25 MAYIS CUMA
GÜZEL YOL LOKANTASI İHTİYACI, ÇOK ACİL!
Arabayla yol yapmanın en güzel yanı, salaş yol lokantalarıdır. Mehmet Yaşin'in, Vedat Milor'un programlarından imrenip kafaya koyduğunuz yerler vardır; icabında yol uzatılıp, oralara uğranır. Hiç değilse kahvaltı Sepetçioğlu'nda yapılır, öğleden sonra 1957 doğumlu Manisaspor'un leziz Manisa kebabından, yanında da özel yapım Foça yoğurdundan yenir. Ama artık ne yapılır edilir, Susurluk'ta durulmaz! Susurluk, sadece Türkiye'nin yakın tarihini, siyasetini, gidişatını değiştiren bir trafik kazasının kod adı değil, yıllardır uzun yol yolcularının da en popüler mola yeri. 20 sene önce Yörsan'da dururduk, sonra 100 çeşit outlet ve yeme içme dükkanıyla devasa bir pazar yeri oldu. Fakat ne zamandır öyle kötü servis veriyorlar ki, Susurluk'ta durmak, dinlenmek değil tükenmek demek. Mideyi bastırmak değil, gerginlikten iyice kazındırmak demek. Bu defa, üstüne tüy diktiklerini gördük. Tuvaletler yıkılmış (Ulusoy). Evet, sezon başladığı için, inşaat da yeni başlamış! Yerine yaptıkları çadır sisteminin vahametini tasvire hiç girmeyelim. Görmek istemezsiniz. Durmak istemezsiniz. Susurluk civarına temiz, lezzetli, kişilikli bir yol lokantası açan ihya olur. Varsa niyeti olan, durmasın!
26 MAYIS CUMARTESİ
PINAR'DAN SÜTE, PEYNİRE, SANATSAL TAKVİYE
Süt iç, peynir ye, bir yere kadar. Sadece bedensel gelişimle bitmiyor, zihinsel gelişimde de takviye lazım. Pınar, çok önemli bir iş yaptı. Üstelik de, herkes ne biçim yaygarayla hayata geçirirken böyle sosyal sorumluluk projelerini, sakin ve hazmetmiş biçimde, bu işi 31. defa yaptı: İlköğretim çağındaki çocukların resme, güzel sanatlara ilgisini artırmak ve potansiyel yetenekleri erken teşhis edip yetiştirmek için Pınar Resim Yarışması'nı 31. defa düzenledi. Bu sefer 'Haydi Hayallerimizi Çizelim' temasıyla. Acayip uğraşmışlar çocukları teşvik etmek için. Karşılığında da bir rekorla karşılaşmışlar: Tam 1.068.440 resim gelmiş Türkiye'nin dört bir yanından, artı KKTC'den, artı Almanya'dan. 1 milyon 68 bin 440 resmi üst üste konmuş halde tasavvur edin, bayağı enstalasyon gibi duruyor! Ressam Prof. Hüsamettin Koçan liderliğinde bizim vazifemiz, içlerinden en iyilerini seçmekti. Ön elemeyi geçen ve coğrafi bölgelere göre ayrılan 596 resme baktık. Her bölgeden üçer, KKTC ve Almanya'dan birer olmak üzere 23 asil, bir o kadar da yedek öğrenci seçtik. Bu çocuklar, Pınar'ın sanat kampına, Çeşme Altın Yunus'ta gelecek hafta yapılacak Pınar Sanat Haftası'na katılacaklar ve de Ressam Prof. Hüsamettin Koçan'la dirsek dirseğe çalışacaklar, düşünün! Çok ilginç bir tecrübeydi. Çocukların çizdiği resimlere bakarken bir sürü şey de öğrendik: Mesela hayaller, bölgeden bölgeye ciddi farklılık gösteriyor. Marmara Bölgesi'ndekiler daha çok çayır çimen, tatil istiyor. Güneydoğu Anadolu'dakiler ise yüksek binalar, plazalar, gökdelenlerle, bir metropol arzusu içinde (Bu arada en çok katılım, Marmara'dan sonra Güneydoğu'dan). Ege Bölgesi çocuklarının denizi, içine girilen, hatta dalınarak başka canlılarla oynanan bir su. Karadeniz Bölgesi çocukları içinse deniz, gemilerin olduğu, balık tutulan yer. Evvelki yılın resimlerinden hareketle sosyolojik bir araştırma yapılmış. Keşke daha derinlemesine bir çalışma hazırlansa, bu konu üstüne tez yazan çıksa... Çok düşündürücü resimlere rastlanıyor çünkü. Güncel sanatın siyasetten beslendiğini daha 7 yaşında kavrayanlar var!
27 MAYIS PAZAR
BÜYÜK EFES OTELİ'NİN 70'TEKİ YILBAŞI MENÜSÜ DE POP'TA!
