Geçtiğimiz çarşamba günü Çırağan Kempinsky Oteli'nde LA firmasının Mon Reve serisi şaraplarının tanıtım yemeği vardı. LA, şarap meraklılarının bile pek bilmedikleri bir marka. Haksız sayılmazlar. Zira İzmir'in İdol şaraplarını Egeli işadamı Lucien Arkas'ın satın almasından bu yana aradan sadece iki yıl geçti. LA kısaltması da Arkas'ın isminin baş harfleri.
İdol şaraplarını iyi biliyorum. Ama o şaraplar ve aralarına yeni katılanlar, iki yılda sanki sihirli bir değnek dokunmuş gibi sınıf atlamıştı. Arkas sofra sohbetimizde, "Ben iddialı bir insanım. Kafama koyduğumu yaparım. Bu işe yeni başladım ve şarabı seviyorum. Kuşkusuz hiç kimse bir işe zarar etmek için girmez, ama benim amacım bundan para kazanmak değil; şaraplarım piyasadakilerin en iyileri arasında olacak ve herkesin içebileceği çok uygun fiyatlarla satılacak. Şaraplarını yüksek fiyatlara satan firmalar da bana uymak zorunda kalacaklar," dedi.
ŞARAP ÜSTATLARI TADIM YAPTI
LA Organik Bağcılık, son zamanlarda ortaya çıkan tek şarap firması değil. Yine geçen hafta Tekirdağ'ın Barbaros kasabasında üretilmeye başlanan Barbare Şarapları'nın benim katılamadığım tanıtım toplantısı vardı. 5-8 Mayıs arasında ikincisi düzenlenen 'master of wine', yani 'şarap üstadı' olarak anılan şarap ustalarının tadımında gerek LA, gerekse Barbare, şaraplarını en iyi 30 arasına sokabilmişlerdi.
Son birkaç yıldır Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde birbirinden kaliteli şaraplar yapabilen üreticiler çıktığını görüyor, yeni ürünleri takip etmekte zorlanıyoruz. Bu patlamayı, ben, şarapta Türk mucizesi olarak değerlendiriyorum.
Üzümle şarabın anavatanı, Gürcistan ve Anadolu toprakları olsa da yanlış bir kanı olarak şarabın Avrupa'dan dünyaya yayıldığı sanılır. Bu yanılgının bir ölçüde haklılığı kabul edilebilir. Zira Anadolu'dan İtalya ve Fransa'ya geçen şaraplık üzümler, özellikle son iki yüz yıl içinde bütün dünyaya Avrupa'dan yayıldı. Bu dönemde Anadolu'nun şarapla ilişkisi ise varlığına katlanılan bir ticaret metaı olmanın ötesine pek geçemedi.
Oysa dünya şarapçılığında özellikle son 60-70 yılda büyük teknolojik gelişmeler yaşandı. Artık yeni bağcılık ve özellikle de şarap üretim teknikleri, şarap yapmaya elverişli sayılmayan yerlerin üzümlerinden de en azından içilebilir şaraplar yapılmasına olanak tanıyor. Avrupa'nın Fransa, İtalya, Almanya ve İspanya gibi Eski Dünya Şarapları diye adlandırılan ürünlerine beklenmedik rakipler çıktı. Avustralya, Güney Afrika, ABD, Güney Amerika'nın Şili, Arjantin gibi ülkeleri Eski Dünya şaraplarına meydan okumaya başladı. Gerçi Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren Kavaklıdere, Doluca, Diren gibi sektörün duayeni firmalar, Atatürk Orman Çiftliği gibi Atatürk'ün emriyle yabancı şarap ustalarının elinde şarap üreten devlet kuruluşları vardı, ama biz o sırada hâlâ Batı'nın gerisinde kalmış tekniklerle üretilen, çoğu pek de kaliteli olmayan şaraplarımızı ikinci sınıf mekanlarda tüketiyorduk. En güçlü şarap üreticisi, kuruluşu olan Tekel'di. Yapısı gereği bu kurum, üreticinin elindeki en kötü üzümü bile almakla yükümlüydü; kaliteli şaraplık üzüm üretmek için bağcının özel bir çaba göstermesine gerek kalmıyordu.
Kaliteye çaba göstermek gereğini duymayan şarap üreticilerimiz, dünyada hızla gelişen yapım teknikleriyle sürdürülen çağdaş şarapçılığın karşısında, "Nasıl olsa satılıyor," görüşünü daha fazla sürdüremeyip, zamana ayak uydurmaya başladılar. Bana göre bu alanda 'milat', Güven Nil adlı genç bankacıyla onun okul arkadaşı Doluca firmasının sahibi Ahmet Kutman'ın 1989'da, Sauvignon Blanc, Chardonnay, Cabernet Sauvignon ve Merlot üzüm fidanlarını Fransa'dan getirtip, Saroz Yarımadası'nda Sarafin bağlarını oluşturmaları. 1998'de ilk kez Türk pazarına bu bağların kaliteli yabancı üzümlerden yapılmış şaraplar sunuldu.
10 YILDA YATIRIMLARDAN SONUÇ ALINDI
Bu bağ, henüz fidan halindeyken diğer şarap firmaları da uykularından uyandı. Yatırımlar önce üretim tesislerine yoğunlaştırıldı. Tekel'in tesisleri de özel sektöre satıldı. Artık kalite yarışı başlamıştı. Başlangıçta çağdaş teknikleri bilen yerli uzman bulmak zordu; hızla dışarıdan, alanlarında iddialı ustalar getirildi. Ancak kendi bağları olan üretici sayısı hâlâ bir elin parmaklarını bulamıyordu. Köylüden alınan üzümlerde ise kalite istikrarı sağlanamıyordu. 2000'li yıllarda üreticiler kendi bağlarını oluştururken, bağları olanlar da değişik bölgelere yeni yatırımlar yaptı.
2010'larda yatırımların sonuçları alınmaya başlandı. 2009'da
Financial Times şarap yazarı ve şarap üstadı Jancis Robinson'un Türkiye'ye gelip tattığı şaraplarımız hakkında çok olumlu bir yazı yazmasını ikinci milat olarak görüyorum. Özel sınavlardan geçmiş ve şarabın büyük üstadı olarak anılma hakkını kazanmış 23 ülkeden 283 tadımcıya şarap üstadı (master of wine) şarap üstadı deniyor.
Robinson'u 2010'da bir grup şarap üstadının Türk şaraplarını değerlendirmesi izledi. Bu yıl da yine altı şarap üstadı, Veritas firmasının organizasyonunda 188 Türk şarabını tadarak puanladı. 100 üzerinden 89 ve üzeri puan alan 30 şarabı, 1 Haziran günü Swissotel'de tatma olanağını buldum. Veritas'ın yöneticisi Kocabaşoğlu, bana göre son derece güvenilir kör tadım tekniği ve puanlama sisteminin inceliklerini anlattı. Tadım gibi öznel bir değerlendirme, olabildiğince nesnel hale getirilmişti.
Yeni şaraplar da yüksek puan aldı
1 Haziran'da Swissotel'de yapılan tadımda, uluslararası standartta iyi şaraplara verilen 89 ile 92 puan arası puanlara layık görülen bu şarapları yapan Kavaklıdere, Doluca, Sarafin, Pamukkale, Melen gibi eski ve köklü firmaların yanı sıra LA, Barbare ile Vinkara, Likya, Prodom, Kayra, Likya, Büyülübağ gibi çoğu birkaç yıllık geçmişe sahip markalar da vardı. Türk şarapçılığının önünde şimdi yeni bir yol uzanıyor.
Bundan sonra kimse Türkiye'ye, şarap yapmaya özenen Müslüman ülke gözüyle bakamayacak. Şarap sektörümüz çok kısa bir sürede uluslararası rakipleriyle boy ölçüşebilecek kaliteye ulaştığını kanıtladı.
İdol şaraplarının sahibi Lucien Arkas
"İç pazarın durumuna bakarsak; bundan sonra şarabın pahalı bir Batı içkisi olduğu yolundaki görüş de değişmek zorunda. Lucien Arkas tanıtım toplantısında "Şarap, Batılı burjuvalara özgü değildir. O, bu topraklarda doğmuş, bir Akdeniz halk içkisidir. Fiyatları da olması gereken düzeye inecektir," demişti. Ona katılıyorum; her gün sayıları artan şarap firmaları arasındaki rekabet ortamı şarabı yakında bir halk içkisi haline getirecektir."