Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, ''Bir 10 yıl içinde dünyada belli bir kültür düzeyine ve belli bir gelir düzeyine gelmiş olan insanlar, bir ölçüde dünyanın kanaat önderleri niteliği taşıyan kesim Türkiye'yi görmemişse hayatında bir eksiklik hissetsin. Böyle bir hayal kuruyoruz'' dedi.
Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye Dostları Grubu'nun ev sahipliğinde düzenlenen etkinlikte, ''Türkiye ve AB Arasında Turizm İşbirliği'' konulu konferans veren Günay, turizmde markalaşmanın son derece önemli olduğunu kaydetti.
Artık geçmişte olduğu gibi turizmi el yordamıyla yapmadıklarını ifade eden Günay, ''Akademik bilgiden, ülkemizdeki ve dünyadaki deneyimlerden yararlanmaya çalışıyoruz. Geçmiş yıllarda İspanya'nın yaşadığı veya Türkiye'nin bazı bölgelerinin yaşadığı betonlaşmadan uzak kalmaya çalışıyoruz. Yatırımcıya, 'biz sana her türlü kolaylığı sağlarız ama 3 kırmızı çizgimiz var. Bunlar, tarih ile doğayı ve kaliteyi korumaktır' dedik'' diye konuştu.
Günay, Türkiye'de marka şehirlere ihtiyaç olduğunu ve uzun yıllardır uygulanan ülkeyi bir bütün olarak tanıtma politikası yerine bölgesel tanıtıma ağırlık vermeye başladıklarını bildirerek, turizmdeki hayalini, şöyle anlattı:
''Biz 1980'lerden sonra bir yasayla turizmi ciddi bir politika haline getirdik. Doğru yaptık, yanlış yaptık, geride bir 25 yıl bıraktık ve yılda 25 milyondan fazla insan gelmesini sağladık. Artık bir adım daha yukarıda, kaliteyi biraz daha yüksek tutan, dünyaya tanıttığı değerlerin biraz daha farkında olan bir başka boyuta kendimizi taşıyalım. Bir 10 yıl içinde dünyada belli bir kültür düzeyine ve belli bir gelir düzeyine gelmiş olan insanlar, bir ölçüde dünyanın kanaat önderleri niteliği taşıyan kesim Türkiye'yi görmemişse hayatında bir eksiklik hissetsin. Böyle bir hayal kuruyoruz. Avrupa'ya gelen birisi, burada hepimizin aklına gelen birkaç şehir var, bunları görmemişse hayatında bir eksiklik oluyor. 'Roma'yı görmek, Paris'i görmek' diye bir şey vardır. Türkiye'yi öyle bir tanıtalım ki dünyada bir insan için İstanbul'u, Konya'yı ya da Antalya'yı görmemek, biraz daha ileri gidiyorum, Gaziantep'i görmemek insanların hayatlarında bir eksikliğe yol açsın. 'Türkiye'nin Güneydoğu'sunu, Gaziantep'i görmedin mi' ya da 'Kars'ı, Trabzon'u görmedin mi' sorusu karşıdaki insanı zor durumda bıraksın. Böyle bir hayal kuruyoruz. Ben hayal kurmanın çok önemli olduğuna inanıyorum. Büyük hayal kurmazsanız büyük iş yapamazsınız.''
Günay, Türkiye ve AB arasında turizmin daha fazla gelişmesi için vizelerin kaldırılması çağrısı da yaptı.
-''Hiçbir sanatçı arkadaşımızı incitecek bir söz söylememeye özen gösteririm''-
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Günay, piyanist ve besteci Fazıl Say'ın ülkeyi terk edeceği yönünde açıklamaları olduğunun hatırlatılması üzerine, şöyle konuştu:
''Hiçbir sanatçı arkadaşımızın ülkemizle ilgili olumsuz bir duygu taşımasını arzu etmem. Türkiye'nin kültür ve turizm işlerinin koordinasyonundan sorumlu bir hükümet üyesi olarak hiçbir sanatçı arkadaşımızı incitecek bir söz söylememeye özen gösteririm, bunu hep gösterdim. Ama bazı arkadaşlarımız ısrarla olumsuz şeyler söylerlerse onun değerlendirmesini topluma bırakırım. On milyonlarca insan (turist olarak) her vesileyle koşa koşa Türkiye'ye gelirken benim ülkemden insanların yaşayacak başka yer aramasını gerçekten derin bir üzüntüyle karşılarım ve bunun geçici bir öfke olduğuna inanmak isterim. Bir süre sonra vazgeçilecek, Türkiye'den daha güzel yaşanacak bir yer olmadığı yüksek sesle söylenecek bir noktaya arkadaşlarımızın iç duygularını taşımasını umut ederim.''
Günay, hükümet olarak geçmişte haklı ve haksız şekilde Türkiye'den koparılmış insanları tüm samimiyetleriyle geri çağırdıklarını ifade ederek, bu kapsamda daha önce uzun bir görüşme yaptığı Şivan Perver'in yakın gelecekte Türkiye'ye gelip güzel bir konser verebileceğini belirtti.
''Soğuk savaş yıllarının acımasızlığıyla Nazım Hikmet yurtdışına savrulmuştu ve büyük bir vatan özlemiyle ölüp gitmişti'' diyen Günay, şöyle devam etti:
''Bizden önceki hükümetler, bu Türk dilinin büyük şairine kağıt üzerinde bile onun manevi olarak rahatlamasını sağlayacak yurttaşlığı geri vermekte maalesef başarısız olmuşlardı. Biz bunu Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın uyarısıyla bir hafta içinde hallettik. Yılmaz Güney'in ya da Ahmet Kaya'nın eğer aileleri isterlerse mezarlarını Türkiye'ye getirebileceğimizi söyledik. Yani biz Türkiye'de Mehmet Akif'i, Necip Fazıl'ı, Nazım Hikmet'i, Tevfik Fikret'i birbirinden ayırmadan, kültürümüze farklı kulvarlarda hizmet etmiş herkesi yeniden başımıza taç yapmaya çalışıyoruz. O yüzden dünyada bugün tanınmışlık sağlayan bazı arkadaşlarımız doğdukları topraklara karşı böyle bir kopuş sevdasına kapılmışlarsa bir an önce bu sevdadan ve bu öfkeden vazgeçmelerini temenni ederim. Hiçbir sanatçı arkadaşımızı, onlar bizi ne kadar incitirlerse incitsinler biz incitmemeye özen göstereceğiz. Biliyorsunuz 'incinsen de incitme' diye çok önemli bir düsturumuz var.''
Günay, İstanbul'un tarihi siluetinin korunmasıyla ilgili bir soruya da ''İstanbul sadece bir döneme, bir gruba, şu anda üzerine yaşayanlara ait değil. Binlerce yıl önce de vardı, bizden sonra da var olmaya devam edecek. Ben istiyorum ki İstanbul'u İstanbul yapan bütün özellikler olabileceği kadar korunsun. Elbette zaman değişince hükümler değişiyor, yapılar değişiyor, bazı görüntüler değişiyor ama İstanbul'u İstanbul yapan özellikler hepimizi aşan değerlerdir, onlar korunsun. Bu biraz uzun bir tartışma, biraz derinleşti. Ben bu tartışmaya fazlaca taraf oldum. İsterseniz bu tartışmayı Belçika'ya kadar taşımış olmayayım'' diye yanıt verdi.