Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Yeni İstanbul'u izlemek

İstanbul git gide bir dünya merkezi oluyor. Göç devam edecek, şehir bir insan mahşeri olmayı sürdürecek. Bir karış toprak için, insanlar birbirini boğazlayacak

Salah Birsel'in son zamanlarındaki denemeleri kullandığı kelimeler nedeniyle okunmaz hale gelmişti ama gene de çok güzeldi. Ben onun ilk deneme kitaplarından Kendimle Konuşmalar'da yer alan bir yazısını ilk okuduğumdan beri hatırlıyorum. Birsel, bir arkadaşının uzakta yükselen 'apartmanları' gösterip "Şehir gelişiyor," dediğini yazıyordu. Şu sıralar, İstanbul'da nereye gitsem, İstanbul'a nereden baksam aklıma bu satırlar geliyor.
Çünkü şehir ufukları kaplayan, ufuk çizgisini boydan boya örten 'gökdelenlerle' geliştikçe gelişiyor.
Gökdelen ilginç bir yapıdır. Yüksek, anıtsal binalar tarihin her döneminde iktidarların gözdesi olmuştur. Zigguratlar, piramitler, colosseum'lar ve nihayet gökdelenler, her biri bir iktidar döneminin simgesidir. Amerika, bir dünya devi olmaya başladıktan sonra gökdelenlere yöneldi. "Bu neyin, hangi imparatorluğun göstergesiydi?" diye sorarsanız, cevap çok basittir:
Kapitalizmin. Yani para saltanatının. Sonunda para iktidarının simgesidir gökdelenler ama onu zorlayan diğer koşulları da unutmamak gerekir. Bir kere Amerikan şehir planlamacılığı katı bölgeleşmelere, bölgelerin birbirinden ayrılmasına bağlıdır.
Şehirdeki iş merkezi, konut bölgesi, park alanları birbirinden ayrılmıştır.
Gökdelenlerin yapılmasını da bu koşul zorlar. Kentin 'mali bölge'sine sıkışan, hadi 'sermaye' diyelim, ister istemez, çok dar bir alanı 'dikine şehir'ler yaratarak kullanmaya çalışır. Dar alanda çok yer kazanmanın imkanını ararken doğmuştur gökdelenler.

ORTADOĞU'NUN ÇEKİM ALANI OLDU
Şimdi İstanbul aynı gerçekle yüz yüze.
Niye orası seçildi bilmiyoruz ama, kentin şimdi o bölgede yaşayan 'mavi yakalı'ları arasında Mashattan denilen bölgesi yani Maslak, adım adım, köşe bucak, gökdelenlerle kuşatılıyor. Mashattan'ın Manhattan adasını telmih olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı? Ben de işte uzaktan bu 'Mashattan skyline/ufuk hattı'na bakıyorum ve "1969'da apartmanlara bakarak kentin geliştiğini yazan Salah Bey bu yeni yapıları görseydi ne düşünürdü?" diye aklımdan geçiriyorum.
Üstelik bunların arasında Avrupa'nın en yüksek yapıları da var.
Bu nasıl oldu, nereden çıktı? Niye İstanbul birdenbire gökdelenlerle kuşatıldı?
Soruların yanıtları açık ve basit. İstanbul son 10 yıldır uluslararası sermayenin merkezlerinden biri oluyor. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Fatih'in, ondan önce Arapların o kadar büyük bir iştiyakla neden bu şehri elde etmek istediklerini, Doğu Roma'nın nasıl ve niye bu kentte büyüdüğünü insan şimdi, tarihi içinde yaşayarak daha iyi anlıyor. Müthiş bir stratejik konum bu katkıyı sağlıyor İstanbul'a. Tarihi boyunca su yollarının, Roma kara yollarının ve sermaye yollarının kesişim noktasında oldu İstanbul. İkincisi, büyük Fransız tarihçisi Frenand Braudel, toprağı bol olsun, Akdeniz'in ve Akdeniz havzasının önemini yazdıkça yazmıştı.
İstanbul (ve Türkiye tabii) bir kere daha Akdeniz'e açılan kapı olmanın avantajını kullanıyor.
Bir üçüncü koşulu da yazayım. Bazıları pek hoşlanmasa bile. İstanbul, çok garip ama yabana atılmayacak bir nedenden ötürü, dizi filmler yüzünden Arap ülkelerinin, Ortadoğu'nun çekim alanı. Evet, o ülke televizyonlarında gösterilen dizi filmler, gene o ülkelerin üst orta gelir gruplarında farklı bir hayat arayışını, algısını tahrik etmiştir ve İstanbul hem şimdi o bölgeden gelen sermayenin hem de kitlelerin bir tür sığınağıdır. Dolayısıyla İstanbul değiştikçe değişecektir.

15 YILDA 7.5 MİLYON İNSAN GÖÇ ETTİ
Bu değişim ve İstanbul'un 'yeni hali' o derecede etkilidir ki, Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş önce Dünya Yerel Yönetimler Birliği Başkanı oldu. Çok yakın bir tarihte de Birleşmiş Milletler Yerel Yönetimler Danışma Komitesi Başkanı. Bu seçimler dünyanın gözünde İstanbul'un kazandığı, sahip olduğu anlamı vurguluyor.
Uzun lafın kısası İstanbul git gide bir dünya kenti değil, dünya merkezi oluyor.
Bu kesindir. Eğer Türkiye bugünkü koşullarını devam ettirirse bu oluşum sürecektir. Yapılan projeksiyon çalışmaları önümüzdeki dönemde bu gelişmenin devam edeceğini gösteriyor. Nasıl son 15 yılda İstanbul'a 7.5 milyon insan, geldiyse aynı şekilde önümüzdeki dönemde de göç devam edecek. İstanbul bir insan mahşeri olmayı sürdürecek. Bir karış toprak için, insanlar birbirini boğazlayacak.
Böyle bir İstanbul'da 'geçmişin İstanbulu'nu aramak, ona ağıt yakmak bana göre gereksizdir. Geçmişin İstanbul'u çok özel bir kültürün kalıtıdır. Onun korunacak, kurtarılacak parçaları özenle, dikkatle korunmalı, sahiplenilmelidir. Ama atılan her adımda eğer 'geleceğin İstanbulu'yla ilgili kararlar öncelik taşımazsa, önlemler geleceğin İstanbulu'na dönük olarak değil de, geçmişin İstanbulu'na öncelik tanınarak verilirse o eski İstanbul büsbütün kaybolur gider. Ve şunu unutmayalım, yeni İstanbul kenti merkezlere ayırır, özellikle finansal merkezi tarihsel bölgelerin ötesine çekerse eski İstanbul'un korunmasına en büyük katkıyı yapacaktır. Batının şu kadar yıldır kullandığı ana yöntem şimdi gerçekleşiyor İstanbul'da. Yeni İstanbulu heyecanla beklemek ve onun izleyicisi olmak gerek!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA