Evlendikten beş ay sonra, bir gün karaciğerinin iflas ettiğini öğrendi. Üç günlük ömrü kalmıştı, tek kurtuluş yolu organ nakli olmaktı. Ancak kadavra bulunamadı. Eşi Cüneyt Özkan, hayatını tehlikeye atıp yeni eşine karaciğerinin tam yüzde 70'ini verdi. Ahu ve Cüneyt Özkan'ın yaşadıkları tam bir film gibiydi. Arkadaşlık, flört yılları derken ardından evlilik teklifi geldi. Başta 'Ben yalnızlığı seviyor, evlilikten korkuyorum' diyen Ahu Özkan, daha sonra Cüneyt Bey'in evlilik teklifine 'evet' dedi. Ancak evliliğin ilk günleri de, ilk ayları da zor geçti. Ahu Özkan, ölümle yaşam arasında geçen hayatlarını anlattı.
ÇOK ŞİŞTİM!
Hastalığımın ilk belirtisi olarak önce elim ve ayaklarım; daha sonra da karnım şişti. Hamile olabileceğimi düşündüm. Testler yapıldı ve hamile değil, sarılık olduğum ortaya çıktı. 'Sarılık önemli değildir' diye düşünürken, beni Memorial Hastanesi Organ Nakli Bölümü'ne yönlendirdiler. Ben daha ne olduğunu bile anlayamadan bana 'Akut Karaciğer Yetmezliği' tanısı koydular.
Doktorlarım acilen karaciğer nakline ihtiyacım olduğunu söyledi. İnanamadım, karaciğerim için savaşmak istedim. 'İyileşir' dedim tam üç ay onu kurtarmak için savaştıysam da, karaciğerim hızla küçüldü. Son nokta; artık vaktim kalmamış. Doktorlar, üç günlük ömrüm olduğunu söylüyormuş. Ben bilmiyorum çünkü komaya girmişim.
YENİ EVLİYİZ, OLMAZ!
Kadavra listesine yazıldım ama bu kadar kısa süre içinde karaciğer bulunması zaten mucize olurdu ki, bu mucize gerçekleşmedi. Eşim, Prof. Dr. Münci Kalayoğlu'na "Benim karaciğerimi alın" diye ısrar etmiş. Doktor, eşime, karaciğerinin yüzde 70'ini bana vermesi gerektiğini söylemiş. Yani, bu onun için hayatını tehlikeye atması anlamına geliyormuş. Ama o, bunu yaptı.
BEN SANA CİĞERİMİ VEREMEM!
Bana ilk söylediklerinde "Ben kesinlikle kabul etmem" demiş, ona kıyamamıştım. "Boşanırsak ne olur?" diye düşünüyordum, "Daha çok yeni evliyiz; ben olsam sana ciğerimi veremem" deyince o, "Olsun ben veririm" dedi. Prof. Dr. Münci Kalayoğlu eşime, "Umarım geriye kalan karaciğerin sana yeter" diyerek uyarmıştı. Buna rağmen eşim vermek istemiş. Derken beklenen ameliyatı oldum.
Yoğun bakımda gözlerimi açtığımda ilk olarak hastanenin ışıklarını fark ettim. 10 gün boyunca bilinçsiz yattığım için eşimin bana karaciğerini verdiğini bilmiyordum. Uyanıp, eşime pansuman yapıldığını gördüğüm zaman onun bana karaciğerini verdiğini anladım. Yoğun bakımda yatarken Dr. Kadir Doğruer'in bana söylediği şu cümle aklımdan hiç çıkmıyor: "Ahu bu yataktan kalkacak, yürüyerek hastaneden çıkacak!" Doktorumun bana moral veren bu sözleri, benim emin ellerde olduğumu düşündürüyordu. Bu yüzden yoğun bakımda en zor anlarda bile umutsuzluğa kapılmadım.
İNSAN TUHAFLAŞIYOR
Yoğun bakımın cam tarafında yatıyordum. Camdan etraftaki evlerde balkonlarında yemek yiyen aileleri görüyordum. O sırada tek dilediğim şey, evimin balkonunda akşam serinliğinde yemek yemekti. Sonra tuhaf şeyler istemeye başladım. Dondurma istiyorum getiriyorlar bir lokma yiyorum, sonra sakız istiyorum. İnsan tuhaflaşıyor. Her yerimde borular... Televizyon istiyorum, dizi seyretmeye başlıyorum. Hastanede kendimi emin ellerde, güvende hissediyordum.