Türkiye'yi anlatmanız bir yana, adınız İstanbul yazarına çıktı...
Pamuk: Hep bana zaten Türkiye demiyorlar, siz İstanbul'u anlatıyorsunuz. Dünya'da en çok karşılaştığım sorulardan biri de bu... Dünyada daha çok adım "İstanbul Yazarı"na çıktı. Siz İstanbul yazarısınız, İstanbul'u niye böyle seviyorsunuz, İstanbul, İstanbul diyorlar. Bu sözlere cevabım: Evet ama ilk dürtüm İstanbul'u anlatmak değil, insanlığı anlatmak. Ama ben insanlıkla İstanbul'da karşılaştım, her yazar şehrini, köyünü, bildiği yeri anlatır. Yaşar Kemal de Çukurova'yı anlatıyor. Konu önce insandır ama insan da bir yerde yaşar, gezer. Ben hayatımın 54 yılını hiç çıkmamacasına İstanbul'da geçirdim. Esas Nişantaşı, Şişli, Taksim, Beyoğlu, Galata'nın da karşı yakası, oralarda yaşadım. Benim insanlığı tanıdığım yerler buralarıdır. Elbette buraları anlatacağım. Ama buraları anlatayım diye yazmıyorum, tanıdığım insanları anlatayım diye yazıyorum. Romanda kahraman insandır. Hep derler "şehir sizin romanlarınızda bir kahraman gibi!" Benim romanlarımda kahramanlar insanlar, sonra o insanlar bu şehirde gezindiği için, o şehir de kalıyor akılda. Dostoyevski'de önce insan vardır, sonra Petersburg. Dostoyevski oturup Petersburg'u anlatayım dememiştir ama Petersburg'u da anlatmış olur o insanların hikâyelerini anlatırken, çünkü onlar o şehrin sokaklarında gezinir.
DÜNYA KLASİKLERİ
İletişim Yayınevi için yaptığınız Dünya Klasikleri çalışmasından konuşabilir miyiz?
Pamuk: Bu kitaptaki bazı yazılar ise İletişim Yayınevinde yönetmeni olduğum klasikler dizisine sevdiğim kitaplar hakkında yazdığım önsözlerdir. Bu diziye nerdeyse 10 sene evvel başladık. Ben Dostoyevski'yi çok severim, bir ara fark ettim ki, Dostoyevski'nin en önemli romanları Türkçe'de yok bile. Ben de yayınevine dedim ki, bir Dostoyevski dizisi, bütün eserleri yapalım, ben de hepsine bir önsöz yazayım. O kitaplara epey bir Dostoyevski önsözü yazdım. Daha sonra hadi bunu klasikler dizisine çevirelim dedik, Tolstoy'u da yayınladık. Bu sefer Flaubert'leri , Stendhal'leri, dünya roman klasiklerini yayınlamaya başladık, şimdi yavaş yavaş Türk klasiklerini yayınlamaya doğru gidiyoruz. İletişim yayınevinin klasikler dizisini yönetmek, onlara önsöz yazmak şeref duyduğum şeylerden biridir. İnsanlığın en büyük birikimi bu kitaplardadır. Romanlar bence yalnızca eğlence değil, insanı terbiye eden, hayatını anlamlandıran, kişiliğini, ruhunu şekillendiren şeylerdir ve ben roman yazarken bu sorumluluğu taşırım.
KAPAK TASARIMINI BEN YAPTIM
"Manzaradan Parçalar"da, "Kitap Kapakları Üzerine" adlı bir yazınız var o da çok hoşuma gitti... Pamuk: Amerika'daki yayınevimin baş kapakçısı, Randomhouse'un, Knopf'un en önemli kitaplarının kapağını yapan Chip Kidd arkadaşımdır. Benim her kitabımdan evvel bir yemek yeriz, konuşuruz, benden malzeme alır, fikir alır. Yaptığı kapakları en sevdiği kapakları bir lüks kitap olarak yayınladı, benden kitap kapakları için bir yazı istedi. Kitap kapaklarının benim için ne anlama geldiğini ifade ettim. Benim için birinci konu duygusaldır. Sevdiğimiz bir kitabın kapağını annemizin suratını hatırlar gibi, sevdiğimiz bir yiyeceği görür gibi, bir hatıra gibi hatırlarız. O kitabın kapağı, o kitabı okurken hissettiklerimizin bir çeşit işaretine dönüşür. Yıllar sonra o kapağı görünce, o kitabı okurken yaşadıklarımızı hatırlarız. Kitap kapağı kitabın bize yaşattıklarını hatırlatan bir çeşit ambleme dönüşmüştür. Bir de kitap kapağı bence bir de kitabı özetlememeli, kitap kahramanları suratlarını göstermemelidir.
Hiç kendiniz kitap kapağı yaptınız mı?
Pamuk: Masumiyet Müzesi'nin üzerindeki kolaj benimdir. Kapaktaki yazı ve düzen Hakkı Mısırlıoğlu'nundur. Masumiyet Müzesini alırsanız üstünde kapak resmi Ahmet Işıkçı der. Ahmet Işıkçı ise, Cevdet Bey ve oğullarının son bölümündeki genç ressamın adıdır. O kapağı ben yaptım evet, Ahmet Işıkçı benim evet.
Resimlerinizi, çizimlerinizi de koymuşsunuz kitaba.
Pamuk- Son iki yıldır resim yapmaya yeniden başladım, defterlerin içine ve ayrıca kâğıda çok yapıyorum. Resimle, romanları birleştiren bir şeyler yapmak istiyorum. Zaten Columbia üniversitesinde ilk iki sene edebiyat ve resim diye bir ders verdim. O dersi zaten ben de bu konuyu iyi öğreneyim diye verdim. Bütün temel metinleri okudum. Öğrencilerle tartıştık ve bundan sonra ilerde resimle anlatıları birleştiren şeyler yapmayı düşünüyorum. Nitekim bu kitapta da gene çizdiğim resimler var. Ara Güler'in fotoğrafları da var.
ARA İLE KARS'A GİTMEMEK BENİM HATAM OLDU
" Kar" kitabını yazmak için Kars'a gittiğimde Ara Güler'in gelip benimle fotoğraf çekmesini çok istedim. Ara razı oldu ama "Uçağa binmem araba ile gideriz" dedi. Ben de "Bir hafta sürer" dedim. Şimdi çok hata ettiğimi anlıyorum. O da gelmedi. Ben de sabırsız olduğum için şimdi çok pişmanım. İstanbul'dan Kars'a kadar Ara'nın arabası ile gitmek hayatımın en büyük eğlencesi olurdu. Ne resimler çekerdik. Çok pişmanım şimdi."