Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

Ladin'e yargısız infaz: Mazlumun zulmü, güçlünün hukuku

Çocukluğum kadar eski zamanlarda yazlık sinemalar vardı. Sandalyesi tahta, çekirdek çıtlatılan sinemalar. Filmler siyah-beyazdı. Dağıtılan roller de. 'İyiler' ve 'kötüler' vardı. Çekirdek çıtlatırken 'iyi adamın', 'kötü adamı' tepelemesini beklerdik. 'Kötü adam' (Genellikle rahmetli Erol Taş, Hayati Hamzaoğlu olurdu) öldüğünde içimizin yağı erirdi. Herkes rahatlardı. Bir alkış kopardı. Gerilim anlarında azalan çıtlama sesi, zembereğinden boşanırdı.
Hayatın siyah-beyaz filmler gibi iki renkten oluştuğunu sandığımız günlerdi. Ve hep iyiliğin kazandığını sanırdık.
Alkışlanan iyilikti!

***
ABD, Bin Ladin'i öldürünce de aynı refleks harekete geçti.
Başta 'güzide basınımız', Yeşilçam ahalisi gibiydik!
'Kötü adamın' ölümünü alkışlamak için tüm dünya ile birlikte doksan dokuzluk tesbih gibi dizildik!
Lakin önemli bir farkla: Artık alkışladığımız iyilik değildi.
Alkışlanan güçlünün hukukuydu.
Alkışlanan şey bir madalyon.
Bir yüzünde mazlumun zulmü Ladin, diğer yüzünde güçlünün hukuku var.
Yani artık iyi ve kötü adam yok. İki kötü var.
Ve biz tercihimizi 'güçlü kötüden' yana kullanıyoruz.
Çünkü 'Yeşilçam köprüsü'nün altından çok sular aktı. O naiflik, saflık geride kaldı. Güçlüden yana olmayı bellettiler.
Solcular 'hücre evlerinde' yargısız infaz edilirken katillere alkış tuttuk. Katillere, "Türkiye sizinle gurur duyuyor," diye bağırdık. Çünkü onlar 'teröristti'.
'Hayata dönüş operasyonları'nda mahkumların yargısız infazını onayladık. Çünkü onlar 'teröristti'.
PKK'lıların cesetlerine hayvan muamelesi yapılmasına da sessiz kaldık. Çünkü onlar da 'teröristti.'
'Terör' kelimesi anahtar bir sözcük.
Ruhumuzu karanlık bir odaya açan.
11 Eylül 2001 İkiz Kuleler'e saldırıdan sonra bu anahtar çoğaldı. Kötülük odaları da.
***
Muğlak ve sınırları belirsiz terör sözcüğü ve güvenlik kaygısı, tüm insani değerlerin üzerini örttü.
Sisli ve kanlı bir şal gibi.
Bush'un, 11 Eylül saldırısından sonra halka seslenirken, "terör", "terörizm", "terörist" kelimelerini tam 32 kez tekrarlaması boşuna değildi.
Bu muğlak ve şekilsiz terörizm tanımı, devletlere her türlü hukuk dışılık ve serbestlik için imkan sağlıyor artık. Uluslararası hukuk ve insan hakları hiçe sayılabiliyor.
Bu nedenle Bin Ladin'in silahı var mıydı diye sormadık.
"Karısını siper etti," dediler inandık.
1 milyon dolarlık evde oturduğuna inandığımız gibi.
Meramım, Ladin'i savunmak değil.
Onunki, mazlumlar adına zulümdü. Ve terördü. Ama bu, bir başka ulusun egemenlik haklarını ihlal ederek yargısız infaz yapmayı haklı çıkarmaz.
Bakın!
İkinci Dünya Savaşından sonra Nürnberg Mahkemeleri'nde savcılık yapan ABD'li hukukçu Benjamin Ferencz, The Guardian'a yaptığı açıklamada ne diyor: "Ladin'in öldürülmesinin meşru bir kendini savunma mı, yoksa taammüden yasadışı bir suikast mı olduğu sorgulanmalı. Ben, Ladin'in yargılanmasını tercih ederdim. Gördüğüm manzara, ağır silahlı askerin, pijamaları içindeki yaşlı bir adamın göğsüne ve kafasına ateş ettiğidir. Elimizdeki verilerle bu, cinayete girer. Nazilerin Hava Kuvvetleri Komutanı Göring'in bile mahkemeye çıkma hakkı vardı."
***
Eğer şiddetin sadece devlet tekelinde olduğu bir dünya istemiyorsak, her türlü teröre, devlet terörüne de karşı çıkmalıyız. Ve şu soruları sormanın tam zamanı:
Vietnam'da 4 milyon insanı öldürmek terör değil miydi?
Irak'ta bir milyon insanı öldürmek?
Bu durumda masum kim, suçlu kim?
Bu saldırıyı onaylarken, Susurluk'ta 'devlet için silah kullananları' nasıl yargılayacaksınız?
Bu saldırıyı alkışlarken, İsrail 'terörist' dediği Filistinli liderlere ölüm saldırısı düzenlerse ne diyeceksiniz?
İki yüzlülüğün ipine sarılmaktan başka!

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA