Fransız sinema efsanesi Jeanne Moreau, İsrailli yönetmen Amos Gitai ve aktör ve yönetmen Cüneyt Türel ile, müzisyen Sema ve ödüllü oyuncu Sedef Ecer, yarın ve sonraki gece 21.30'da Rumelihisarı'nda buluşuyor. Sanatçılar, İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın (İKSV) İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı (AKBA) ile işbirliğinde düzenlediği, Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nin özel projesi
Işığın Oğulları ile Karanlığın Oğullarının Savaşı için aynı sahnede güçlerini paylaşıyor.
BEŞ DİLDE BİRDEN
Moreau, projede anlatıcı Josephus Flavius'u, aktör Türel güç ve iktidar yanlısı Titus'u ve onun meslektaşı Jerome Koenig ise, İmparator Vespasianus'u canlandırıyor. Gitai'nin
Ölü Deniz Yazmaları ile Flavius'un birinci yüzyılda Kudüs'ün Romalılar tarafından ele geçirilmesini öykülediği bin sayfalık haşmetli metninden uyarladığı bir buçuk saatlik yapımda, Rainer Maria Rilke ve Oscar Wilde gibi modern şair ve yazarlardan alıntılar da var. Moreau, Gitai ve Türel, içerdiği İngilizce, Fransızca, İbranice ve Türkçe ile Arapça dilleriyle çok dilli bir oratoryoyu çağrıştıran oyunun hikâyesini
SABAH'a anlattı. -
Eserin yalnızca Akdeniz'e özgü mü olduğunu düşünüyorsunuz? - J. Moreau: Hayır, dünyanın dört bir yanı, Kuzey Avrupa'da bile böyle, sürekli işgaller mevzubahis. Bu böyle sürüp, gidiyor. Bu minvalde barışı isteyenler hep siviller oluyor. Ama onların yazgıları, çoğunluğu erkeklerden oluşan iktidar sahiplerinin elleri arasında. Ve bazen bu insanlar kardeşlik duygusunu yitirebiliyorlar. Bunda birçok etmen söz konusu olabiliyor: Kulaktan kulağa aktarılan rivayetler, farklı etnik ve coğrafi kökenden gelmişlikler, dini ayrılıklar... Bunların hepsi insanlara kardeşliklerini unutturuyor. Oysa yaşam kıymetli. Ve eğer çok büyük bir kayıp yaşayacak olursanız, oturup, "savaşçılar kadar sivillerin ölmesine niçin gerek var" diyebiliyorsunuz.
- Yönetmen olarak bu projeyi kamera arkasından sahneye taşımanızdaki asıl itici güç neydi? - A. Gitai: Nadiren tiyatro projesi üretirim. Sonuncusu 16 yıl önceydi. Bu metnin bir bakıma beni takibi altına aldığını söyleyebilirim. Metnin saflığı, içerdiği sözlerin kudretinden kaynaklanan ve bugüne uzanan değeri bu kararı vermemde etkili olmuştur. Jeanne ile yaptığımız erken konuşmalardan birinde bana "Amos, bu bir tiyatro oyunu mu?" diye sormuş ve ben de sonradan bu projenin bir 'tartışma', bir argüman olduğunu düşünmüştüm. Hâlâ böyle düşünüyorum. Sıklıkla gördüğümüz görsellikte bir tiyatro işi değil bu bana göre. Bu proje, bir tartışmayı, bir ülkenin yıkımını sahneye koyuyor...
- Projeyi Gazze Şeridi'nde sahnelemeyi hayal ettiniz mi? A. Gitai: Daha önce de başka projelerim Arap ülkelerinde sahnelendi. Niçin olmasın? Takdir edersiniz ki, bu her zaman kolay olmuyor. İşin içine 'çatışma' girdiği zaman kimileri kültüre sırt çevirebiliyor. Örneğin Gazze'de Hamas'ın sinema salonlarını yaktığını biliyoruz. Kimileri, sanatın zararlı olduğu inancında. Oysa sanat zarar vermez. Yalnızca insanları düşünmeye sevk eder. Ancak bunu istemeyen kimileri, onu sansürlemeye kalkışır.
- J. Moreau: Sanat bilgilendirir!
Ve bu sansüre de yol açabilir.