Alaçatı'da hayat, bir ileri bir geri yürüyerek geçiyor. Üç kahveden bir onda, bir ötekinde, bir çay, bir kahve içerek: Köşe Kahve, Orta Kahve, 15 Eylül Kıraathanesi. Geçen yıllardan farkı, Hacı Memiş mahallesinin de renklenmesi. Buradaki eskicilerde, küçük tasarım dükkanlarında, atölyelerde vakit geçirmek pek keyifli. Hele Pop! Muzaffer ve Hatice Poyraz'ın dükkanı Pop, olağanüstü bir vaha. Dönem eşyalarını (Ağırlıklı olarak 60'lar-70'ler) bu kadar zevkle, titizlikle, koleksiyoner mantığıyla bir araya getiren bir dükkan, İstanbul'da yok. Huzur'un saç kurutma makinesini alıp Masumiyet Müzesi'ne hediye edesim geldi, o kadar Füsun! Pop'ta Büyük Efes Oteli 1970 Yılbaşı Menüsü de vardı. Ne yemişler diye bakıyoruz: Efes'in kanepeleri ile hoş geldiniz kokteyli / zengin ordövr - gurme / kestaneli yılbaşı pilavı - hindi dolması - tereyağlı ıspanak yaprakları - patates amandine - yılbaşı salatası / portakal jivre / sene sonu meyva sepeti / rose şarap karafta (35 cl.)
28 MAYIS PAZARTESİ
ASMA YAPRAĞI AÇIK ARA BİR NUMARA!
Sayılı gün için gelmiş biri, üst üste iki akşam gidip aynı yemeklerden yiyorsa... Zerzevatla arası olmayan biri, var olan bütün sebzelerden (Bazılarından iki kere!) söylüyorsa... Bu işte bir iş olmalı. Ayşe Nur Mıhçı arayı iyice açmış; Alaçatı'nın halihazırdaki bir numaralı lokantası, onun Asma Yaprağı. Kara tahtadakiler her gün var, masa üstündekilerse günden güne ufak tefek farklılıklar gösteriyor: Sinkonta, benim canım! Kurdela kabak, baklalı enginar, hoplatma patatesli taze fasulye, çiporta fırın, soğan erkeği, biberiyeli tandır, tarçınlı Girit köftesi... Hepsi de hayret verici lezzetteler. Boş yok. Bunlar bir de fevkalade fotojenik tabaklarda, bazısı yüksek ayaklı cam kaselerde, yanlarında eski-antika çatal-kaşıkla geliyor. Minik su-rakı sürahilerinin tepesinde danteller... Hitap, hem damağa hem göze yani. İlk fırsatta tekrar gidilir. Her fırsatta gidilir.
29 MAYIS SALI
BEĞENDİK ABİ DEĞİL, ABLA OLMALI!
Beğendik Abi, Urla'nın en meşhur lokantası. Çarşı içinde (Malgaca Pazarı), ferah bir esnaf lokantası. Urla'ya yerleşen arkadaşımız Çiğdem önderliğinde içeri girdik, vitrinden siparişlerimizi verdik ve ilk şunu fark ettik: Ne kadar çok kadın var. Yemek tezgahının arkasında kadınlar, servis yapan kadınlar, bir esnaf lokantasında çalışmasına İstanbul'dan alışık olmadığımız kadar çok sayıda kadınla çevriliyiz, zira patron da kadın! Handan Hanım, eşinin Beğendik Abi adıyla açtığı bu lokantada aşçı kaçınca, girmiş mutfağa! Ve tencere yemekleriyle öyle sükse yapmış ki, Beğendik Abi adının yanına, Handan Hanım'ın Mutfağı'nı da yazdırmış! Bizzat, bilfiil işin başında. Her şey lezzetli fakat çalkama, başyapıt. Çeşitli otlarla yapılan bir tür fırın mücveri bu. Üstü çıtır, her gün olsa her gün yenir.
30 MAYIS ÇARŞAMBA
ŞEVKİ İLE SAYASLI KUMRU DA KİM?
Kumru, İzmir'in malum sandviçi. Susamlı sandviç ekmeğinin içinde salam, sucuk, domates, peynir oluyor. Bir de sayas. İstanbullular arasında bu sayaslı kumrunun ne olduğunu bilmeyen çok. Sayas, üçgen krem peynir. İnsanları ikiye ayırıyor: Kimi ille de sayaslı kumru yiyor, kimiyse ağır buluyor. Alaçatı'daki Kumrucu Şevki, sayaslı, sayassız, her model kumrunun hakkını veriyor bu arada. Uykudan hemen önce bile yeseniz, şişkinlik yapmıyor.
