İsveçli yazar Stieg Larsson, Millennium üçlemesinin ilk kitabı
Ejderha Dövmeli Kız'ı, (orijinalinin Türkçesi Kadınları Sevmeyen Erkekler) yazarken, bir fenomene dönüşeceğini tahmin ediyor muydu acaba? Bu sorunun yanıtı vermek güç. Çünkü Larsson, 50 yaşında kitabının yarattığı etkiyi göremeden bir kalp krizi sonucu vefat etti. Ama geride bıraktığı Millennium serisinin etkisi, İsveç sınırlarını çoktan aşıp önce Avrupa'yı sardı, tabii Türkiye'yi de katıyoruz işin içine, sonra da Amerika'yı. Bu kadar ilgi gösterilen bir kitaba, tüm dünyada 27 milyon sattı, sinemacıların ilgisiz kalması da düşünülemez. Ki 2010 yılında İsveçli yönetmen Niels Arden Oplev,
Ejderha Dövmeli Kız'ı sinemaya uyarladı. Uyarlama, kitabın hayranları tarafından bir hayalkırıklığı olarak nitelendirilse de, genel olarak film oldukça başarılı bulundu ve olumlu eleştiriler aldı. Yeniden çevrim konusunda ustalaşma dönemi yaşayan ve dünyanın dört bir yanında film avına çıkan Hollywood da,
Ejderha Dövmeli Kız filminin Avrupa üzerindeki yarattığı etkiyi gözden kaçırmadı. Kitabın yeniden uyarlanacağını açıkladı. Proje de usta yönetmen olarak anılan
Dövüş Kulübü,
Se7en,
Zodiac gibi önemli filmler çeken David Fincher'a emanet edildi. Açıkçası Fincher'ın işin içinde olması beklentileri yükselttiği gibi kitaba nasıl bir yorum getireceği de merak ediliyordu. Çünkü onun 'takıntılı olduğu' temaları barındıran bir kitaptı
Ejderha Dövmeli Kız. Filmin 2012'nin önemli yapımlarından biri olarak öne çıkarılması da biraz bu yüzdendi.Ve beklenen film, cuma günü Türkiye'de vizyona girdi. Sinemadaki edebiyat uyarlamalarının kitap okurlarını asla tatmin etmeyeceği gerçeği bilinir. Bunun için de Fincher'in elinden çıkan
Ejderha Dövmeli Kız da, İsveç yapımı filme yöneltilen benzer eleştirilere maruz kalacak gibi görünüyor. Ama bizce Fincher da Niels Arden Oplev gibi kitabın ruhuna uygun bir uyarlama ile çıkıyor karşımıza. Ama film olarak iki yapım arasında bir kıyaslama yapıldığı zaman radikal bir yorum farklılığı olmadığı da aşikar. Tabii ufak tefek farklılıklar mevcut. Bu farklılıklar da bize bir kıyaslama yapma şansı da tanıyor.
İSVEÇ YAPIMI
LISBETH SALANDER
Hikayenin odak noktasında Lisbeth Salander karakteri yer aldığı için, onun nasıl yorumlandığı önemli. İsveç yapımında Noomi Rapace'nin oynadığı Salander, fiziksel olarak al benisi olmayan, 'gösterişsiz' bir kadın karakter olarak yorumlanıyor. Salander'ın bu görsel halinin onun asi ve içten içe isyankar durumuna sağlam bir katkı yapması gerektiği çok iyi anlaşılmış. Ama yine de ruhen ürkek olduğunun altı da net bir şekilde çiziliyor. Duygularını açık etme konusunda ketum olan karakterin, olaylar karşısında alacağı tutumların her daim bir sürpriz durumu yaratması, karakterin filme katkısını daha işlevsel kılıyor. Sonuç olarak bir çocuk annesi 1979 doğumlu Rapace'nin Salander yorumunun sinema dünyasında beğenildiği ve ona şöhretin de kapılarını açtığı bir gerçek. Ki kendisini en son Sherlock Holmes'da izledik. Yani yolu açık...
MIKAEL BLOMKVIST
Filmimizin esas adamı gazeteci Blomkvist'i, İsveç yapımında yönetmen Niels Arden Oplev, Michael Nyqvist'e emanet ediyor. Blomkvist, İsveç'in en prestijli dergisinde, bir işadamı ile ilgili yazdığı makale nedeniyle ceza alıyor ve gazetecilik hayatı bitme noktasına geliyor. İnatçı, sabırlı ama hırslı olmayan bir karakter. Gazetecilik yetileri sağlam, araştırmacı. Yaşadığı sıkıntılı durumdan biraz da uzaklaşmak için Vanger ailesinden gelen 'ölü bir kızı bulma' işini kabul ediyor. Salander ile yolları kesiştiğinde ise ona karşı duyguları daha açık. Hatta Salander'a bunu sıkça hissettiriyor, duygusal bir ilişki beklentisi olduğunu her daim hatırlatıyor. Nyqvist, İskandinav soğukluğuna sahip olsa da performasının üst düzey olduğu konusunda filmi beğenmeyenler bile hemfikir.
YÖNETMENLİK
Niels Arden Oplev'in evrensel bir film çıkardığı ortada. Çok satan bir kitabın popüleritesinden yararlanarak ucuz bir film ortaya koyma çabasında olmadığı aşikar. Hollywoodvari bir anlatımı tercih eden Oplev, İsveç sinemasının sofistike anlatımından çok da taviz vermeme eğiliminde. Sonuç olarak kendi içinde tutarlı, kitabı okumayanların da heyecanla izleyebileceği bir film koyuyor önümüze. Başrol oyuncularının yüzlerine aşina olmamamız, kimi izleyicilere göre bir dezavantaj olduğu vurgulansa da, hikayenin inandırıcılığına katkı yapan bir etken.
KİTAPTAN UYARLAMA ÇABASI
İsveç yapımı ilk filmin, kitap okurlarını hayalkırıklığına uğrattığı bir gerçek. Ama yaklaşık 600 sayfalık bir kitabı filme taşımak da kolay iş değil. Yönetmen Niels Arden Oplev, filmdeki olay örgüsünde kimi yerlerde kitaptan bağımsız çözümlere gitse de 'kitabın ruhuna' uygun bir film ortaya koymayı başarıyor. Hikaye; İsveç gibi modernliği ve refahlığıyla nam salmış bir ülkede, kadına karşı şiddetin toplumun hücrelerine yerleştiğini, bu şiddetin kuşaklar boyu sürdüğünü anlamamızı sağlıyor.
***
HOLLYWOOD YAPIMI
LISBETH SALANDER
Hollywood yapımında Salander, Rooney Mara tarafından canlandırılıyor. Ama baştan belirtelim Salander'ı kim oynarsa oynasın tanınmayacak bir hale bürünmesi gerekiyor. Ki Mara da normal halinden oldukça farklı olarak çıkıyor karşımıza. Ama Salander, İsveç yapımı filme göre fiziksel olarak daha stil sahibi bir kadın gibi algılanıyor. Kılık kıyafetini, makyajını, saç kesimi tercihlerini özenle yapmış hissi uyandırıyor. Lakin filmin genelinde bir stilize etme kaygısı güdüldüğü için bu durum, Ejderha Dövmeli Kız ile ilk defa Hollywood yapımı film aracılığıyla tanışacaklar için bir dezavantaj oluşturmuyor. Senaryodan da kaynaklanan nedenlerden dolayı Salander, İsveç yapımı filme göre biraz daha yumuşak tonda bir karakter olarak çiziliyor. Özellikle, Mikael Blomkvist ile ilişkisinde yorum farkını görmek mümkün. Ama Mara da karakterin asosyal ve asi kadın tiplemesine dengeli bir yorum getirerek, işin üstesinden başarılı bir şekilde geliyor.
MIKAEL BLOMKVIST
Hollywood yapımı filmde, Mikael Blomkvist karakterini Daniel Craig canlandırıyor. Öncelikle belirtelim Craig soğuğa karşı Nyqvist'e göre daha az dayanıklı.Çünkü sürekli bir üşüme halinde. Craig'in Blomkvist yorumuna gelince... Öncelikle senaryodan dolayı Blomkvist, Vanger ailesinden gelen teklifi, hakkında yazı yazdığı işadamıyla ilgili çeşitli bilgiler verilmesi vaadi nedeniyle kabul ediyor. Bu da onu hırslı bir karakter haline getiriyor... Salander'a da daha mesafeli... Duygusal bir ilişki beklentisi pek de yokmuş gibi davranıyor. Performansı ise takdir edilesi... Fiziksel performanslarına alışkın olan seyirci, belki Craig'i bu rolde yadırgayabilir, ama o böylesi dramatik bir rolde bile başarılı olacağını ispatlıyor.
YÖNETMENLİK
Filmin yönetmeninin David Fincher olması, beklentileri üst seviyeye çıkarıyor. Sonuçta Fincher'ın takıntılı olduğu temaları içeren bir kitap var elde. Ama Fincher öyküye kendisinden beklenen yorumu getiremiyor. Sadece Niels Arden Oplev'e göre daha becerikli bir yönetmen olduğunu anlamamızı sağlıyor, bu da zaten bilinen bir ger çek. Daha akışkan ve stilize bir Hollywood yapımı ortaya çıkarıyor. Atmosfer yaratmak konusunda, Fincher'ın daha yetenekli olduğunu bir kez daha anlasak bile, son tahlilde Ejderha Dövmeli Kız'ın Fincher'ın filmografisindeki Dövüş Kulübü, Se7en, Zodiac gibi kalburüstü filmleriyle yan yana anılmayacağı
KİTAPTAN UYARLAMA ÇABASI
Hollywood yapımı Ejderha Dövmeli Kız filminin, ağırlıklı olarak İsveç yapımı filmi esas aldığı ortada. Ki bundan dolayı kitabın has okurlarını bu filmin de tatmin etmeyeceği söylenebilir. Lakin Niels Arden Oplev'in bulduğu kitap dışı çözümlere David Fincher pek yüz vermemiş. Hollywood yapımında kitaba bağlılık oranı biraz daha fazla. Özellikle finalde kitabın finali esas alınmış. Ama İsveç yapımı filmde İsveç tarihindeki Nazi vurgusu kalın çizgilerle vurgulanırken, Hollywood yapımında bu vurgulamanın dozajı daha düşük tutuluyor.