Hediyenin tarafları
İnsanlar ikiye ayrılır: Hediye almayı sevenler ile hediye vermeyi sevenler. Kolay hediye bulunan insanlar ile bir türlü hediye seçilemeyen insanlar. Hediye verirken bonkör olanlar ile bir kuruş için canından can kopanlar. Hediyeyi cuk oturtanlar ile hayatta doğru şahsa doğru şeyi eşleştiremeyenler. Hediye konusunda kısmetliler ile kısmetsizler. Hediye paketini açtığında sevinciyle karşıdakine "Ay iyi ki almışım" dedirtenler ile bön ifadesiyle karşıdakini pişman edenler. Hediyede karşılıklılık ilkesini insanın gözüne gözüne sokanlar ile oluruna bırakanlar. Mühim günlerde hediye almayı/ vermeyi zaruri görenler ile zamana yedirenler.
Çam ağacı raconu
Görüyoruz, insanlar marketlerden, oyuncakçılardan, pazarlardan, olanca rüküşlükte kendinden süslü çamlar alıyor. Etmeyin, eylemeyin. Madem niyetlendiniz, çıplak bir plastik çam alıp yaratıcılığınızı konuşturun. İçinizdeki potansiyel çağdaş sanatçıyı salın dışarı. Sizin 'iş'iniz olsun. Biricik olsun. Bir kere elinizi korkak alıştırmayın. Lime lime kopan üç karışlık bir döküntü alıp ayın ikisinde kapının dışına koyacağınıza, baş edebileceğiniz en cüsseli ağacı alın. Uzun vadede daha hesaplı olur. Kutusunda saklar, gelecek kasım sonu tekrar tedavüle sokarsınız, evladiyelik olur. Son yıllarda kırmızı, beyaz, mavi, hatta pembe naylon çamlar satılır oldu. Aman! Bunlar yasaklanmalı! O derece çirkin, ucubik bazıları. Çam dediğin çam rengi olur. Yeşilden şaşmayın, tonu da alabildiğine koyu olsun. Bazısının çam süslemekten anladığı, dünyanın bütün abur cuburlarını üstüne takmak. Kendinizi koyun ağacın yerine. Taşlı kuyumcu küpesinin altına tahta Afrika kolyesi takıyor musunuz? Ağaca takıp takıştıracaklarınızın da hiç değilse malzemesi tutarlı olsun. Kitsch'e bir itirazımız olmaz, ama onun da bir raconu var. Bu senenin modası beyaz süsmüş, ama tabii Türk alı sever. Bizim elimiz de, çoğu yılbaşı zanaatkarının eli de, kırmızıya gider. Envaiçeşit 'askıntı' satılıyor piyasada. Ikea'da, Koçtaş'ta, Habitat'ta, Zara Home'da, mahalle marketinde ve tabii ki Tahtakale'de. Şark Han, bir kitsch vahası olarak, türlü çeşit komikliğiyle, hayatınızı şenlendirmek için var. Yolunu arada bir oradan geçirmeyen, hadi sözümüz meclisten dışarı diyelim usulen, enayi! Fakat bu 'askıntı'ların ortak bir meselesi var: Hepsi de üç aşağı beş yukarı birbirine benzeyen Çin işi şeyler. Zevkin limitli olduğu toplar, kalpler, yıldızlar, sonra yıldızlar, kalpler, toplar... Bir de tabii beyaz sakallı Noel babalar ve Hıristiyanlık çağrışımlı melekler... Halbuki artık çam ağacı, yıllar önce olduğu gibi sadece Beyaz Türklerinkini değil, çok daha mütevazı ve hatta muhafazakar evleri de süslüyor.
ÇAM AĞACINA SEMPATİ ARTTI
İlk işareti veren Reyhan oldu. Geçen yılbaşı salonun camlarını silerken, "Bu ağaç çok yakıştı buraya, ben daha kurmadım," dedi. Ütü sırasında bile başörtüsünü gevşetmeyen Reyhan, çam ağacına hiç de karşı değildi. Sadece 'daha' kurmamıştı! Bunu bir Hıristiyan adeti olarak görmüyordu. Evde renkli, neşeli bir eleman olarak bakıyordu. Toplarına bakıp sevineceği, ışığı yanınca ümitleneceği bir süs. Tam o günlerde Fatma Barbarosoğlu, özetle türbanlı kadınların semt pazarlarından aldığı plastik çam ağaçlarını süslemesinin, Binnaz Toprakgillerin endişelerine merhem olup olmayacağını soran bir yazı yazdı (Yeni Şafak). Bu seneki çarşı pazar gözlemlerim de gösteriyor ki birçok muhafazakar kadın, Reyhan kafada. Eskiden bir gavur icadı olarak görülen çam ağacına sempati, fevkalade artmış durumda. Zaten de ağaç süslemek, Hıristiyanlıktan önceye giden çok çok eski bir gelenek. Ayrıca da yeni yılın kutlanması (31 Aralık-1 Ocak) başka, Hz. İsa'nın doğum günü kabul edilen Noel/ Christmas yortusu (24-25 Aralık) başka. Yani Müslümanları bozan bir durum olmamalı! Süsleme kültürü de yavaş yavaş kendini bulacak herhalde. En basiti yün alıp irili ufaklı ponponlar yaparsınız. Şemsiye çikolata asar, sonra da afiyetle yersiniz. Bir doz Derya Baykal'lık kimseyi bozmaz!