Michael Hardt düşünceli, dikkatle tartılmış, alimane cümlelerle ağır ağır konuşuyor. Kendisinin dünyayı sarsan küreselleşme karşıtı hareketin fikir babalarından olduğuna inanmak, bu yüzden ilk başta hiç kolay değil. Sol çevrelere aşinaysanız anlamını bileceğiniz 'fazla entellektüel' tiplerden biri; yakışıklılığı, zarafeti ve fikir yürütme biçiminin inceliğiyle, ilk başta herhangi bir siyasi hareketin lideri olamazmış gibi duruyor. İtalyan düşünür Antonio Negri ile birlikte yazdığı kitaplarını okuduğunuzda zaten meselenin tam da burada olduğunu görüyorsunuz. Mesele, lideri olmayan, hiyerarşik olmayan, erkek egemen, Stalinist ve maço olmayan, partisiz, öndersiz bir hareket yaratmak. Onun için mesele 'defne devrimi'ni feminist bir oyalanma, Arap baharını ve Suriye ayaklanmalarını birer oyun olarak görmeyen, sahici, aşkla hareket eden bir hareket yaratmak. Eğer illa gerekliyse, bu hareketin liderlerinden biri de o. İŞGAL
HAREKETİ SOLU DÖNÜŞTÜRECEK
İstanbul'a
İmparatorluk'la başlayan üçlemenin son kitabı olan
Ortak Zenginlik'ten bahsetmek için geldi Hardt. Televizyonda yaka paça New York'taki Zuccotti Park'tan çıkarılan Occupy Wall Street eylemcilerinin görüntüleri akarken, bundan on yıl önce Seattle'da, Cenova'da, Porto Alegre'de, Londra'da sokaklara dökülen 100 binlerce insanın medya tarafından nasıl görmezden gelindiğini anlatıyor. "New York'ta 500 bin kişiyle birlikte gösteri yapardık ve gazetelerde tek bir haber çıkmazdı. Şimdi ise çadırlarda kalan yüz kişi var ve her gün manşetteler." Occupy hareketlerinin bütün dünyaya bir virüs gibi yayılmaya devam edeceğini, solu dönüştüreceğini ve çok daha fazla sayıda insan tarafından benimseneceğini söylüyor. Aralarında Gyorgy Lukacs, Jacques Derrida, Fredric Jameson'ın da olduğu pek çok 'meslektaşı' düşünür gibi, edebiyat kuramı alanından gelip siyasi kuramdan bahseden biri Hardt. Negri'yle yazdıkları en ünlü kitapları
İmparatorluk'taki şairane cümlelerin kaynağı da burada: Ona okuduğum günden bu yana unutamadığım 'Yoksullar' başlıklı metnindeki cümleyi hatırlatıyorum. "Yalnızca yoksullar gerçek ve mevcut hayatı radikal bir biçimde, mahrumiyet ve acı içinde yaşarlar ve bu yüzden de varlığı yenileme gücü yalnızca yoksullara aittir." Marksizmin yoksullar konusunda her zaman için sorunlu bir hareket olmuş olduğunu anlatıyor. "Egemen Marksist gelenekler, yoksulları hep kendilerine düşman olarak gördü. İşçi sınıfının düşmanı olan cahil, lümpen proleterlerdi yoksullar... Güvenilmez, toplumsal açıdan erdemden yoksun kişilerdi. Bense yoksulluğun siyasete, insanın özerkliğine, en derin felsefi sorulara bir meydan okuma oluşturduğu kanaatindeyim." Hıristiyanlık ve İslam'ın yoksulluğu örgütlemek, yoksulluğun partisi olmak konusunda çok başarılı olduklarını söylüyor.
NASIL BİR İTTİFAK?
"Bugün herhangi bir dini duygum yok ve dinin kendi başına özgürleştirici bir şey olduğunu savunuyor değilim. Ancak dini geleneklerle ilişki kurmamız gerektiğini söylüyorum. Korkarım ki soldakilerin çoğunun dine ve dini hareketlere karşı alerjisi var. Bence dinle hem pratik açıdan hem de düşünsel açıdan ilişki kurmak çok önemli; sol ile din bu yüzden güçlerini birleştirmeli. Yüzyıllardır siyasi savaşlar din alanında verildi. Bu, bizim isyan kültürümüzün mirasının bir parçasıdır. Dini bir çerçeve içinde hareket edenlerin özgürleşme hareketlerinden dışlanması da bu yüzden kesinlikle anlayamadığım bir şey." Latin Amerika'da kurtuluş teolojisini, bu fikrin Hristiyan çerçevesiyle Marksist ve devrimci geleneklerin kesinlikle uyum içinde nasıl bölgeyi dönüştürdüğünü anlatıyor. Ona sol içindeki tartışmaları, özellikle de demokrasinin devlet aracılığıyla mı yoksa devletin dışında mı gelişebilecek bir kavram olduğunu sorduğumda "Bunun tek taraflı bir yanıtı olamaz," diyor. "Enerjilerimizi sürekli olarak devletten taleplerde bulunmaya mı yönelteceğiz yoksa devlet dışında özerk toplumsal biçimler yaratmaya mı? Bence ikisi de gerekli ve önemli. Hem devleti ele geçirmek hem ona meydan okumak, bunların ikisini birden yapmak gerekiyor." Hardt, belli ki düşüncelerini de, bunların pratiğe dökülmesini de aşkla seven biri. "Amerikan gazeteleri sürekli olarak Arap dünyasındaki hareketlerin liderlerini tespit etmeye çalışıyor ve her gün başka bir isme işaret ediyorlar," diyor ayrılmadan önce. "Bu hareketlerin lidersiz, çokluğun sürüklediği hareketler olduğunu anlamıyorlar. Buna alışmaları zaman alacak."
KAYA GENÇ