Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Siz onlara bakmayın, mahcubiyeti elden bırakmayın!

Mahcubiyetle adalet birbirinden ayrı tutulamaz.
Bu ikiliden biri unutulmaya terk edildi mi, diğeri de yavaş yavaş sararıp solar.
Birbirimizi sürekli utanmaya davet edişimiz; hani belki ardından adalet duygusu sökün eder diyedir.
Ama nerde! Ara ki bulasın!
Mesela Yılmaz Özdil'in siyasal duruşunu destekleyenler onun malum sözlerinin içerdiği nefret suçundan utanır mı?
Özdil utanmaz, o ayrı!
Çünkü daha önce de Roboski'de ölenler için "katır" benzetmesi yapmıştı.
Ahmet Türk'e atılan yumruk için "hak etti" anlamına gelen laflar etmişti.
Ancak onun sağlam okurları bir an düşünüp diyebilir ki, "ben Özdil okuruyum, siyasi görüşlerine katılıyorum ama bu kaza o işçilere müstahaktı deyişini kabullenemem!"
Diyebilmeliler.
Ne var ki, demeyecekler, diyemeyecekler.
Çünkü bu herkesin sipere girdiği şiddetli nefret atmosferinde utanma duygusunun soluk alması imkânsız.
Adalete gelince, kendine adil, başkasına zalim olmanın hesabındakiler ne çok, görüyoruz.

***

Biri de kalkmış, Yılmaz Özdil'i hiç utanıp sıkılmadan Hrant Dink'e benzetmiş.
Neden? Özdil de tıpkı Dink gibi yanlış anlaşılmışmış!
Belli ki, bunu yazanın hiç utanması kalmamış!
Çünkü Hrant Dink'in öldürülmesine yol açan "yanlış anlama"ların yaratıcılarının Özdil'in gazetesi ve yazarları olduğunu iyi biliyor.
Daha böyle ne çok örnek var.
Daha düne kadar "Suriyeli mülteciler evine dönsün" naraları atanlar, Esad'ın Suriye halkının üzerine attığı varil bombalarını alkışlayanlar şimdi dünyayı Soma'da Suriyeli işçilerin üzerine beton döküldüğü yalanıyla kandırmaya çalışıyorlar.
Bu söylentiyi çıkarırken de, Afganlı çocuğunun fotoğrafını Somalı madenci çocuk olarak sosyal medyaya koyarken de gayet bilinçliler.
Ne utancı, ne mahcubiyeti! Bu duygular yanlarından bile geçmiyor.
***

Ama işte tam da bu anlattıklarım yüzünden...
Bu çakallarla aynı dünyayı paylaşmak istemeyen kim varsa, benzer eylemlerden özenle kaçınmalı.
Utancı unutanlara inat utanmayı bilmeli.
Bir hata işlediyse, hekim raporlarından önce mahcubiyetini dile getirmeli.
Haklılığını bayrak yapmak yerine, yanlışını kulağına küpe yapmayı seçmeli.
Anlamışsınızdır, sözüm iki yıldır merkez medya ve seküler seçkincilerin nefret saldırısına maruz kalanlara...
Zor, biliyorum.
"Taş olsa, çatlar" diyeceksiniz.
Geçmişte bu türden baskılara göğüs geremeyip sık sık asabı bozulmuş ve verdiği tepkilerin yanlışlığını sonra yaşayarak görmüş biri olarak söylüyorum...
Dayanın! Sakin kalmaya çalışın!
Ve o güzel duyguyu; mahcubiyeti elden bırakmayın!
O zaman adalet duygusu da dimdik yanınızda kalıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA