Türk sinemasının en önemli yönetmeni kabul edilen, ustaların ustası olarak bilinen yönetmen Lütfi Akad dün, 95 yaşında yaşlılık nedeniyle yaşadığı sağlık sorunlarından hayatını kaybetti. Çoğunluk onu Ömer Lütfi Akad olarak tanıdı. Ömer ismi babasından geliyordu. Ancak o bir kitabında Lütfi Akad olarak anılmak istediğini yazmıştı. Bu yüzden bu yazıda onu Lütfi Akad olarak anacağım. Lütfi Akad, bu dünyadan ayrıldı ancak arkasında sinemamızın klasikleri arasında bulunan pek çok film bıraktı. Sinemaya tesadüfen başlayan Akad, 2 Eylül 1916'da İstanbul'da I. Dünya Savaşı'nın ortasına doğmuştu. Hayal meyal hatırlasa da Osmanlı İmparatorluğu'nun son günlerine ve Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşuna tanıklık etti. Sinemacı olma gibi bir düşüncesi yoktu. Dönem dönem, mimarlık, resim, tarih, tiyatro ya da marangozluğa heves etse de İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Okulu'nu bitirdikten Osmanlı Bankası'nda çalışmaya başladı. Tutarlı bir işi vardı. Ama bu tutarlı iş, onu ruhen sıkıyordu. Akad, ruhunun 'topal kalmasına' razı gelmedi ve Şakir Sırmalı'nın 1946 yılında "Gel sinema işine gir" demesiyle de bir anda kendini sinema dünyasında buldu. Sinemayla ilgili hiçbir şey bilmiyordu. Ama zaten o dönem Türk sineması da 'kuruluş' sürecindeydi. Akad'ın deyişiyle "Her şey bir deneme, arama havası içerisindeydi."
KAMERA SOKAKTA
Aynı yıl Seyfi Havaeri'nin yarım kalan
Damga filmini bitirerek yönetmenliğe başladı. Sonra da tek başına
Vurun Kahpeye filmini çekti. Yabancı dergileri, sinema kitaplarını inceleyen Akad, sezgilerine güveniyordu film çekerken. Sinemayı, yönetmenliği kendi kendine öğrendi. 1952 yılında
Kanun Namına filmini çeken Akad, İstanbul sokaklarında yaptığı çekimlerle 'kamerayı sokağa indirdi.' "Sinema olsa olsa bir tutkudur. Akıllı uslu insan işi değildir. Tutkulu insan işidir" diyen Akad, sinema hayatı boyunca Türk sinemasının şekillenmesinde önemli rol oynadı. Ustası yoktu, ama çektiği filmler kendinden sonraki sinemacılar kuşağını (Halit Refiğ, Atıf Yılmaz, Yılmaz Güney) derinden etkiledi.
SON UNVAN PROFESÖR
Akad, yeniliklere açıktı, yaşadığı ülkenin sorunlarına duyarlıydı, bu coğrafyanın insanına da hep 'sevecen' bakmayı bildi.
Kanun Namına,
Beyaz Mendil,
Üç Tekerli Bisiklet,
Hudutların Kanunu,
Kızılırmak- Karakoyun,
Irmak,
Gökçe Çiçek,
Vesikalı Yarim, göç üçlemesi
Gelin,
Düğün,
Diyet gibi filmografisinin yüz akı eserlerinde de bu bakışın etkisi görüldü. 1974'de, zirvedeyken film çekmeyi bıraktı. Sonrasında belgeseller ve TRT için diziler çekse de, 1975'ten itibaren bugünkü adıyla Mimar Sinan Güzel Sanat Üniversitesi'nde sinema dersleri vermeye başlayarak geleceğin sinemacılarını yetiştirdi. Akad'a 1997 yılında üniversite onursal profesörlük unvanı verdi. Böylece Akad, tutkunu olduğu ve ustasız başladığı sinemanın resmi olarak da profesörü oldu.
ERDOĞAN VE GÜL'DEN TAZİYE
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: Oluşturduğu etkili anlatım diliyle Türk sinemasında farklı ve özel bir yer edinmiştir. Her zaman sevgi ve saygıyla hatırlanacaktır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan:"Türk sinemasının usta yönetmeni Ömer Lütfi Akad'ın vefatını derin bir teessürle öğrendim. Ömrünü sinemaya vakfeden Akad, topluma ışık tutan bir sanatçıydı.