Amerika'nın kutsanmış toprakları, dünya sinemasının kalbi, namı diğer 'Melekler Şehri' Los Angeles. Her daim ılıman iklimi ve her an bir kafede, restoranda ya da sokakta karşılaşılacak ünlüleriyle turistlerin gözdesi olan LA, aynı zamanda New York'tan sonra ülkenin en kalabalık şehri. Amerika'nın en dinamik şehirlerinin başında gelen Los Angeles; artistler, yazarlar, yapımcılar ve ünlü sanatçılara ev sahipliği yaptığı için metrekareye düşen sanatçı sayısı da oldukça fazla ve bu nedenle 'Kreatif Başkent' olarak da adlandırılıyor. Son zamanlarda Türk düğünleri için de vazgeçilmez bir destinasyon haline gelen şehre hızlıca bir göz atmak istedik.
ŞEHRİN İKİ GÖZDE OTELİ
Şehre artan talep nedeniyle birçok yeni otel açılsa da dünya jet setinin ve ünlü yıldızların tercih ettiği iki otel var aslında. Biri Bel Air, diğeri ise Beverly Hills. 12 dönüme yayılmış olan ve LA'in en büyük malikanelerinin yer aldığı görkemli Bel- Air bölgesi ile aynı adı taşıyan otel, Brunei Sultanı'nın sahip olduğu ve dünyanın en lüks otellerini bünyesinde barındıran Dorchester Collection grubuna ait. Yemyeşil bahçelerin içinde yaratılmış, meraklı gözlerden uzak, gizli bir vahayı andıran Bel Air, 1922 yılından beri şehrin gözbebeği konumunda. İçinde kuğuların gezdiği minik gölüyle bilinen otel aynı zamanda Hollywood ünlüleriyle ilgili önemli anılara tanıklık etmiş. Grace Kelly, Oscar aldığı geceyi otelde geçirmiş. TV dünyasının en güçlü isimlerinden Oprah Winfrey'in doğum gününü kutladığı Bel Air oteli aynı zamanda Marilyn Monroe'nun aralıklı olarak 10 yıl boyunca ikametgah adresi olmuş. Son dönemin en gözde şeflerinden Wolfgang Puck'un hazırladığı menü ise Kaliforniya mutfağının Akdeniz ile buluşmasından ortaya çıkan müthiş lezzetlerden oluşuyor. Los Angeles'ın vazgeçilmez bir diğer oteli ise 1912 yılında henüz bölge bu ismi almadan önce açılan Beverly Hills. Charlie Chaplin'den Elizabeth Taylor'a kadar kırmızı halının vazgeçilmez yıldızlarının gözdesi olmayı başarmış. Otelin kurulduğu yıldan adını alan barı Nineteen12 halen şehrin en sevilen buluşma noktalarından biri, özellikle de Kaliforniya güneşinin romantik batışının keyfini çıkarmak isteyenler için. 'Pembe Saray' adıyla da bilinen otelin belki de en önemli yeri; aşkların başladığı, evliliklerin bittiği, en önemli buluşma noktası olan havuzu.
UNIVERSAL STÜDYOLARI'NI GEZİN
Los Angeles'ı gördüm, demek için yapılması gereken birçok şey var. Bunların başında Holywood'un arka yüzüne tanıklık edebileceğiniz Universal Stüdyolarını gezmek geliyor. 4D animasyonları ile her yaştan macera tutkunlarının vazgeçilmezi olan stüdyolarda aynı zamanda tüm efektleri ile bir Hollywood filminin nasıl yapıldığına tanık olma şansınız da var. Alışveriş sevenler ise özellikle filmlerden aşina olunan Rodeo Drive, Beverly Hills arasında kalan 'Altın Üçgen' olarak bilinen sokaklarda uzun bir yürüyüş yapabilirler. Fiyatlar dünyanın en ünlü lüks markalarına ev sahipliği yapan bölgede neredeyse ulaşılamaz boyutlarda olduğu için sadece vitrinlere bakılarak yapılacak keyifli bir yürüyüş daha akıllıca olacaktır. Los Angeles'ın ününe ün katan özelliklerinden biri de aralarında seçim yapmakta zorlanacağınız muhteşem plajları. Santa Monica, Malibu, Long Beach ve Venice Beach zamanı olan herkesin mutlaka görmesi gereken plajlar. Buralarda kendinizi bir anda bir dönemin en popüler dizilerinden
Sahil Güvenlik'in setinin içinde hissetmeniz mümkün. Dünyaca ünlü mimar Frank Gehry tarafından tasarlanan Walt Disney Konser Salonu, Los Angeles'ın namı tüm dünyaya yayılan muhteşem konserlerinin verildiği eğlence merkezlerinden biri. Bir konsere gitme şansı bulamasanız bile bu bina sadece mimari güzelliği nedeniyle mutlaka görülmesi gerekenler arasında. LA'in parti, plaj ve şöhretli takibinden arta kalan zamanlarda ise Los Angeles County Museum of Art ya da kısa ismiyle LACMA ziyaret edilmesi gereken yerlerin başında geliyor.
MEKSİKA YEMEĞİ YİYİN
Meksika'ya sadece üç saat uzaklıkta olduğu için baharatlı ve acılı Meksika yemeklerinin en iyilerini yiyebileceğiniz Los Angeles'ın yemek için iki ikonik buluşma noktası var. İlki geçtiğimiz yıllarda ünlü yönetmen Sofia Coppola'nın
Somewhere filminde görülen Chateau Marmont. Özellikle haftasonu kalabalık davetlere ev sahipliği yapan otel akşamüstü buluşmaları ile ünlü. Bir diğer mekan ise gittikçe turistik olup yemek kalitesinde düşüş yaşasa bile her detayı büyük özenle tasarlanmış bir çiçek bahçesini andıran Ivy.