Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YEŞİM TABAK

Haz, elem ve kontrol

AMY Winehouse günümüzün diğer pop yıldızları gibi Madonna'nın "Kazanıyorum öyleyse varım da varım" felsefesini benimsemiş olsaydı, herhalde yaşıyor olurdu. Şimdi belki de pilates dersinin ortasında, dün geceki Kabala seremonisinde erittiği manevi selülitleri ve gelecek turnesinde hayranlarının karşısına nasıl bir uzay-sütyeniyle çıkmasının onları daha çok şaşırtacağını düşünüyordu. Winehouse hayatla bu iddiaya ('zirve azmi') girmedi. Onun yerine, 'imha' itkisiyle yaşama meydan okumak gibi -bu devirde 'marjin'de bile pek itibar görmeyenbaşka bir 'zirve' hedefine, kendini kaybederek bulma inadına tutundu. Özgürlük sınırsız, yaşam sınırlı olduğuna göre, çatışma kaçınılmazdı. Zaten şiddetin olmadığı yerde zevkten bahsetmeye de gerek yoktu... Haz ve elem arasındaki yaşam dengelerini tamamen es geçerek, sadece ömründen yiyen bir yıpranmanın mümkün kıldığı, 'yoğunlaştırılmış', eski bir formüle sadık kaldı: Birinci aşamada uç; ikinci aşamada havaya tırnaklarını geçirmeyi dene; egzersizi yere çakılarak tamamla. İç özgürlüğü dış mihraklarda arayan bu döngü yeterli tekrara ulaştığında, daima 'daha çok var olmak'ı hedefleyen özgürlüğün, 'yok olmak'la pis bir ahbaplık içinde olduğu da ortaya çıkıyor.

YERLERDE SÜRÜNDÜĞÜNE EMİNİM
Amy Winehouse gibi 'imkansızlık' tutkunları için, hayatla uyum içinde olmanın çizdiği sınırlara katlanmak, yavaşça kendini öldürme gözüpekliğinden daha zor. O yüzden, Rehab şarkısında "Beni rehabilitasyona gitmeye zorluyorlar" dedikten hemen sonra çocukça bir 'nanik' mahiyetinde şunları ekliyordu: "Nooo, Noo, No!" Temel dürtülerin aşırı eylemlere dönüştüğü yerde yaşamayı seviyordu çünkü. Evlendikten birkaç gün sonra New York'ta bir otelde kocasını tamamen "yılışık, sırnaşık" vs. bir halde şımarttığını gören Rolling Stone muhabiri, onun adına boşuna utanmıştı. Amy Winehouse aynı zamanda, sinirlenince kocasının kasıklarına diz atan kadındı. O kontrolsüzlükteki 'ani' özgürlüğün bağımlısıydı. 'Yol yakınken dön'seydi, uzun vadede Robert Downey Jr. ve Mickey Rourke gibi günah çıkararak sade bir yaşama şükreden ve 'öyle rotasız' uçmanın insanı bir yere götürmediğine dair demeçlerle 'kontrolsüz güç, güç değildir' diyen figürlerden birine dönüşebilirdi. Winehouse'u bugünün pop kültürü içinde sıradışı kılan, 'sendrom'unun görülmedik / duyulmadık olması değildi. Zaten müziği kısmen, kılık kıyafeti tamamen 60'lardan esinleniyordu; hem işin içinde bazı geleneklere bağlılık da vardı: İngiliz kızlarının yaygın rüküşlüğü, İngiliz gençlerinin sokak serseriliği hususundaki ihtişamlı geçmişi vs. Winehouse'u şu zaman için 'özgün' yapan, yarattığı bir akımdan ziyade, açıkça kendinden bahsetmesi, 'ürün' yerine 'kişi' olmanın da halen geçer akçe olabileceğine ikna etmesiydi. Lady Gaga'nın ,Madonna'nın izinden gitme arzusuyla giderek daha da yüksek topuklu travesti botlarından medet umuşunu seyrederken sıkılıyorum; Beyonce "Hey boy... Beni terk ettiğine pişman olucan" filan diyerek dev vantilatörün karşısında saç-kalça ne varsa sallarken, 'tutku' aklıma gelen son şey oluyor ama Amy Winehouse'un, sevgilisinin ardından şarkısındaki gibi mutfakta yerlerde süründüğüne eminim. Sürünmek geçer akçe değilse de, 'süzgeçsiz' dışavurumun hâlâ bir gücü var.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA