Mega kent İstanbul'da her gün en az birkaç kuyruğa giriyoruz. Metrobüse binme kuyruğu, Boğaz Köprüsü'nden geçiş kuyruğu en çileli olanları... Ama geçen hafta ziyaret ettiğim Dali sergisinde ilk kez bir kuyrukta İstanbullu olmanın verdiği şansın keyfini yaşadım. Kuyruğa girmek ve hep orda kalmak hiç bu kadar güzel gelmemişti. Bilet kuyruğunda başladı keyifli dakikalar. Büyüklerimizin İstanbul'un 'İstanbul' olduğu yıllara dair anlattıkları gibi bir zarafet vardı herkeste. En güzel, en şık giysilerini giymiş gelmişlerdi 'tualin delisi' Salvador Dali'yle randevularına. Ellerini tuttukları çocuklar da bu dünyanın en güzel kuyruğunun kanaryalarıydı. İçeri girer girmez Dali'nin dev resmi önünde hatıra fotoğrafı çektirme kuyruğuna girildi. Bak 'Dali amcan' denildi miniklere. Ardından İlahi Komedya bölümündeki 100 sulu boya eser için bir kuyruğa daha girildi. Kimsenin olmaktan şikayetçi olmadığı kuyruklar 'Sürrealizm İzleri' bölümündeki 9 litografiyi görmek için devam etti. Dali, hayallerinin labirentinde 12 litografiden oluşan 'Gala İle Akşam Yemeği' çalışmasıyla büyüleyip sanata doyurarak uğurladı bizi Tophane-i Amire'den.