KUZU POSTUNA BÜRÜNMÜŞ KURTLAR
- Cem Garipoğlu'nun babası Nida Garipoğlu'nun avukatı Metin Fevzioğlu'na çok kızgınsınız, niye? Sonuçta herkesin savunulmaya ihtiyacı var...
- Metin Fevzioğlu yani Cem'in babasının avukatı aynı zamanda Ankara Barosu Başkanı, Gelincik projesi diye bir projenin içinde. Bu projeyle kadına şiddet ve kadın cinayetlerine karşı tavır sergiliyorlar. Aynı Metin Fevzioğlu, ölmeden önce testereyle kafası kesilen kızımın cinayetine iştirak etmekten yargılanan Mehmet Nida Garipoğlu'nun da avukatı. Benim kızım gelincik değil mi? İkinci celsede baba tahliye ediliyor, kendi girmiyor duruşmalara yanında çalışan avukatları gönderiyor. Ya insanları para değiştiriyor ya da düşünceleri değişiyor. Ben anlamıyorum. 'Kadına şiddete karşıyım, baro olarak hizmet veriyorum,' diyorsun, sonra kadına şiddetin geldiği son nokta olan, bir dosyada avukatlık yapıyorsun. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Kadına şiddete karşısın, akçeli şeylere karşı değilsin. Kuzu postuna bürünmüş kurt bunlar.
- Zaman zaman yılma noktasına gelmiyor musunuz?
- Niçin yılayım ki, kızım yaşasaydı en ufak bir sorundan yılacak mıydım? Şu an yok, onun hukuki olarak avukatlığını Rezan Epözdemir yapıyor, manevi olarak biz anne-babası yapıyoruz. Onun cevap verecek durumu yok. Yaşasaydı bir sürü şey söyleyecekti. O yüzden, kızıma bir sürü iftiralarla kendi suçlarını indirmeye çalışacaklar. Biz sonuna kadar götüreceğiz, yılmak diye bir şey yok.
- Duruşmalar sırasında Cem Garipoğlu'yla göz göze geldiniz mi hiç?
- Duruşmalarda karşı karşıya geliyoruz. Onun önünde jandarmalar oluyor, bizim önümüzde polisler. Ben görmeye çalışıyorum, göremiyorum. Bir kez göz göze geldik, gelmez olsaydık keşke. Baksa ne olacak, başını önüne bile eğmiyor. Bir şey sorulduğunda, 'hatırlamıyor', 'bilmiyor'. Son mahkemede bizden özür diledi. Münevver'i çıkarsın ortaya özür dilesin ya da onun yanına gitsin. Gidebiliyorsa gitsin, orada özür dilesin. Nasıl bir özürse bu? Acının ötesinde, çok emsal bir dava. Caydırıcı olması lazım ki birçok şeyi önlesin. Münevver olayından sonra bir sürü insan bu tip cinayetler işlemeye başladı. Sanki bu olay özendirdi, caydırmadı. Yargının öyle bir ceza vermesi lazım ki, o caydırıcı olsun.
FAKİR KIZ-ZENGİN GENÇ MASALI YALAN
- Ailenizin durumu nasıl?
- Süreyya Bey çok ağır hasta. Bir yere oturuyor, akşama kadar kalkmıyor ordan. Sinir ilaçlarıyla yaşıyor. Etkisiz, tepkisiz, yaşıyor mu belli değil. Adam bitti. E-5'te yolun ortasında iniyor, tek başına yürüyor. Kamuoyunda fakir kız-zengin oğlan imajı çizilmeye çalışıyor. Galata Köprüsü'nün altındaki balık restoranları benim kardeşlerimin. Süreyya, 8 bin lira gibi gayet iyi maaş alan bir başaşçı. Kızım Kanada'da dil eğitimi almıştı. Bundan da sıkıldım sanki fakir kız-zengin çocuk hikayesinden prim yapmaya çalışıyorlar.
- Oğlunuzun durumu nasıl?
- Oğlum Enver çok kötü, hiç kimseyle bir şey konuşamıyor. Konuşmak da istemiyor. ABD'de okumaya gitti, çok da iyi oldu uzaklaşması. Kaçarcasına gitti, hukuk okumak istiyor. Sırf 'Yargıtay aşamasına yetişirim, hesap sorarım,' diye hukuk okumak istiyor. Mahvettiler bizi. Oğlumun psikolojisi bozuluyor diye Münevver'in eşyalarını verdik. Fotoğrafları duruyor. Ama olaydan beri Enver bizim evimizde uyuyamadı. Dayısında kaldı. Dağıldık biz.
- Cem Garipoğlu'nun ifadeleri ile ilgili ne düşünüyorsunuz? İnanıyor musunuz anlattıklarına?
- Böyle bir duruşmada, takdir-i indirimden faydalanmak için, 'Pişmanım,' diyor. Kadına şiddetin en temel unsuru bu. Bir kimseyi canavarca hisle öldürmek, ağırlaştırılmış müebbet hapis, bu idamın yerine geçen ceza. Ama uygulama böyle değil. 'Haksız tahrik,' diyor, 'Hafifletici sebep,' diyor. Her kararda bunu verirsen, herkes katil olur. Cem Garipoğlu da bu davada hukukun tüm bu açık kapılarını zorluyor. Buna izin verilmemeli. Ailesinin ezberlettiği ilginç ilginç kurgu cümleler kuruyor: 'Aşkım sevgilim, mesajını gördüm cinnet getirdim, öldürdüm,' diyor. Tanık geldi 'Böyle bir mesaj yok,' dedi. Kızımla yazışmalarını 'Zeytinburnu Sürtüğü' diye klasöre kopyalamış, bu kadar değersiz Cem'in gözünde. Bu denli kıymet vermediği birini, kıskanıp, cinnet getirip öldürmesi hiç inandırıcı değil. Testereyi alıp eve getiriyor, sonra kızımı alıyor eve getiriyor. Olayı tasarlıyor yani. Ölmeden önce kızımın kafasını bedeninden ayırıyor (ağlıyor). Hem tasarlıyor hem 'Haksız tahrike uğradım,' diyor. Avukatları her şeyi ezberletiyor ona. Bu hukuk sistemi açısından da çok önemli bir dava, tez konusu. Biz dik durmasak, planları belli. Ama bizi bükemezler. En üst sınırdan ceza alacak. Avukatımız sürekli tehdit alıyor, buna rağmen hiçbirimiz yılmıyoruz. Böyle zamanlar yaşıyoruz biz.
HER 'PİŞMANIM,' DİYEN, DÖRT YIL AZ CEZA YATIYOR
- 'Pişmanım,' lafı etkiledi mi sizi?
- Utamadan o cani, 'Pişmanım, Münevver'in ailesinden özür diliyorum,' diyor. Derdi ceza indirimi almak, pişman falan değil o. Böyle sistem olur mu, her 'Pişmanım,' diyene indirim uyguluyor. Mahkemeler hafifletici sebepleri bu kadar kolay vermemeli. Bir kelimeye dört yıl az ceza yatıyor, Allah'tan korkun. Anlattığı hikayede bir ak sakallı dede eksik. İstediği yerde konuşuyor, istemediği yerde hatırlamıyor. Eğer mahkeme iyi hal uygularsa ben o mahkemeyi patlatırım, bir anne olarak. Türkiye'de yargıya-adalete olan güvenimi yitiririm.
- 18 Kasım'da ne karar çıkarsa tatmin olmayacaksınız?
- Alabileceği en üst sınır 24 yıl. Hrant Dink'te bile, 21.5 yı lverilmiş. 23 yıl 11 ay bile verse temyize gideceğiz. Zaten bu koşulda bile, 16 yıl yatıp çıkıyor. Bu eylemi tek başına işlemiş olamaz. Herkes cezasını çeksin istiyorum. Savcılık babanın oğluyla birlikte bu eylemi gerçekleştirdiği kanaatine vardı. Baba o saatte nerede olduğunu kamera kayıtlarıyla ispat edemiyor. 'Fabrikadayım,' diyor. Bugün bakkal dükkanında bile kamera kaydı var, koskoca fabrikada yok.
SOKAKTA TANIYORLAR
"Beni insanlar tanıyor sokakta, metrobüste yer veriyorlar. Ama cesaret edip 'Başın sağolsun,' diyemiyorlar. En fazla inerken sırtımı sıvazlıyorlar. Ne acı böyle tanınmak. Bazıları da uzun uzun sorular soruyor. Bundan da sıkılıyorum. Boş konuşuluyor. Ben MS hastasıyım, çocuklarıma bu hastalığı yansıtmadım. Benim bir evladım gitti, diğeri yaşıyor. Ona bakmam lazım. Bununla ayakta duruyorum. Başka türlü dayanamam."
YARDIM İSTİYORUM
- Cumhurbaşkanına bir mektup yazdınız, neden?
- Şu ana kadarki adli süreci özetledim. Adli Tıp'ta, yargıda, enmiyette yaşanan rezaletlerden bahsettim. Ama cevap gelmedi. Sayın bakanımız Fatma Şahin'den de bir adım bekliyorum. Bu dosyadan sonra otopsi yönetmeliği değişti, Adli Tıp Kurumu Başkanı değişti, İstanbul Emniyet Müdürü, Osmaniye'ye vali oldu. Sayın Fatma Şahin'in arkasında durması gereken, sorumluların hak ettiği cezayı alması gereken bir dosya bu. Ama bakanın hiçbir beyanı yok. Çok inciniyorum.