Kop Dağı'nda akar bir çeşme var, serçe parmak kalınlığında suyu, haram etmiş gece gündüz uykuyu, akar da akar..." diyen ozandır Cahit Külebi... Bayburt'tan çıkmış, Erzurum'a yol alırken tam da oradan, Kop'un zirvesinden geçiyordum önceki gün. Dilime bu dizeleri dolamıştım. Beter kış yapar buralar ve geçit vermez çoğu zaman. O yüzden Karayolları zirvenin böğrüne bir kademe kurmuş; ağır iş makinelerini, deneyimli personelini konuşlandırmıştır oraya. Âdetimdir, her geçişte uğrar hal hatır sorarım onlara. Bu defa da aynen yaptım ama ne göreyim? Barınağın kapı girişinde iri bir kuş durmakta. Önce kartal sandım, yanaşınca anladım ki bu bir akbaba.
SEVENLERİ ÇIĞ AYIRDI
Şaşkınlıkla sordum oradaki dostlara ve hüzünlü bir hikâye anlattılar. Zirvede yaşayan bir çift 'kara akbabaymış' onlar. Kısa zaman önce bir yaban domuzu leşine konmuşlar. Saatlerce deşelemiş, yemiş karınlarını bir güzel doyurmuşlar. Akbabalar durmak bilmeden tıkındıkları için çoğu kez havalanamayacak kadar şişirirlermiş bedenlerini. İşte bu yüzden küçük bir çığın geldiğini gördükleri halde havalanamamışlar. Dişi olanı çığ altında kalıp ölmüş. Bu hayvanlar tek eşli olur, ölüm dışında asla ayrılmazmış birbirinden. Benim gördüğüm erkek akbaba bunalıma girmiş eşi ölünce. Dişisinin öldüğü kar kümesinin yanından 3 gün boyunca ayrılmamış.
'SADIK' MESKEN TUTTU
Karayolcular çalışma alanlarının yakınındaki bu bölgede hep gözlemişler bu durumu. Bakmışlar ki hayvan adeta intihar etmek ister gibi yemiyor içmiyor; hemen yağlı ekmek, et suyuna bulanmış pide, sebze meyve artığı ile beslemişler onu. 'Sadık' adını verdikleri bu dev kuş daha sonra onlara alışmış ve zirvedeki karargâhın kapısını mesken edinmiş. Bu acıklı hikâyeyi öğrendikten sonra kanım kaynadı Akbaba Sadık'a. Biraz moral vereyim diye oyunlar oynadım onunla.