31 MAYIS PERŞEMBE
EN TAZE GÖZYAŞINDAN YEMEK TUZU
Eski gazetelere bakarken, "Gözyaşı tuzu" diye bir haber: Londra'daki Monster Supplies adlı şirket, insan gözyaşından, yemekte kullanılmak üzere tuz imal etmiş. 'En taze' gözyaşının kaynatılmasıyla elde ediliyormuş. Kızarken, üzülürken, gülerken, hapşırırken, hatta soğan doğrarken dökülen gözyaşları ayrı şişelerde satılıyormuş. Tuz söz konusu olduğunda, anmadan geçemeyeceğimiz bir kitap: Tuz Kitabı (Editörler: Emine Gürsoy Naskali & Mesut Şen, Kitabevi).
1 HAZİRAN CUMA
KANYON'DA ŞARAP ŞARJI
Bu yıl dördüncüsü düzenleniyor ve de cumadan pazara, üç gün sürüyor: Kanyon Şarap Tadım Günleri. Hem şarap üreticilerinin yeni mamullerini tatmak mümkün, hem de ücretsiz mini seminerlere bakmak. Doluca-Kavaklıdere gibi yaygın markalar da var, Arcadia gibi ödüllü ve daha butik olanlar da. 19 üreticiden 210 farklı şarap çıkıyor görücüye, az değil. Belki ucundan yakalanır diye, pazar takvimine bakalım: 'Sıradışı Şaraplar'ı, önolog Saba Açıkgöz anlatıyor. 'Hangi Kadeh & Hangi Karaf & Hangi Şarap?' sorusuna, önolog Jean Luc Colin cevap veriyor. 'Şarapla Pişen Yemekler'i USLA Akademi Şefi Korhan Büyüksuda tarif ediyor. Haftaya buradan devam edelim.
BORNOVA MİSKETİ, SEN NELERE KADİRSİN!
Burası Türkiye mi? İnsan bir an için kendini Fransa'da, İtalya'da bir şarap turunda sanıyor. Urla Şarapları ne yapmış öyle! Bağbozumu manzarası dillere destan bağların ortasında, çok etkileyici bir tesis. Ortak salonu olan, dekorasyon dergisi üsluplu iki de oda tasarlamışlar ki, çok yakında butik otel muamelesi görmeye başlarsa hiç şaşmam. Urla Şarapları'nın özellikle Nero d'Avola & Urla Karası çok başarılı (Urla Karası, bölgenin mübadeleyle yok olan üzüm çeşitlerindenmiş. Onu bulmuş, bir TÜBİTAK projesi oluşturmuş, üretimini çoğaltma aşamasına gelmişler). Derinlerde karabiber, etle iyi gider. Beni büyüleyen, hiç mi hiç umrum olmaz sandığım bir beyaz ve tatlı şarap oldu: Symposium 2011. Urla Şarapları'nın büyük ortağı Can Ortabaş'ın hikayesi de çok enteresan. İzmir'e girişte afili bir yol lokantası olan Cumba'dan, envaiçeşit ağaç ithal edip yetiştirdiği 2 bin dönümlük Uzbaş Çiftliği'ne... Derken bu çiftliğin yamaçlarında binlerce senelik bağ setlerine rastlıyor, araştırmalar yapıyor, 10 yıl önce de kendi bağlarını oluşturmaya başlıyor. Arkadaşları Bülent Akgerman, Deniz Barçın ve Yavuz Karacasulu'yu da alarak şarap üretimi işine giriyor. Sonuç, göz alıcı. Eylül-ekim gibi, keşke yol tekrar düşse...
MANDALİNA REÇELİNE VİZE İSTENMEZ!
Herkese söylüyorum: İyisi, 'boynu' olan kavanoz! İstanbul'daki bazı marketlerde bulunuyor. Bu Yunan reçellerinden üzüm ilgi görüyor, fıstık tezahürat topluyor, evdeki kahvaltı davetlerinden biliyorum. Fakat mandalina bambaşka bir şey! Şerbet içindeki küçük, bütün, top mandalinacıklar o kadar güzeller ki, sadece reçel diye düşünmeyin, yemek sonrası çay-kahve yanında zarif bir tatlı olarak da gideri var! Çeşme'deki bakkallar hem bu reçellerden hem de Sakız Adası'nın alametifarikası sakız likörlerinden satıyor. Likörler pahalıcana. İnsan, şu Yunanistan vizesi hadi kalksın bir an önce diye, hayıflanıyor. Çeşme'de, Sakız'da, Girit'te, Rodos'ta, her defasında vizesiz bir bütün Ege'nin hayalini kuruyor...
ÇEŞME'NİN EN İYİ ESNAF LOKANTASI HANGİSİ?
En iyi mi, bilemem, ama İmren gayet iyi. Yemeklerin vitrin/tezgah albenisi yüksek. Damağınızda kalan tat, tatmin edici. Arkadaki çiçekli bahçenin beyaz örtülü masalarına kurulmak ciddi keyif. Garsonlar işinin ehli. Hesapta bölge kazığından eser yok. Bir esnaf lokantasından daha fazlasını beklemek de görülmemiştir.