Kadıoğlu, küresel ısınma nedeniyle dünyada yağış rejimlerinin değiştiğine dikkati çekti. Türkiye'de eskiden uzun sürede orta derecede yağış gerçekleştiğini anlatan Kadıoğlu, artık bu yağışların şiddetli ve kısa sürede düştüğünü ifade etti.
Kadıoğlu, şöyle devam etti:
''Geçmiş yıllara bakıldığında Türkiye'de dolunun yağdığı aylar mayıs ve haziran aylarıdır. Şu anda da yine bu aylarda yoğun dolu yağıyor. Bu açıdan baktığımızda durum normal. Dolu, kışın ortasında yağarsa bunda bir problem vardır. Dolunun portakal büyüklüğünde de yağdığı durumlar olmuştur. Bu mevsimde yağışlar dolu ile başlar, gökgürültülü sağanak olarak devam eder. Buradaki sorun artık yağışların kısa sürede çok şiddetli olarak düşmesidir. Bu durumda yağışın etkisi altyapıya bağlı olarak görülür. Mesela, şiddetli yağışlar Ankara kent merkezinde değil de Elmadağ'da olsaydı, bu kadar sorun yaşanmazdı. Önemli olan kent merkezine düşen yağışların mazgallar ve kanallarla düştüğü yerden altyapı sistemine alınarak tahliye edilmesi. Ancak, mazgallar yeterli olmayınca yağışlar altgeçit gibi çukur yerlerde toplanıp birikiyor.''Dünyada kentlerin altyapılarının ve köprü, altgeçit gibi sanat yapılarının son 100-200 yılın yağış rejimine bakılarak inşa edildiğini, tahliye sistemlerinin buna göre oluşturulduğunu belirten Kadıoğlu, şunları kaydetti:
''Küresel iklim değişikliğinden dolayı, yağışlar kısa sürede şiddetli düşüyor. Bundan dolayı şehirlerdeki altyapılar bu yağışları taşıyamıyor. Tüm dünyada şehir sellerinde artış yaşanıyor ve bu olaylar daha da artacak. Artık geçmiş yağış rejimine göre değil, küresel iklim değişikliğinin neden olduğu yeni yağış tipine göre kentlerin altyapılarını dizayn etmemiz gerek. Örneğin, Almanya'da yağışları altyapı sistemine daha hızlı yönlendirebilmek için mazgalların sayısı artırıldı. Mesela Japonya'da kentlerin altına, yağmur sularını tahliye etmek için metro tünelleri gibi tüneller açıldı. Dünya bu problemin adını koymuş.''''2013 YILININ 2010 YILINDAN DAHA SICAK OLMA İHTİMALİ VAR''
Kadıoğlu, kürsele iklim değişikliği ve değişen yağış rejimi karşısında gelişmiş ülkelerin tarım politikalarını ve ürün çeşitliliğini de gözden geçirdiğine işaret ederek, Türkiye'de de bu konuda çalışmalar yapılması gerektiğini kaydetti.
''KONU TÜRKİYE'NİN HAVA SALINIMININ NERESİNDE KALDIĞI İLE İLGİLİ''Böyle durumlarda sadece içinde bulunulan günü veya mevsimi düşünmemek gerektiğinin altını çizen Saydam, olaylara daha büyük ölçeklerde bakmak gerektiğini söyledi.
''Çok değil, daha birkaç ay önce içerisinde olduğumuz kış mevsiminden de şikayetçiydik. 'Kar yağmadı bir türlü' diye serzenişlerde bulunuyorduk'' diyen Saydam, ancak Türkiye'de durumun aksine Avrupa kıtasının kışın en şiddetlilerinden birini yaşadığını belirtti.Bu hava koşullarının gelişmiş ülkelerin ulaşım sistemini de büyük ölçüde etkilediğini anlatan Saydam, Anadolu'da ise ılıman bir kış yaşandığını, hatta karın nerede kaldığı yönünde söyleşiler yapılarak yaşanan durumu küresel iklim değişikliklerine bağlanılmaya çalışıldığını kaydetti.
''Bence olan her şey normal sınır değerleri içerisinde gelişiyor. Atmosferik olayları sadece kendi ülkesinin üzerinde oluyormuşçasına gösteren bir yaklaşım hemen yanı başımızda olan olayları topluma aktarmaz ise böyle yaklaşımların sergilenmesi doğal olmaktadır.
Örneğin Anadolu bu baharı yağışa doymuş şekilde geçirmişken Fransa'da kuraklık nedeni ile tarımsal üretimde kayda değer azalmalar oldu. Bence yaşanan olaylar, küresel boyutlardaki hava salınımının neresinde kaldığımız ile ilgili olarak gelişmekte. 2011 kış döneminde biz ılıman bir kış geçirmişken Avrupa donmuş kara boğulmuştu, şimdi de biz yağışları bol bol alırken onlarda kurak bir bahar geçirdi.''''Doğal olarak emici bir yapısı olan toprak, büyük şehirlerde ya yollar ile ya da damlar ile kaplanmış, yeşil alanlar ihmal edilmiş ve emici sistem akıcı hale dönüştürülmüştür. Bu dönüşümün getireceği su yükünü hesaplamaz, alt yapınızı buna göre yenilemezseniz kollektörlerinizin çapını genişletmezseniz, içlerine dolan atık malzemeleri zamanında temizlemezseniz yapılacak tek şey yetkili makamlarda oturanların görünür felaketleri doğal afet şeklinde sunma çabasına şahit olmak olacaktır.''