AF ÇIKTIĞINDA TÜRKİYE'YE DÖNMEDİ
- Avni Paşa o sıralar yurtdışında. Nasıl karşılıyor bu kararı?
- Esefle karşılıyor ve kabullenemiyor. Bakınız! Avni Paşa, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Anadolu'ya geçmesini sağlamış kişidir. Bandırma vapurunu o bulmuştur; kaptanı Atatürk'ün emrine o vermiştir. Gerekli tahsisatı o çıkartmıştır. Atatürk'ün geniş yetkilerle donatıldığını gösteren evrakı hazırlayan ve Harbiye Nazırı Şakir Paşa'ya mühürleten odur. Hatta, Anadolu'nun silahlanması için kendisini riske atmak pahasına da olsa bütün yetkilerini kullanmıştır. Avni Paşa'nın bir diğer acısı da Ankara'dan aldığı talimat üzerine padişahın yanındaki yaverlik görevine son vermiş olmasıydı. Buna rağmen vatan haini olarak damgalanmayı hazmedemedi ve af çıktığında bile bu duyguları nedeniyle Türkiye'ye geri dönmedi.
- Kitapta aslında sadece Avni Paşa'nın hatıratı yok. Son padişah Vahdettin'in kayıp olduğu söylenen gizemli hatıratı ile ilgili tespitleriniz de var.
- Vahdettin'in bir sırdaş olarak gördüğü Avni Paşa'ya hatıratını yazdırdığı ve emanet ettiği söylenegelir. Hatta bu hatıratın maddi zorluklar içerisinde bulunan Avni Paşa tarafından son halife Abdülmecid Efendi'ye verdiği iddia edilir. Kitapta ayrıntılarıyla açıkladığım üzere bu iddialar bana gerçekçi gelmiyor. Benim bu hatırattaki verilerden yola çıkarak ulaştığım sonuca göre Vahdettin'in yazdırdığı böyle bir hatırat yoktur. Sadece, Avni Paşa'nın hatıratı içerisinde kendisinin yazdığı bir bölüm vardır.
- Bu kitapta yer verdiğiniz bazı fotoğrafları ilk kez gördük sanırım.
- Onun da ilginç bir hikayesi var. Aile, hatıratı benimle paylaşmıştı ama yayımlama iznini ancak üzerindeki çalışmam beğenildikten sonra alabildim. Fotoğraflar da öyle oldu. Önce elimizde herkes tarafından bilinen birkaç fotoğraf vardı. Sonra Semih Baki Beyefendi, ailenin Paris'teki fertleriyle görüştü ve bir sanduka içerisinde korunan çok sayıda resmi bizimle paylaştılar. Kitaba koyduğumuz fotoğrafların hepsi ilk kez yayımlanıyor.
- Kitap nedeniyle sizi Cumhuriyet düşmanlığı ile filan suçlamasınlar!..
- Artık Cumhuriyetimiz oturmuştur. Kimsenin saltanatı geri getirmek gibi bir amacı yoktur. Olsa bile bu ciddiye alınmaz. Bizim amacımız, tarihimizin doğru biçimde tartışılmasını ve öğrenilmesini sağlamaya çalışmak. Böylesine önemli bir vesikayı araştırmacılarla ve okurla paylaşmak. Nutuk, '19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak bastım' diye başlıyor. Ama bunun bir de öncesi var.
SULTAN VAHDETİN 'İN KENDİSİNİ HATALI BULDUĞU ÜÇ KONU NEYDİ?
Sultan Vahdettin, Türkiye'yi terkettikten sonra İtalya'ya gitti ve ölümüne kadar San Remo'da ikamet etti. Avni Paşa, ondan dokuz ay önce Ankara hükümetinin ve İstanbul'daki politik hasımlarının baskılarına dayanamayarak hem padişah yaverliğinden ayrılmış hem de Romanya'nın Köstence kentine göç etmişti. Vahdettin, San Remo'ya yerleşince Avni Paşa'yı davet etti. Paşa da bu davete icabet ederek ailesini alıp padişahın yakınlarında bir yere yerleşti. Hatırat okunduğunda bu günlerde Vahdettin'le Avni Paşa'nın uzun uzun dertleştikleri anlaşılıyor. Bu sohbetlerden birinde eski Sultan ona 'üç hata'sını itiraf ediyor: 'Sultan Reşad'ın ardından saltanat makamını kabul etmek; başta Ferit olmak üzere mütareke döneminin Tevfik, İzzet, Ali Rıza, Salih gibi paşalarına bel bağlamak ve Türk milletinin asırlardır hükmetmekte olan Osmanlı saltanatını yıkanlara biat edeceğine bir türlü inanmamak.' Kitapta ayrıntılı olarak da anlatıldığı üzere Vahdettin, Sultan Reşad'ın ölüm haberini aldıktan sonra tahta geçmeye istekli olmamış; Talat ve Enver paşalar tarafından adeta zorlanmış. Padişahlığı boyunca çevresinde bulunan yönetici zümreye güvenmemiş. Ve son olarak hakkında: "Mustafa Kemal Paşa ile Almanya'ya beraber gittik, yakından tanırım; hırsı ile zekasını gördüm. Hırsı zekasına galip gelirse kötü olur, zekası hırsına galip gelirse yararlı olur," dediği Mustafa Kemal Paşa'nın kendisine reva gördüğü muameleden büyük üzüntü duymuş. Ömrünün son yıllarını yoksulluk içerisinde geçirdiği halde 'vatanı sattı' denmesini kabul edememiş. Vahdettin'in ölümünden sonra İtalya'dan ayrılan Avni Paşa 1934 yılında Lübnan'ın Cünye kentinde öldü ve mezarı Cünye'de bulunuyor.
GAZETECİ HASAN CEMAL, PADİŞAH MI OLACAKTI?
Kitapta birçoğu bugüne kadar pek gündeme gelmemiş ve duyulmamış birbirinden ilginç anı ve anektodlar var. Bunlardan bazıları şöyle:
Kitapta, Filistin cephesinde yaşananlar anlatılıyor. 7. Ordu komutanı olarak bu savaşta görev alan Mustafa Kemal Paşa'nın da aynı cephede savaşan diğer ordu komutanlarıyla birlikte bu hezimetten sorumlu olduğu ima ediliyor. Daha da önemlisi Şam'ı savunmakla görevlendirilen Albay İsmet'in (İnönü) 'Sorumluluklarını, görevini ve Şam'ı yüzüstü terk edip, kendi kararıyla Halep'e firar ettiği ve oradan da İstanbul'a kaçtığı' anlatılıyor. Avni Paşa daha da ileri giderek 'İzmir'e girilmesi sırasında Yunanlı komutanlar bile askerleriyle birlikte teslim oldular; bizim komutanlar askerleri teslim edip kendilerini kurtardılar' anlamına gelecek sözler söylüyor.
Mustafa Kemal Paşa, Filistin cephesinden dönüşünde Avni Paşa'yla aynı trende yolculuk yapmıştır. Bozgundan sonra İstanbul'la haberleşen Atatürk, Fethi Bey'in (Okyar) Dahiliye Nazırı, kendisinin de Harbiye Nazırı yapılmasını istemiştir. İzzet Paşa, bu taleplerin kabul edildiğini bildirir kendisine. Atatürk ayrıca savaşın kaybedildiğinin kabul edilip mütareke yapılmasını da önermiştir. Tren, İstanbul Maltepe'ye ulaştığında aldıkları bir gazeteden İzzet Paşa kabinesinin düştüğünü ve yerine Tevfik Paşa'nın getirildiğini okurlar. Mustafa Kemal Paşa üzüntüsünü gizlemez.
Avni Paşa'nın ikisinde de bulunduğu Damat Ferit Paşa hükümetleri hakkında yakından gözlemleri var. Bu hükümetlerin ölünün 'techiz ve tekfini' yani gömülmeye hazır hale getirilmesiyle görevli hükümetler olduğunu yazıyor. Avni Paşa'nın hatıralarında Ferid Paşa'nın kişiliği ve hayat tarzı ayrıntılı bir şekilde ele alınarak adeta bir portresi çıkarılmış. Okuduğunuzda Cumhuriyet döneminde vatan haini ve mürteci olarak tanımlanan paşanın, dinle diyanetle ilgisi olmayan, Batı terbiyesiyle yetişmiş bir Frankafon olduğunu anlıyor ve şaşırıyorsunuz.
Kitaptaki önemli ayrıntılardan biri de Sevr adı verilen anlaşmanın hukuki olarak hiçbir zaman yürürlüğe girmediği. Bakanlar Kurulu hatta Şurayı Saltanat tarafından kabul edilmesi istenen anlaşmayı padişah Vahdettin kesinlikle onaylamıyor ve Lozan görüşmelerine kadar İtilaf güçlerini oyalıyor. Padişah onaylamadığı için anlaşma hukuken geçerlilik kazanmıyor.
Şehzadelerden biri olan Ömer Faruk Efendi, Anadolu'daki mücadeleye katılmak için Ankara'ya doğru yola çıkıyor fakat Ankara'dakiler tarafından İnebolu'dan geri çevriliyor.
Bolşevik İhtilali'nden sonra Sovyetler Birliği tarafından Türkiye'nin Paylaşılması adlı bir kitap yayımlanır. Bu kitapta Çar'ın dışişleri bakanlarından Sasanof'un bıraktığı evraka dayalı olarak anlatılan bölümde, gazeteci Hasan Cemal'in dedesi Cemal Paşa ile ilgili bir iddia vardır. Bu iddia Arapçaya çevrilerek Suriye'de bir gazetede yayımlanır. Buna göre İtilaf devletleri, İttihatçıların üç paşasından biri olan Cemal Paşa'yı diğerlerinden kopararak Sultan Reşad'ın yerine padişah yapmayı planlamışlardır. Cemal Paşa bunun karşılığında devleti Alman ittifakından çıkaracak ve İtilafçılara yönelik isyanları onlardan aldığı silah ve cephane ile bastıracaktır. Bu teoriye göre Osmanlı hanedanının yerini Cemal Paşa hanedanı alacak, padişahlık Cemal Paşa'dan oğluna ve torunlarına geçecektir. Zayıf da olsa bu iddianın gerçekleştiğini ve Milliyet yazarı Hasan Cemal'in gazeteci değil de padişah olduğunu bir anlığına düşünmek ister misiniz?