7-10 Eylül arasında gerçekleşen İstanbul Moda Haftası (İFW) pek çok açıdan kan kaybetmişti. Zeynep Tosun gibi yetenekli tasarımcılarımızı Londra ve Paris'te art arda gerçekleştirilen ikincil şovlara kaptırmamızın yanı sıra her yıl biraz daha azalan yabancı basın da Türk modacıların hazırladığı 2012 ilkbahar-yaz koleksiyonlarını görmek için İstanbul'a kadar yorulmamıştı. Geleneksel takvimde dördüncü moda şehri unvanına sahip New York Moda Haftası ile çakışan İstanbul'a, yoğunlukla Ortadoğulu satın almacılar ve basının ilgi gösterdiği ortadaydı. Yazıya negatifle başlamak olmaz, İstanbul Moda Haftası'nda pek çok heyecan verici yenilik de yaşandı. Bunların başında da artık son derece profesyonel işletilen bir moda haftası ve Odakule'deki TRT Otoparkı'na kurulan ve böylelikle İstanbul'un tarihi dokusunu harikulade pazarlayan yeni çadır yer aldı. İstanbul Moda Haftası'nda organizasyonun hakimiyeti,
ForWard adlı gazeteden ve sosyal medyadan takip edildi.
SINIFTA KALANLAR OLDU
Diğer moda haftalarının aksine, İstanbul'da yarışacakları dişli bir rakip bulamamalarından olsa gerek; Türk tasarımcılar, modaseverlerin akıllarını başlarından alacak koleksiyonlar yapma çabasında değildi. Altı yeni tasarımcının iki karma defile sergilediği moda haftasının 'yenilik' anlamında öne çıkan isimleri, Şafak Tokur ve İpek Arnas'tı. Tokur'un klişeleşmiş temalardan kopamadığı ve "Allah'a duyulan aşkı anlattım," dediği erkek koleksiyonunu tanıttığı defilenin bütünlüğü ve kıyafetlerin üzerindeki detaylar, genç modacının gelecek vadettiğini gösterdi. 2Ters 1Düz adıyla dört sezondur hazırladığı örgü koleksiyonlarını satışa sunan İpek Arnas ise patentini aldığı üç boyutlu balıklar ve kadın yüzlerini podyuma taşıdı. Çiğdem Akın'ın disko konseptiyle sunduğu koleksiyonundaki 'paper cut' görünümlü kumaşlar da beğeni topladı. Geçen yıllarda çıktığı karma defilelerden sonra, bu yıl ilk solo gösterisini sergileyen Niyazi Erdoğan'ın teması, moda haftasının en yaratıcı fikrini temsil ediyordu. "İlk solo defilemi yaptığım için, kendimi ergenliğe adım atmış hissettim. Bu yüzden sünneti işledim," diyen Erdoğan, modellere altın takmayı ihmal etmemişti. Yaratıcılık, giyilebilirlik ve alışılmışın dışına çıkmak adına Erdoğan ve Arnas'ın koleksiyonları İstanbul Moda Haftası'nın görülmeye değer parçalarından oluşuyordu. Türk modacısının bir türlü kopamadığı, artık sıkıcılık sınırlarını zorlayan fütüristik çizgiler ve sokakta giyenlere 'deli' gözüyle bakılacağı yüzde 100 olan tasarımlar, yine izleyiciye yutturulmaya çalışıldı. Terzilik adına sınıfı geçen pek çok modacımız, dönemsizlik, renksizlik ve asimetrinin dozunu kaçırdıkları için sınıfta kaldı. Renksizlik, en çok Özgür Masur ve Hatice Gökçe defilelerinde göze çarptı. Her ne kadar modacıların şovunun ön sıraları 'ünlü'lerle dolu olsa ve şov sonunda alkışlar kopsa da, bu ilginin nedeninin koleksiyon değil, modacıların kişisel ilişkileri olduğu ortadaydı. Masur'un defilesini diğerlerinden ayıran unsurlar varsa; bu kadar potluk yapan, bu kadar birbirine benzeyen, insan bedenini bu kadar yıpranmış gösteren kıyafetlerin koleksiyon adı altında daha önce hiç bir araya gelmemiş olmasıydı. Dünyada kendine hatırı sayılır bir yer edinen Hakan Yıldırım'ın okulundan çıkan Özlem Kaya, izleyiciye, moda haftasından ne beklenilmesi gerektiğini hatırlatan bir koleksiyon sundu. Kaya'nın koleksiyonunda tasarım ve iyi işçilik buluşmuştu. Koleksiyonda, her ne kadar 2012 ilkbahar-yazında Hakan Yıldırım'ın simgesi haline gelen keskin hatlı kesimler ve silüetler bolca yer alsa da, Kaya kendi imzasını feminen dokunuşlarla atmıştı. Ve sonuç iç açıcı, giyilebilir hatta 'sahip olmak zorundayız' hissi uyandırır nitelikteydi.