile doluydu. Sand'dan ayrıldıktan sonra sağlığı giderek kötüleşen Chopin, 16 Kasım 1848'de Londra'da son konserini verdi, 17 Ekim 1849'da Paris'te hayata veda etti. Vasiyetinde iki isteği vardı: Onurlu bir şekilde gömülmek ve yayımlanmayan bestelerinin yakılması. Bunlardan sadece ilk isteği, 3 bin kişinin katıldığı dev bir törenle gerçekleştirildi. Chopin'in yakılmasını istediği eserleri ise, günümüzde hâlâ dinleyicilerin kalbini fethetmeye devam ediyor.
DÜNYA CHOPİN'İN DOĞUM YILDÖNÜMÜNÜ BÖYLE KUTLAYACAK
Çeşitli etkinliklerle kutlanmaya devam eden 2010 Chopin Yılında en yoğun etkinlikler 22 Şubat- 1 Mart arasında gerçekleşti. Chopin'in doğumgünü haftasında, aralarında Daniel Barenboim, Piotr Anderszewski, Leif Ove Andnes, Rafel Blechacz, Evgeny Kissin, Garrick Ohlsson, Murray Perahia ve Ivo Pogorelich gibi piyanistlerin verdikleri 'Doğumgünü Konserleri' neredeyse eşzamanlı olarak dünyanın birçok şehrinde gerçekleştirildi.
VARŞOVA
25 Şubat-1 Mart arasında 'Chopin 1810-2010: 3. Uluslararası Chopin Kongresi' Varşova'da gerçekleştiriliyor. Kongrede ağırlıklı olarak Chopin'in bestelerinde etkilendiği fikir ve temalar, eserlerinin yorumlanış teknikleri, ve Chopin'in diğer bestecileri nasıl etkilediği konuları tartışılıyor. pl.chopin.nifc.pl/institute/events/news/id/769
Chopin müzesi, 1 Mart'ta Varşova'da uzun süren yenileme çalışmalarının ardından yeniden açılıyor. pl.chopin.nifc.pl/museum/
2-23 Ekim 2010 tarihleri arasında Varşova'da 16. Uluslararası Chopin Piyano Yarşması var. konkurs.chopin.pl/en
PARİS
27-28 Şubat tarihlerinde Paris'in ünlü Salle Pleyel salonunda 10 resitallik bir Chopin maratonu gerçekleşti. Eskiden Chopin'in kendisinin de konser verdiği bu ünlü salon Jean-Marc Luisada gibi ünlü piyanistleri ağırlıyor. pl.chopin.nifc.pl/institute/events/news/id/280 bonanniversairemonsieurchopin.fr
Paris Salle Pleyel'de günümüzün en usta Chopin yorumcuları konser vermeye devam edecek. 1 Mart'ta Krystian Zimerman, 7 Nisan'da Murray Perahia, 14 Haziran'da Rafel Blechacz resitalleri var. sallepleyel.fr/anglais/agenda.aspx?tag_id=11
9-14 Mart tarihleri arasında Paris'te Avrupalı Chopin Konser serisi var. cite-musique.fr
20 Haziran-27 Temmuz arası Paris'te Jardin du Luxembourg'da Chopin Açık Hava Konserleri dizisi yer alacak. Piyanistlerin hepsi Chopin'in ülkesi Polonya'dan. institut.pologne.net
VİYANA
30 Mart-30 Nisan tarihleri arasında Viyana'da "Chopin' Viyana'da" sergisi izlenebilir.
LONDRA
Londra'da Chopin Unwrapped Festivali, 2010 boyunca devam eden bir seri. Festival sona erdiğinde Chopin'in bütün eserleri çalınmış olacak. kingsplace.co.uk
21- 22 Haziran'da Londra Festivali'nde Cristina Ortiz resitali ve performans sanatçısı Luke Jerram'ın 21 tane piyano ile düzenlediği Noktürn gecesi dünyada bir ilki gerçekleştirecek. chopin2010.pl/en/events/year2010/page/3/id/894
NEW YORK
Sırf Chopin değil, Schumann da 200 yaşında... Ünlü besteci Robert Schumann da Chopin ile aynı yıl doğmuş. New York Carnegie Hall, iki bestecinin müziklerine yer verilen konserlere sahne olacak.
New York Carnegie Hall'da 2010 boyunca Chopin'in 200. doğum yıldönümü kutlanacak. Chopin programına dahil piyanistler arasında Maurizio Polllini, Garrick Ohlsson, Scott Watkins gibi piyanistler var. carnegiehall.org
SALZBURG
25 Eylül-30 Ağustos arasında gerçekleşecek olan Salzburg Festivali, bu sene Chopin ve Schumann ağırlıklı olacak. salzburgerfestspiele.at
İSTANBUL
Türkiye'de 2010 Chopin kutlamaları maalesef bir hayli sınırlı. Ülkede öne çıkan tek önemli konser dizisi İstanbul Resitalleri'nin sunduğu program. Sezonunun yarısını geride bırakmasına rağmen, önümüzde dört tane daha Chopin ağırlıklı resital var. 17 Mart'ta Alice Sara Ott, 14 Nisan'da Ian Hobson, 12 Mayıs'ta Cristina Ortiz ve 16 Haziran'da Simone Dinnerstein'ı dinleyebilirsiniz. istanbulresitalleri.com