- Altın Mimir olarak kardeşlerinizin rol modeli, hatta idolüsünüz. 13 yaşında yatılı okul için evden ayrıldığınız günden bugüne, hemşirelikten Türkiye'nin ünlü boşanma avukatlığına giden o süreçte tökezlediğiniz olmadı mı hiç? - Çorum Sağlık Meslek Lisesi'ni derece ile bitirdim. Ama avukat olmak istiyordum. Hayatım boyunca hiç dershaneye gitmedim. Yatılı okulda gece 21.00'den sonra bütün ışıklar kapatılırdı. Bir sandalye ile müşterek tuvaletlerin koridorunda oturup test çözerdim. Babamın bana göndermiş olduğu harçlıklarla bir dergiye abone olmuştum. O dergideki testleri çöze çöze üniversiteye hazırlandım. Ben küçükken Ovacık'a bir savcı hanım atanmıştı, Necla Hanım. Yıllar sonra İstanbul'da buldum. Arkadan siluetini hâlâ hatırlarım. Ona baktığım zaman derdim ki ben savcı olacağım. Öğretmen hepimize soruyordu 'Ne olmak istiyorsun?' diye. Herkesin bildiği iki meslek vardı öğretmen ve hemşire. Ben, 'Savcı olacağım,' dedim. Öğretmen savcının ne iş yaptığını sordu, 'Bilmiyorum ama ben savcı olacağım,' dedim.
- Bir yandan hemşirelik yapıp, bir yandan İstanbul Hukuk Fakültesi'ne devam edip, bir yandan da kardeşlerinize bakmışsınız. - Dersimli kızlar genetik olarak güçlüdür. Hemşirelikten dereceyle mezun olduğum gün, üniversite sınavına girdim. Kızkardeşim Eylem Erzincan'da okuyor diye, ona destek olmak için tayinimi Erzincan'a istemiştim. Ama sınav o kadar iyi geçmişti ki, İstanbul Hukuk Fakültesi'ni kazanacağımı biliyordum. Tam o sırada benim tayinim geldi. Tayinimi tebellüğ etmem gerekiyor, ettikten 15 gün sonra da işe başlamam gerekiyordu. Postacı geldi bana tayini tebellüğ ettirecek, 'Hayır,' dedim, 'Biraz daha bekleyelim. Yarın sonuçlar açıklanacak. Ben İstanbul Hukuk'u kazanıyorum, tayinimi İstanbul'a yaptırmam lazım.'