"Gerçekler korkunçtur ve ben vampirleri, hayaletleri, öcüleri severim. Onlar tamamen palavradırlar, bunu düşündükçe neşelenirim. Koyu bir kalabalıkta erimemek, dikkati bir ışık gibi üzerimde tutabilmek için çok şey yapmaya hazırım. Huysuzun teki... Budur dedikleri. Herkes öyle der. Ailenin yakın dostu biyoloji profesörü hariç. Ona kalırsa, olgular atmosfere tek görüntü, tek içerik, tek tatla yansımazlar ve huysuzluk da bir duyarlılık biçimidir. Tabii bir biyoloji profesörünü kimse psikoloji konusunda fazla ciddiye almaz..."
DEFNE DEVRİMİ'NİN ÖNCÜLERİNDEN
Bu satırlar, Vivet Kanetti'nin ilk ve son romanı
Huysuzun Teki'nin girişinden.
Huysuzun Teki, önümüzdeki günlerde kitapçı raflarında olacak. Yazar Kanetti'nin son romanı. Aynı zamanda yirmili yaşlarında yazdığı ve bugüne kadar yayımlanmayan ilk romanı da. Yazar demek eksik olacak. Kanetti, aynı zamanda hayatının farklı dönemlerinde satıcılık, telefonculuk, çevirmenlik, tiyatroculuk, sinema figüranlığı, öğretmenlik, akıl hastanesinde ergoterapistlik, muhabirlik, televizyonculuk ve köşe yazarlığı da yaptı. Onu gazete yazıları kadar, çevirilerinden ve romanlarından da tanıyoruz. Bir de Twitter'dan. Evet, Twitter'ın en aktif kullanıcılarından biri o. Sosyal medyada 'Defne Devrimi'nin başını çekenlerden biri, hatta en önde koşanı. 'Defne Devrimi' yani Defne Joy'un başına gelenler üzerine yazılanlar ve haberlerin veriliş tarzından hareketle "Hayatın hiçbir alanını boş bırakmayan bu hoyrat dile son! Özel hayatlara saygının hiçe sayılmasına son! Gazete köşelerinin yüzde 90'ının erkeklerce işgal edilmesine son! Kadınların Pygmalionlarca belirlenmiş rollere sıkıştırılmasına son! Medyadaki tüm ayrımcı, cinsiyetçi, homofobik ve ırkçı yaklaşımlar ortadan kalksın; değişime ayak uydurmak istemeyenler çekilsin!" hareketi. Vivet Kanetti, ilk romanı
Bizans Sohbetleri'ni 1988'de yayımladı. Raflarda yabancı yazarlar arasında konumlandırılmamak için romanlarında E. Emine adını kullandı.
Turuncu Kayık adlı dördüncü romanının ikinci baskısında, 2000'li yıllarda E. Emine'yle yer değiştirdi ve kitaplarına Vivet Kanetti adını koydu. Medyanın sunduğu ve medyanın içindeki kadın olgusunu ele aldığı
Koş Süreyya Koş Şampiyon Olacağız 2002'de yayımlandı. Ardından, bir Büyükada hikayesi olan
Prenslerin Adası isimli senaryosu yayımlandı. Son romanı
Bana Modern Türk'ün Tarifini Yapabilir misin Kaan, 2009'da yayımlandı. Edebiyat ve sanat yazılarını bir araya getirdiği
Kız Ayakları isimli kitabı ise 2010'da çıktı.
GEÇMİŞ DENİLEN KAĞIT YIĞINI
Kitabın önsözünde bu durumu şöyle açıklıyor: "Elinizdeki incecik şey, ilk romanım. Bugüne dek insan içine çıkarılmamış, hiç yayımlanmamış olan. Yirmili yaşlarımın ilk yarısında yazdığım ve zaman içinde 'geçmişim' adını alacak dosyadergi- gazete-kağıt-karton birikintisi ararsında terk ettiğim. O günlerde, bu ince 'şey'i azıcık dinlendirip yeniden okumuş, hayretle ve tabii bir miktar hayal kırıklığıyla, benim dışımda birçok yazarın, kitabın izleriyle de dolup taştığını görmüştüm. Raymond Queneau'nun
Metroda Zazie'si Sevgi Soysal'ın bir şaheseri
Tante Rosa, Goscinny'nin
Pıtırcık'ları Emile Ajar'ın
Onca Yoksulluk Varken'i Boris Vian'ın şiirleri (ki çoğunu ezbere bilirdim ve birkaçını, Fransa bölümü editörü Cemal Süreya olan Milliyet Yayınları'nın şiir antolojisi için çevirmiştim.) Bunlar favorilerim ve gündeliğimdi ve bakın, solukları kendi metnime kadar uzanmıştı... Tabi 'kükreme' arzusuyla dolup taşılan yaşlarda kolay kaldırılacak şey değil bu. Madem yazmak istiyordum, tamamiyle bana ait bir ses bulmalıydım, değil mi ama? Fırlatıp attım ince metni; etkilere karşı kendimi daha iyi koruma altına almak için edebi çevirileri toptan kestim. 2000'li yıllardaki Colette'in
Canikosu ve
Caniko'nun Sonu çevirilerine kadar. Kod adı 'geçmişim' olan kağıt yığını arasına yeniden dalış yaptığım yakın günlerde, karşılaşmayı hiç beklemediğim incecik metin de oltama takıldı. Bu bir işaret miydi bilemem ama onu oturup yeniden okudum. Her şeyden önce bir bugünden kaçış, kurtuluş hevesiyle..... Yeni okumanın sürprizi: Başka izler yakalamak beni sinir etmiyor bu kez, aksine, hoşuma dahi gidiyor....
Huysuzun Teki'ni doğuşundan yıllar sonra ve yeni tek tük dokunuşlarla ilk kez insan içine, görücüye çıkarıyoruz."