Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Cahil çemişler

Atatürk'ün İstanbul'a geldikçe niçin padişah sarayında kaldığını ve hatta niçin orada öldüğünü sormuştum... Yakışıyor muydu?
Küfürleri de yemiştim tabii.
İstanbul'da şanına layık otel yokmuş da bu nedenle orada kalırmış.
"Yapsaydınız, niçin yapmadınız?" dediğim zaman cevap da alamamıştım.
Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'nda kalıyordu... Florya'da yaptırdığı köşk, yazlıktı... Yalova gözden düşmüştü... (Fakat bunlar da kesmeyince kendisine bir gemi aramışlar, güvertesine yüz sürülecek Savarona'yı bulmuşlardı ya.)
Haaa, demek ki devlette bir "süreklilik" vardı! Devlet başkanları arasında da!
Peki, TBMM, bir padişahı anabilir miydi?
Anmıyor, "bilimsel sempozyum" düzenliyordu ama bunu anma şeklinde pazarlamaktan utanmadılar. Sempozyum 17 Kasım'da değil 18 Kasım'da düzenleniyordu ama bunu "Vahdettin'in kaçma tarihi" şeklinde çarpıtmaktan da utanmadılar. Sempozyum bir Abdülmecid sempozyumu değil, bir Abdülmecid "dönemi" sempozyumuydu ama bunu da bulanık bıraktılar.
Karar vermişlerdi bir kere, yolda yürürken ayakları taşa takılsa iktidardan bileceklerdi.
Bu eşeklik politikası, son anketlere göre iktidar partisinin oylarını yüzde 55'e çıkarmış, kendi tuttukları partinin oylarını da yüzde 19'a düşürmüştü ama zarar yoktu...
Çünkü ellerinden başka bir şey gelmiyordu.
Çemişlik paçalardan akınca, suçu bula bula Abdülmecid'de buldular. "Alafranga" padişahta.
Tuhaf şey, İslamcılar anmak için seçe seçe kendilerine en aykırı adamı, tahta çıkar çıkmaz Tanzimat Fermanı'nı okutan "yenilikçi ve ilerici padişahı" seçmişlerdi! Yok yok, böyle olamazdı... Bunlar "çaktırmadan" Vahdettin'i anıyor olmalıydılar.
Peki, Vahdettin'i niçin "kaçtığı gün" anıyorlardı da (gün tutmuyordu, üstelik bu bir anma töreni de değildi ama o kadarcık kusur kadı kızında bile bulunurdu), doğduğu gün ya da tahta çıktığı gün anmıyorlardı acaba?
Öyle ya, kaçtığı günün asıl Kemalistler için bir bayram günü sayılması gerekmez miydi? Delirmiş miydi bu gericiler?
(Kemalistler arasında Vahdettin'in tahta çıktığı tarihi Google'a bakmadan bilene bir sıkımlık diş macunu hediye edeceğim.)
Bunları düşünmüyorlar, kafayı "kâğıda" takıyorlardı. Meclis Atatürk'ü fotokopiyle anmış, Abdülmecid'i kaymak kâğıtlı broşürle. (Sonra, fotokopinin bir duyuru, bir bilgi notu olduğu ortaya çıktı.)
Meclis... Bazı başkaları da, o meclisin "pısırık Osmanlı Meclis- i Mebusanı'na karşı çıkmak için" kurulduğunu sanıyorlardı.
Pısırık dedikleri meclis savaştan hemen sonra bir komisyon kurmuş, onların hiç hoşuna gitmeyecek bir "Ermeni kırımı soruşturması" açmıştı (bunu bilemezlerdi canım)... Acaba bundan kıl kapmış olabilirler miydi? (Bilselerdi evet.)
Pısırık dedikleri meclis, İngiliz işgal kuvvetleri tarafından basılmış ve dağıtılmıştı.
Pısırık dedikleri meclisin birçok üyesi, ayrıca seçilmelerine gerek duyulmadan, Ankara meclisinin "doğal üyesi" kabul edilmişlerdi.
Pısırık dedikleri meclis, dağıtılıp kapatılmadan hemen önce Misak-ı Milli'yi kabul ve ilan etmiş, Ankara'da toplanan yeni şekline de bunu onaylamak kalmıştı.
Bu adamlar ilkokul bilgisine bile sahip değildiler.
Buyurdukları gibi onlarla uğraşarak "kendime yazık etmek" benim için hem görev, hem zevk, hem de şereftir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA