Osman
Sınav kendi adıyla proje satan bir isim. Onun yaptığı işler hep merakla beklenir. Özellikle bir kesim tarafından neredeyse fanatizm noktasında takip edilen Sınav'ın projeleri kadar, karakterleri de ses getirir. Bir Yusuf Miroğlu'nu, bir Polat Alemdar'ı unutmaya imkân var mı? Öyle ki bu karakterlerin fenomenleşmesiyle ilgili tartışmalar, her şeyi baştan sorgulatan teoriler üretilir. İşte o çok konuşulan ve tartışılan Osman Sınav, yine çok tartışılacak ve konuşulacak bir kahramanla izleyici karşısında: Kılıç Ali.
Kılıç Günü isimli atv'de yayınlanan dizinin kahramanı, Osman Sınav'ın yarattığı diğer karakterler gibi adalet peşinde. Ve tabii ki elinde silahıyla... Osman Sınav'la, Osman Sınav fenomenini, ve kahramanlarını konuştuk.
- Siz 'kahramanlar yaratan yapımcı,' olarak anılıyorsunuz. Sizin bir kahramanınız var mı?
- Rol modellerim var ama kahramanım yok. Rol modellerim hocalarım ve babam. Babam çok önemli bir rol model benim için.
- Sizi ve kardeşlerinizi zorluklar içinde büyüttüğü için mi?
- 1930 doğumlu babam. Hiç okula gitmeden hem Arapçayı hem yeni yazıyı öğrenip, askerden 10 parmak daktilocu olarak dönmüş. İlkokul yüzü bile görmemiş. Çünkü ailesinden bir kişi seçilmiş okutulmak için, o da amcam ve Türkiye'nin önemli cerrahlarından biri. Ailede medrese geleneğinden gelme bir okuma yatkınlığı var. Ama babam okul yüzü görmemiş. Tüm hayatını 'Çocuklarımı okutacağım ve Toros köyünden çıkaracağım,' diye planladı. Hep böyle yaşadı. Biz beş kardeşiz en okumayanı benim, kardeşlerimin biri Gazi Üniversitesi'nde doçent, biri 12 yıl Amerika'da profesörlük yaptı, biri Siyami Ersek'de nükleer tıp doçenti, biri eczacı...
- Kardeşlerinizden biri 28 şubat sürecinde ordudan ihraç edilmiş...
- Evet, 12 yıl Amerika'da profesörlük yapan kardeşim o süreçte ihraç edilmişti. Böyle bir talihsizlik yaşadı.
- Tüm bu yaşadıklarınız, babanızın sizi okutma çabası, kardeşinizin yaşadıkları, sizin yaratıcılığınıza yansıyan şeyler mi oldu?
- Tabii ki. Bir sanatçının yaratıcılığına yaşadıkları, yakın çevresi, etrafında olanlar yansır. Benim hayatım biraz yakın Türkiye tarihi gibi. Ben 78 kuşağı insanıyım. Çok şey yaşadım. Ben dört yaşındayken, 60 ihtilali olmuş, ortaokuldayken 12 Mart olmuş, gençlik yıllarımız ideolojik yıllardı. Üniversiteyi bitiremediğim yıllarda 12 Eylül oldu. 28 Şubat'ı yaşadım. Tüm bunların yansıması olacaktır. Ben 12 Eylül sonrası aktif siyaset dışı kalmayı seçtim. Tam da o yıllarda, 1978-79'da Cemil Meriç okumaya başladım. Birçok şey okuyordum ama Cemil Meriç'ten öğrendiğim çok önemli bir şey vardı, o dönem ideolojiyle yoğrulduğumuz yıllardı, Meriç '- izm'ler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir,' diyordu. 12 Eylül sonrası kendi adıma ben bunu gördüm.
- Ama bir avantajınız var sizin kendinizi ifade etmek adına...
- Evet, ben bir sanatçıyım. Benim izm'lere ve aktif siyasete ihtiyacım yok. İzm'lere ve siyasete ufuk açacak bir yerdeyim ben. Aktif olarak uzaklaştım hâlâ da öyle duruyorum.
- Ama uzaklaştım dediğiniz noktada bile, bir duruş sergiliyorsunuz. Bu çok rastlanan bir şey değil özellikle dizi sektöründe...
- Geçenlerde İngiltere'de master yapan, Ürdün kökenli biri geldi. Master konusu benim. Birkaç Nobelli bir hocası var, o da beni konu seçmesine şaşırmış. Gerekçe olarak bana şunu söyledi: 'Ben Ortadoğuluyum, 20 kişiden biri sizi seyrediyor. Türkiye'de bir araştırma yaptım, bir duruş sergilediğiniz fark ettim, sizi izliyorlar sadece oyuncularınızı değil. Türkiye'de altı kişiden birinin rol modelisiniz,' dedi. Bu benim için de çok şaşırtıcı bir şey. Eleştirdiğimi ama aynı zamanda devletçi olduğumu söyledi. Ben devletçiyim ama yaptığım şeylere bakılınca sistemi eleştirmek konusunda benden daha sert, bu kadar özgün kimse yok. Herkes ortalıkta mum yakıp, Susurluk'u protesto ederken, ben Susurluk'un içinde ne dönüyor konusunu yaptım.
Deliyürek'i yaptım. Bu benim duruşumla ilgili bir şey. Yaşadıklarımdan süzülüp gelen bir duruş şekli bu. Ben bir gün Fahrettin Paşa filmi yapmak istiyorum. Medine müdafasıyla destanlaşan Fahrettin Paşa benim rol modelim.
- Yani kahramanlar yaratırken farkında olmadan halkın kahramanı mı olmuşsunuz?
- Bir rol model oluşmuş, doğrudur.
- Kahramansız kurtulmuyor mu bu ülke, nedir zorunuz?
- Zorumuz değil. Hikâye anlatmanın üç sebebinden biri rol model yaratmaktır. Bizim işimiz bu. Önemli olan doğru rol model sunmak. Suç mu kahraman yaratmak? Kahraman ihtiyacı demokrasinin yükseldiği ülkelerde azalır. Toplumların her zaman kahramana ihtiyacı vardır. Gelişmiş ülkelerde de kahramanlar vardır belki daha barışçıl, daha demokratik kahramanlardır onlar. Demokratik toplum olmak için eleştirel bir yerden bakmamız ve onu oluşturacak sarsıcı şeyler yapmamız lazım. Topluma soru sormamız lazım. Ben soru sorup, ezber bozuyorum. Ben trend bu diye bir şey yapmıyorum. Sonuçta bir dükkân işletiyorum, yüzlerce insan çalışıyor, ekmek parası kazanıyoruz, minimum risk olmam lazım ama benim yaptığım şey büyük risk almakla ilgili. İnsanların alışmadığı, yeni şeyler yapıyorum, risk alıyorum. Ben bunu seviyorum.
Kılıç Günü'nde bir rol model çıkıyor ortaya. Bu ayağı çamurlu bir rol model, sokaktan geliyor, çetecilik yapmış, camiden halı çalıp kerhaneye gitmiş. Burada doğru insana giden bir hikâyeden bahsediyoruz.
- Peki kahramanların elinde niye hep silah var? Silahsız kahraman olamaz mı?
- Taa Yusuf Miroğlu'ndan itibaren, silahı elinden atmak üzerine en çok ben konuştum bu ülkede. Benim kahramanlarımın hiçbiri nefsi müdafa haricinde asla eline silah almadı. Çektikleri her tetik hesaplıdır. Vara yoğa elinde silahla sokaklarda dolaşmaz. Ben şu anda
Sakarya Fırat'ta terörle mücadele eden askerlerin dizisini çekiyorum. Orada bile, ilk kurşunu biz atmayacağız diye karar verdik. Bunun sahnesini yaptık. Silah var hayatımızda, görmezden gelemeyiz ki, bir sürü filmde, dizide silah var, bir tek Osman Sınav'ın ki tartışılıyor. Çünkü ben bir şey söylüyorum. Diğerleri bir şey söylemiyor, sokaklarda bir sürü insan geçiyor, polis sağa sola ateş ediyor, böyle sahneler var, kimse bunu tartışmıyor. Bunu da tartışılsın diye söylüyorum, bundan rahatsız değilim. Ben insanlara 'Bulunduğunuz yerden memnun musunuz?' diye soruyorum.
- Niye bunu yapıyorsunuz?
- Mevlana, 'Her şey tek bir nokta etrafında dönüyor,' der. Herkesin bir tek noktası vardır, benim tek noktam adalet. Tüm yaptığım işlerin ortak noktasını adalet oluşturur. Rol modellerimin hepsi adalet ister. Bu da benim misyonum, yapabilirsem...
- Adalete giden yolda her şey mübah mıdır?
- Mübah değildir. Haklı olacaksınız, adalet istemek herkesin hakkıdır. 'Her şey mübah,' derseniz kendiniz adaletsizlik yapmış olursunuz.
- Kahraman olmak zor, bunu taşıyabilecek kişileri nasıl seçiyorsunuz?
- Yapısı karakteri itibariyle gelişmiş oyuncularla çalışmayı tercih ediyoruz. Asıl kriterimiz, 'Bu rolün altından kalkabilir mi?' İnsanoğlunun taşıması en zor olan şey ünlü olmak. Böyle bir kahraman rolündeyseniz, uçuyorsunuz. Benim işim onları uçurmak. Adam öyle bir uçuyor ki bir süre sonra bana bile dönüyor. 'Vayyy be, herkes aşağıda kaldı ben uçuyorum,' diyor. 'Motor kapansa bile uçarım,' diyor. Günün birinde çakılıyor o ayrı bir şey. Bir bakıyor ki benzin bitmiş, benzinci de aynı yerde durmuyor.