Can (Dündar) güzel bir sürpriz yaptı. Doğumdan bir saat sonra geldi hastaneye, elinde 29 sayfalık bir defter. 29 sayfa, 29 harfi işaret ediyor. Her sayfasında bir harf var ve her sayfasında iki isim var. Tek tek isimleri sıralamaya başladı. Tüm isimler birbirinden güzeldi. İnsan 29 çocuk sahibi olmak istiyor.
- Evlenir evlenmez 'Bebek istiyoruz,' demiştiniz, Nehir'le birlikte... Röportajımızın başlığı bu olmuştu. Öncelikle beni yanıltmadığınız için teşekkür ederim. (Kahkaha atıyor.)
- Arın'ın doğduğu iki an var: Bir mutluluk anı, bir de kaygı anı. Kaygı anını anlatmak istemem ama sen bizim hayatımızın pek çok anında, Nehir'le benim hayatımda, hem tanıklık, hem dostluk ettin. Doğum öncesi bir kordon dolanması tehlikesi oluştu ve biz pazartesi günü sezaryenle doğumu yapacakken birden bire bir pazar sabahı, Dr. Şermin Hanım 'Bebeği hemen almamız gerekiyor,' dedi. Oysa İstanbul'dan iki hekim arkadaşımız gelecekti Bodrum'a. Onlar da ameliyata katılacaktı. 10 dakika içerisinde, sabah saat 10.00 civarında Nehir'i ameliyata aldılar. Olağanüstü durumdan ötürü doktorlar içerideydi ve ben artık ameliyathaneye girecek durumda değildim. Dışarıda bekliyorum, böyle büyük sabırla, hani o eski filmlerde fotoğraflarda görürüz ya... Doğumu heyecanla, sigara içerek bekleyen adam... Sigara içemedim tabii, içilemiyor artık. Her şey iyi olacak mı, güzel olacak mı kaygısı yaşıyorum. Sonra birden bire dünyanın en sevimli çocuğunu bana verdiler. 19 dakika sonra. Annesi narkoz etkisinde. Bendeki talihe baksanıza, ben aldım önce kucağıma, baba olarak. Ana karnından bir parça çıkarıldı ve elime verildi. Hareketli bir parça o ve dünyanın en güzel kokusu, dünyanın en güzel gözyaşı. Hemşireler 'Gelin Nebil Bey, beraber yıkayalım,' dedi. Onlar yıkıyor, ben de böyle suya koydum falan.
Dünyanın en güzel duygusu. Ama aynı anda karımı düşünüyorum. Sezaryen, narkoz sonrası acaba kendini toparlayabilecek mi? Onun gülümsemesini görebilecek miyim yarım saat sonra?
MUTLULUKTAN AĞLADIM
- Erkeğin en zayıf olduğu an mı bu an?
- Erkeğin bundan daha zayıf olduğu an olamaz.
- Bundan 27 sene önce baba olduğunuzda, ikizlerinizde de aynı duyguyu yaşamış mıydınız?
- Benzer duygular ama bu 50 yaşın getirdiği, 50 yaşın kendine has dinginliği, efendiliği, adamlığı, süzülmüşlüğü de giriyor buraya. 23 yaşında daha çocuğuz. Bence 23 yaşındaki kadında da böyle. Nehir 38 yaşında. İlk çocuk, 38 yaş çocuğu heyecanı. Karımın mutlu olmasını istiyorum. Çocuğun sağlıklı olmasını istiyorum. Karımın sezaryen sonrası sağlıklı olarakkollarımıza gelmesini istiyorum. Karmakarışık duygularla...
- Ağladınız mı?
- Tabii ki mutluluktan ağladım. Bir saat sonra 18 kişi geldi hastaneye. İkizlerden biri de oradaydı. Sevgili kardeşlerim Sunay Akın, Can Dündar, Hakan Ateş... Hekim arkadaşlarım uçaktan inip geldi. Ameliyat yapacakken çocuğa hediye getirdiler. Bebek büyüyor... Geçtiğimiz gün Can (Dündar) metaforik bir yazı yazdı. Arın 25 yaşına geldiğinde ne olacak? Yani bugün sıradanlaşacak mı? Bize uzay teknolojisi gibi görünen bu makineler başka bir şeye dönüşecek, belki parmağımızla fotoğraf çekeceğiz, bilmiyoruz. Baba oğul sevgisi, acaba 70 yıl öncesinin baba oğul sevgisi gibi aynı kalacak mı bilmiyoruz. Arın 15 yaşına geldiğinde ne olacak bilmiyorum ama ben çok istiyorum, bu fotoğraf bozulmasın.
BU BEBEK DİĞER ÇOCUKLARIMDAN ŞANSLI
- O fotoğraf nedir?
- Senin bir parçan orada. Senin parçan olmuş karın veya ben onun parçası olmuşum. Tatlı tatlı, yarı şaka yarı kavga, yarı çatışma yarı didişme ama hep gülmek, güven ve dayanışma ile gelip geçen bir hayat... Güzel fotoğraf bu.
- Yakında gaz sancıları, kış hastalıkları başlayacak. 50 yaş enerjisiyle gece uyanıp eşinize yardım edecek misiniz? Fotoğrafta bu da var mı?
- Gece üçte en küçük sesine bile hemen uyanıyor Nehir. Anne olarak müthiş saygım var. Hemen 'Yapacağım bir şey var mı?' diye soruyorum. Öbür çocuklarımda fazla uyanmazdım.
- 50'sinde baba olmakla 23 yaşında baba olmanın arasındaki en temel fark nedir?
- İlk çocuklarında bütün o gençlik heyecanlarını yaşıyorsun... Aslında ben çok şanslıyım. Şu anda dünyanın en tatlı ikiz erkek çocuklarının babasıyım. Oğullarım zarif yetişti. Ama onlar zor zamanlarda büyüdü. Onlar babalarının üç kuruş maaşıyla büyüdü. Babalarının uzak bir Diyarbakır köyünde çektiği fotoğraf, yazdığı yazıyla büyüdüler. Onları daha az gördüğüm zamanlarda büyüdüler. Arın'ın şanslı olduğu taraf, babası daha dingin, hırsları azalmış; zor zamanlarda büyüyen çocuklardan da etkilenecek. Ağabeyleri ona güzel destek olacak. Arın'ın döneminde uzay çağına girdi hayat. Ama şu kaygım da var: Bunu, çocuklarımızdan her şeyden ayrı tutarak söylüyorum. Ne olacağız biz? Kirlenmeden, deformasyondan, insanın insanları sevmediği dönemden söz etmiyor muyuz artık? Onu değiştirmenin formülü yok işte. Kaygım bu. Kendi babalığım ve sevgimle ilgili kaygım yok ama sokağa çıktığın andan itibaren canavar bir toplum var. İnsanın insanı çok köşeye sıkıştırdığı, acımasızlaştırdığı yalnızlaştırdığı bir toplumda yaşıyoruz. Siyasi hayatımızın, üniversitemizin, medyamızın deformasyona uğradığı bir zaman yaşıyoruz.
Artık hayatı ıskalamak istemiyorum
- İnsanın torun sahibi olacağı yaşta, baba olması bir ego tatmini midir aynı zamanda?
- Ego tatmini de tabii. Ama bundan çok öte bir duygu bu, anlatılamaz. Kuzguna yavrusu derler ama gözlerini açtığı an dünyalar benim oluyor. Bu duygu, görmemişin oğlu meselesi değil. Zaten güzel iki oğlum var ve onların iyi kötü bütün evrelerini yaşadım. Burada bana hoş gelen, her anını yaşayacak olmam. Onu keyifle, hiçbir anını kaçırmadan büyütme arzumuz. Böyle bir yerde doğsun istedik. Solunuza bakıyorsunuz deniz, sağınıza bakıyorsunuz müzik, önünüze bakıyorsunuz kalamarlar, arkanıza bakıyorsunuz cennet koyu. Halikarnas Balıkçısı burada hayat var derdi. Yani insanlara iyi geliyor buranın havası.
- İleride Bodrum'da yaşama fikri var mı?
- Bodrum'a kaçan, sığınan insanlardan olmak istemiyorum. Ama her boş vaktimde Bodrum'da olmayı seviyorum. Bodrum bu anlamda insanı çok yumuşatıyor, dinlendiriyor, insanların şakalaşmaları artıyor. Birbirini boğmak isteyen, nefret eden adamlar burada 'Ooo gel bir kalamar yiyelim, bir kadeh içelim,' dönüşüyoruz. Bu yarımada insanı büyülüyor...
- Bebeğin ismini kapı komşunuz koymuş. Can Dündar?
- Evet. Biz Nehir'le iki aydır isim çalışıyoruz. Doğuma iki gün kaldı, hâlâ birkaç isim var kafamızda. 'Güney,' dedik, 'Pirhan,' dedik. Can da bizim gibi yazın Bodrum'da yaşayanlardan... 'Artık sıra sende, biraz isim çalış,' diye şaka yapınca, Can güzel bir sürpriz yaptı. Doğumdan bir saat sonra geldi hastaneye, elinde 29 sayfalık bir defter. 29 sayfa, 29 harfi işaret ediyor. Her sayfasında bir harf ve her sayfasında iki isim var. Bazılarında tek isim. Tek tek okumaya başladı, 29 harfe kadar duruyoruz. Çünkü her biri birbirinden güzel. İnsanın 29 çocuğu olası geliyor. Sonunda 29 harfi bitirdik. Nehir'le göz göze geldik, aynı anda Arın dedik. Bir sinema karesi gibi...Can'ın isim babası olmasının hikayesi böyledir. O da çok mutlu oldu.
İKİNCİ BİR ÇOCUK, BELKİ
- Kız olmasını istemişsiniz?
- Altı ay önce erkek olacağını öğrendik. Kız olsaydı, isim bulmak çok daha kolaydı. Kadınların ve kızların isimleri çok güzel oluyor. Çiçek gibi derler ya.
- Arın'ı kucağınıza aldıktan sonra bir de kızımız olsun diyor musun? Seneye mesela?
- (Uzun bir sessizlik.) Bilmiyorum, ama 'kısmet'! Ben Arın'a fikslenmek istiyorum. Acaba bir de kızımız olsa Arın'a fikslenme azalır mı diye korkuyorum. Benim için bu yılın en güzel belgeseli bu Arın, Arın'la arınmamız. Hamasi olmasını istemem bu sohbetin ama pek çok şeyi değiştireceğine inanıyorum kendimde... Dört nala yanına gidiyorum. Çok özlüyorum, alt kattan üst katı özlüyorum, onun uyanmasını bekliyorum. Uyandığı zaman dünyanın en sevimli keratası oluyor. Çok hoşuma gidiyor... O yüzden tadını çıkarmadan, yeni bir tat doğru mudur bilmiyorum.
- Anneyi bebeğinden kıskanmak gibi bir duygu yaşıyor musunuz? Pek çok erkeğin doğumdan sonra başına geldiği bir durumdur bu.
- Hayır hayır, ben çok şanslıyım. Nehir çok iyi bir anne. Çok zarif bir anne. Tam tersine erkek 50'sinde aile olmanın kıymetini biliyor. Benim gibi kıymetini bilemeyenler için bu cümle çok güzel. Kıymet derken, ben çok değerli insanlarla da beraber oldum. İlk eşim çok değerliydi. Çocuklarımın annesi ile çok efendi ilişkilerimiz oldu. 'Paramparça hayatım vardı, şimdi çok iyiyim,' demem hayatta. Öyle bir şey yok. Ama şimdi keşke zamanı başa alsam. Keşke bütün bunlar 20 yaşından itibaren olup bitseydi diyorum. Keşke haftanın beş günü Diyarbakır'a gitmeyiverseydim diyorum. Güzel bir şeymiş bebeğin keyfini çıkarmak Yani filmi başa sararsak...
ÇOCUKÇA BİR HEYECAN
- Filmi başa sararsak, hayatla ilgili pişmanlıklarınız var mı?
- Filmi başa sararsak daha tecrübeli olmak isterdim. Şimdi çocukça bir heyecan yaşıyorum tamam güzel ama bunu 20 yaşında yaşamak... Zamanla ilgili, hırslarımızla ilgili her şey, adam olma gayreti, adımızı alkışlama gayreti, bunları bize çok yaşatmadı. Sabahlara kadar televizyon ofislerinde bir paparazzi mantığı ile bir tane televizyon yıldızının sevgilisi ile fotoğrafını çekmek için sabahlamadım gerçi. İyi bir belgesel yazmak için çalıştım ama daha az belgesel yapabilirmişiz Tuluhan. Ben 350 bölüm Bir Yudum İnsan belgeseli yapmışım... On binlerce satır yazmışım. O kadar fazla yapmak gerekiyor muymuş? Avrupa'da televizyon belgeselcisi yılda bir tane yapar oturur. Iskaladığım çok şey olduğunu düşünüyorum o dönemlerde... Şimdi artık hayatı ıskalamak istemiyorum.
ÇOCUKLA BİRLİKTE HAYALLERİM ARTTI
- 50 yaş ve bebekle birlikte yeni hayatta neleri yapmak istemiyorsunuz? Neleri daha çok yapmaya karar verdiniz?
- Daha yavaş olmayı istiyorum. Böyle her ekranda, her televizyonda görünmek isteyen biri değilim artık.
Arın'la hayallerim artmış olabilir. Ama hırslarımı azalttım. Hayallerimi ve projelerimi zenginleştiren ama hırslarımı azaltan, bebek oldu. Dört nala bir proje toplantısına gitmek istemiyorum buradan.