Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Gonzoculukla Yeni Gazetecilik arasında

Bundan sonra ve daima iki medya olacak (gazete değil): Derin bir ciddiyet, kılı kırk yaran bir hassasiyetle yazılmış yazılardan, çok güçlü bir akademik bilgiye sahip yorumlardan oluşmuş bir medyayla Yeni gazetecilik, çok daha sübjektif, heyecana, asabiyete dayalı bir medya (Gonzoculuk)

Radikal gazetesi yeni haliyle yayımlanmaya başladı. Herkes onun biçim değişikliğine yöneldi, onu tartıştı. Doğal; görsellik çağında yaşıyoruz. Oysa gazete yeni şekliyle dağıtılmadan önce verilen ilanlarda işin bu yanı kadar vurgulanan başka bir boyutu daha vardı. Radikal, içerik ve yöntem olarak da yenilikler getirmeye çalışıyor. Genel yayın yönetmeni de verdiği röportajlarda bunu vurguluyor. Bu değişikliklerin başını köşe yazarlığı kavramını farklılaştırmak geliyor. 'Sokak yazarlığı' kavramı öne itiliyor. Köşe yazarının fildişi kulesinde oturup yazdığı yazılar yetmiyor Radikal'e, istiyor ki, yazarlar ortalığa çıksın, sokağa insin, olayların içine girsin. Görüşünü, düşüncesini temas ederek, çok kullanılmış bir deyimle, 'nabız tutarak' yazsın. Yanlıştır denemez böyle bir yaklaşıma. Hele bazı köşe yazarları için bu model daha doğrudur. Çünkü çok sayıdaki köşe yazarı arasında bazıları yazısını doğrudan günlük olaylardan hareket ederek yazıyor. Bu bazen düpedüz bir olay oluyor, bazen bir haber oluyor, bazen bir kişi oluyor. Yazının öznesi böyle bir şeyse yazarın o nesneyle doğrudan ilişki kurmasının getireceği yarar açıktır. Bazı yazarlarsa doğrudan kavramlara dönük yorumlar yaptığından öyle fazladan bir katkı olacağını sanmıyorum. Gene de her temasın, doğrudan iletişimin, eğer söz konusu olan bir gazete ise, görmezden gelinmeyecek bir işlevi olacaktır.

HAYAT SOSYAL MEDYADA AKIYOR
Böyle bir noktaya neden gelindi? Nereden doğdu bu tartışma, bu arayış, bu ihtiyaç? Bu sorular benim için daha önemli. O nedenle ben kendi 'spekülasyonumu' yapayım. Gazetelerin geleceğini konuştuğumuz bir dönemdeyiz. Teknolojinin gelişmesi gazete satışlarına darbe vurdu deniyor. Fakat bu sadece bir varsayım. Bunu kanıtlayan somut bilgiler yok elimizde. Cebimizde ve çantamızda taşıdığımız telefon ve tablet bilgisayarlar, internet, gazete satışlarını düşürdü. Öte yandan gene internette yer alan birçok site, eğer gazeteden maksat haberse, bunu çok geniş bir biçimde karşılıyor. İnsanların çektiği fotoğrafları yayınlayan siteler var mesela. Herhangi bir yerdeki herhangi bir olayın görüntüleri henüz bilinen basında yayımlanmadan o mecralarda yer alabiliyor. Bunlardan birisi gücünü şimdi New York Times'la birleştirdi. Öyle anlaşılıyor ki, dünyanın büyük basın organları bu tür gelişmelere karşı kayıtsız değil. Olamaz da. Öte yanda bugünün dünyasında hayatın bir parçası olan diğer uygulamalar var. Twitter ve bloglar bunların en çok bilinenleri. Ama podcast'ler var, mikroblogger'lar var, social bookmarking var. Bunlar insanların yaşantılarında yazdıklarını, çektiklerini, düşündüklerini dile getirdikleri, paylaştıkları siteler. Mesela daha 2010 başlarında kurulan Ezine articles sitesi en fazla kullanılan kanallardan birisi. Bunların etkinliğini ölçen siteler de mevcut ve faal. Ciddiyet ve güvenilirlik, akademik düzey gibi parametreler açısından bu siteler diğerlerini izleyip, inceleyip raporlar yayınlıyor. Bütün bunlara sosyal medya deniyor. Öbür tarafta da bizim boya ve kağıt kokusuyla haşır neşir olduğumuz, elimize alıp tuttuğumuz, dokunduğumuz bildik yayınlar var ki, artık onların da adı endüstriyel medya. İki medya arasında sayısız fark mevcut. Bu dünyanın ne küçümsenmesi, ne yok sayılması, ne görmezden gelinmesi mümkün. Tersine hayatın buralarda akıp gittiği, paylaşıldığı ve daha önemlisi üretildiği bir gerçek. Daha da gelişecek bu ortam. İpad'i olanlar biliyor. Dünyadaki bütün gazetelere erişim olanağı veren siteler var. Bunlar ücretsiz. (Gelecekte hiçbirisi ücretsiz olmayacak, onu da belirteyim.) Bir tek simgeye dokunmakla bütün dünyayı önünüze serebiliyorsunuz. Bu şartlar altında gazetelerin satılması başlı başına bir sorun. 'Efendim, tabloid boy otobüs, metro için,' deniyor. Bugün için doğru. Sadece bugün. Bu elektronik araçların bugün yaşadığımız tarih öncesini, mağara veya taş devrini aştığımızda bu olgu da hayatımızı geriye dönüşsüz biçimde terk edip gidecek. Ben de o günlerin hayalini kuruyorum.

SOKAĞA ÇIKMA MESELESİ
Şimdi böyle bir ortamda, yani hayat da elimizin altındayken, köşe yazarı ne anlama geliyor, gelecek? Yazarın sokağa çıkması ne demektir, sokak ve hayat bize gelirken? Bir defa ben endüstriyel basın ölmez diyenlerden değilim. Bal gibi ölebilir. Ölecek de. Fakat bu gazeteciliğin, bir eylem, bir edim, bir işlev olarak öleceği anlamına gelmez. Köşe yazarlığı da öyle. Kimdir köşe yazarı? Son tahlilde seçilmiş (seçkin değil) birisidir. Aklı, fikri, donanımı, birikimi, yorum gücü neticesinde seçilmiştir. İnsanlar onu izlemek, tartışmak ister. Bu insan tipi ister bloglarda ve twitterlarda isterse gazetelerde olsun devam edecektir. İkincisi, gazete veya onun yerini alacak olan ortam bir ciddiyet meselesidir. Belirli bir haberin herhangi birisinden duyulması, alınması, okunması başka, inanılan, güvenilen bir kaynaktan elde edilmesi başkadır. Üçüncüsü, gazeteyle somutlaştırdığımız medya takipçi ve soruşturmacıdır. Bu bakımlardan belki nesne olarak gazete ölecektir, ölmektedir, hatta muhakkak değişecektir ama bu işlevler aynı kesinlikle devam edecektir. Böyle bir ortamda köşe yazarı sokağa çıkarsa daha mı fazla işlevsel olur, daha mı çok güvenilir ona? O anlamda değil ama başka bir model içinde evet, öyle olur. Zaten böyle bir model daha önce denendi. Amerika'da 1960 ve 70'lerde hakim olan (benim de geç çocukluğum, ergenliğim ve gençliğimde hayranlıkla izlediğim) ve çok önemli bir mensubu sayılan Tom Wolfe'un ilk kez 1973'te verdiği isimle (bu adla bir de yarı derleme bir kitabı vardır Wolfe'un) New Journalism (Yeni Gazetecilik) tam da bunu yapıyordu. Norman Mailer, Truman Capote, Tom Wolfe gibi daha çok bildiğimiz isimlerin yanında Hunter Thompson'ın, Gay Talese'nin, Joan Didion'ın, George Plimpton'ın yer aldığı bu hareket sokağa çıkmış yazarların hareketiydi. Hepsi etkili yayın organlarında çalışıyordu ve yaptıkları şey, aylar süren izlemeler sonucunda büyük bir olayın kaleme alınmasıydı. Veya kaleme alınan bir hadisenin büyük bir olay haline gelmesiydi. Mailer, aya gidenleri, 68 olaylarını, fahişeleri, Muhammed Ali- Foreman boks maçını yerinde izliyor, o insanlarla birlikte yaşıyor ve bunları önce dergilere yazıyor sonra kitap yapıyordu ve bu yöntem bütün yazarlar için geçerliydi. Bizde hiçbir zaman olmadı bu. Oysa son derecede önemliydi, zevkliydi, çekiciydi. Öznel yazıcılık bazen nesnel dikkatin ve mesafenin önüne geçiyordu, edebiyatçılık daha ağır basıyordu, öyküleme daha çarpıcı bir biçimde kurgulanıyordu ama insanlar da bunu bekliyordu. Ben sokağa çıkan yazardan bunu anlıyorum ve itirazın nereden geleceğini biliyorum. Böyle bir model insanların daha fazla okuduğu bir döneme aitti, bugün insanların o derecede vakti yok. Bunu kabul edebilirim ama bir saptamayla. Bu, sonunda okumak isteyenlere dönük bir harekettir ve bu tür yazarlar kendilerini okutmasını bilenlerdir. Kaldı ki, bugün insanların okumadığını kim söylüyor? Tam tersine şu elektronik ortam hepimizi hiç okumadığımız kadar okumak, daha geniş bir tabirle 'izlemek' zorunda bırakmıyor mu? Biz gazetecilikte bunu yapmadık. Ama köşe yazıcılığında şimdi başka bir yöntem gelişiyor. Bill Cardoso'nun Hunter Thompson'ın bir yazısı için zamanında kullandığı bir terimle bugün bizde 'gonzo gazetecilik/yazarlık' yapılıyor. (Gonzo kelimesinin kökeni tartışmalı ama Wikipedia'ya göre bütün gece içtikten sonra barda son (ayakta) kalan adama verilen ad, eh o adam da hikâyeyi anlatacak doğal olarak.) Yani, derecesiz bir öznellikle, icabında 'sahihlik/doğruluk' korkusundan azade, akla veya kaleme geldiği gibi yazılmış yazılar, haberler, röportajlardır bunlar. Şimdi şu küçük kutucuklar halinde yazılan köşeler büyük ölçüde bu anlayışa doğru açılıyor. Bugünün dünyasında elektronik ortamla yarışan gazetenin başka şansı yok gibi. O zaman düğüm kendiliğinden atılıyor. Bundan sonra ve daima iki medya olacak (gazete değil). Ya, derin bir ciddiyet, kılı kırk yaran bir hassasiyetle yazılmış yazılardan, çok güçlü bir akademik bilgiye sahip yorumlardan oluşmuş bir medyayla, çok daha sübjektif, heyecana, asabiyete dayalı bir medya. Ben, kişisel olarak, Gonzoculuktan değil New Journalizm'den yanayım ama bakalım Radikal nerede karar kılacak...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA