Cansu
Tosun (26), iyi projelerle televizyon seyircisinin karşısına çıkan, güzelliğiyle olduğu kadar yeteneğiyle de konuşulan bir isim. Son dönemde hareketlenen dizi sektöründen payına düşeni almak için doğup büyüdüğü Almanya'dan üç yıl önce İstanbul'a gelen Tosun'un, aslında çocukluğundan bu yana sanatla iç içe bir hayatı var. Yıllar önce Kayseri'den, Almanya'nın Nürnberg şehrine gidip, orada kendilerine bir hayat kuran anne ve babası, dört yaşından itibaren kızlarının Nürnberg Operası'nda bale eğitimi almasını sağlamış. Cansu Tosun, o dönemlerde Alman Operası'nın Çin Operası'yla paralel bir çalışma yürüttüğünü, bu nedenle Çin ve Alman disiplinini kanının her damlasında hissettiğini söylüyor. Çocukken baleyle ilgilenen Tosun, yıllar içinde modern dans ve hip-hop'a gönlünü kaptırmış. Tam da o dönemde "Çok yakışıklıdır" diye bahsettiği ikiziyle birlikte fotomodellik yapmaya başlamış.
TİCARET EĞİTİMLİ OYUNCU
Tosun'un oyunculukla ilgili kaderiyse İstanbul'da değil, Almanya'da çizilmiş. Nürnberg'de lisede ticaret eğitimi aldıktan sonra hayallerinin bir muhasebe defteri tutmaktan daha farklı olduğunu keşfedince, oyunculuk için kolları sıvamış. Uzun süren araştırmalardan sonra da oyunculuk eğitimini Almanya'da değil, Türkiye'de almaya karar vermiş. Tatillerin dışında hiç görmediği İstanbul, ilk başlarda ona bilinmeyen bir dünya gibi gelse de, Almanya'ya tek kelime Almanca bilmeden giden babası gibi gözünü karartarak tersine bir göçle İstanbul'a yerleşmiş. Bu şehre geldiğinde tanıdığı tek isim menajer Şebnem Özberk'miş. Bundan sonra neler yaşadığını onun ağzından dinleyelim: "Şebnem Özberk'le tanışınca ona hayallerimden bahsettim. Kendisi müzik piyasasını biliyordu ama bana yardımcı olacağını söyledi. Ailemi ikna ettik, ona güvendiler ve beni emanet ettiler. Ben de tası tarağı topladım, İstanbul'a geldim." Hepsi Grubu'nun menajerliğini yapan Özberk, Almanya'da tanıştığı Tosun'un hayallerine inanan ilk isim olmuş. Valizini toplayıp İstanbul'da Özberk'in evine yerleşen Tosun, diksiyon dersleri, oyunculuk kurslarıyla geçen bir sürenin ardından televizyon dünyasına ilk adımını
Küçük Hanımefendi dizisindeki Neriman rolüyle atmış. Kimileri onu Arzum Onan'a, kimileri Keira Knightley'ye benzetmiş, ta ki
Kayıp Şehir'de canlandırdığı Zehra rolüne kadar...
İLK ZEHRA ROLÜYLE TANINDI
Genç oyuncunun taze kariyerinde Neriman rolü ne kadar uzakta kalan bir anıysa, dizi izleyicisinin gönlünde yer etmesine neden olan
Kayıp Şehir dizisindeki Zehra karakteri bir o kadar aklımızda. Belki de bu rolden sonra Cansu Tosun'un hayatı değişti. Şimdi
Bugünün Saraylısı dizisinde, Selçuk Yöntem ve Nazan Kesal gibi usta isimlerle oynama şansı bulan Tosun'un oyunculuğa dair hayalleri büyük: "Buraya gelip, oyunculukta bu noktaya geleceğimi düşünmüyordum. Hep istiyordum ama uzak bir hayal gibiydi. Bu zamana kadar azmim ve şansım sayesinde hayallerimi gerçekleştirdim. Bundan sonra da hayallerimin peşinden koşmaya devam edeceğim."
İksir isimli bir çocuk filminde rol alan Tosun, dizi sektöründe de kendine bir yer edindi. Ailesinin de kendisi gibi Türkiye'ye dönme planları olduğunu söyleyen genç oyuncu hayatını burada sürdürmeye kararlı: "Sektöre adım attığımda kapıların bir anda önüme açıldığını söyleyemem; sık sık reddedildim ama çok çalışarak ve sabrederek buraya kadar geldim. Şimdilik her şey yolunda. Avrupa'da çekilen filmlerde yer almak için de girişimlerim olacak." Tosun kendini
Bugünün Saraylısı dizisinde canlandırdığı Ayşen karakterine yakın hissettiğini söylüyor: "Dizide eski Türk filmlerinin tadı var. Bugünün toplumsal ayrımlarını da yansıtan senaryosu beni etkiliyor. Karakterimle empati kurunca rahat hissediyorum, kendimi Ayşen'e yakın hissediyorum."
DIŞLANDIĞIMI HİÇ HİSSETMEDİM
Cansu Tosun'un annesi ve babası Kayserili. Bugünün Saraylısı dizisinde de Tosun, Kayseri'den gelip İstanbul'a yerleşen Ayşen'i canlandırıyor. Annesi 16 yaşındayken, babası da 22 yaşındayken Almanya'ya göç etmiş. Babası, Nürnberg'de postane yöneticiliği yapıyor. Annesi ise bir mağazada çalışıyor. Almanya'da geçen çocukluk yıllarında hiç yabancılık çekmediğini söyleyen Tosun, o yılları şöyle anlatıyor: "Kişi yaşadığı toplumun alışkanlıklarına uyum sağlayabildiği zaman sorun yaşanmıyor. Onların diline ve dinine saygı duyup empati kurabiliyorsanız, oradaki hayat yolculuğunuzda sorun çıkmıyor. Ben de hiçbir sorun yaşamadım. Dışlandığımı da düşünmedim. Almanya benim memleketimdi, şimdi burası benim memleketim. Almanya ilginç bir yer, buraya göre daha huzurlu, ayrıca çok da Türk var. Benim onlardan öğrendiğim en önemli şey disiplin."