Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Batı olmasaydı kimi her şeyden sorumlu tutardık acaba?

Ahmedinecad'ın kazandığı Cumhurbaşkanlığı seçimi ertesinde Musavi taraftarlarının yaptığı protesto gösterilerini, İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü "Batılı güçlerin ve Batı medyasının İran'ı bölmeye dönük planlarının parçası" olarak sunmuş.
Sözcü Hasan Kaşgavi "Bunlar anarşiyi ve vandalizmi körüklüyor" demiş.
Sözcünün söylediklerini dinlerken Batı'ya dönük bu suçlamaların herhangi bir Ortadoğu ülkesinde seslendirilmesi durumunda da, farklı kamuoyları tarafından yadırganmayacağını düşündüm.
Ne yazık ki bu ülkelere zaman zaman Türkiye de fazlaca benzemekte.
Bu toplumlar kendi yarattıkları ve çözüm üretemedikleri sorunlarına suçlu ararken genellikle ya emperyalizmi ya da siyonizmi gündemde tutmazlar mı?
Bir de "Fobiler" vardır bu toplumların gündeminde.
Örneğin "Bölünme fobisi" hemen her zaman gündemdedir.
Biz Türkiye'de de bu fobinin siyasetimize ve düşünce hayatımıza ağırlığını sık sık koyduğunu görmüyor muyuz?
Oysa 1923'ten yani Cumhuriyetimizin kurulduğu yıldan bu yana sade Ortadoğu'da değil Avrupa'da da haritası değişmeyen sınırlarını ve bütünlüğünü korumayı başaran sayılı ülkelerden biriyiz.
Mesela Almanya'nın haritası 1920'den beri birkaç kez değişti, bu ülke ikiye bölündü, toprakları işgal edildi... Aynı ulusun insanları 1945-90 arasında farklı ve düşman ideolojiler tarafından şartlandırıldı.

Hangi Batı

Ama bugün hiçbir Alman siyasetçi kalkıp "Bizi bölmek istiyorlar" diyerek toplumda kendine taraftar bulmaya çalışmıyor.
Aslında İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün suçladığı "Batı" da göreceli bir coğrafyayı ifade etmiyor mu? Örneğin toprakları işgal edilen, vatandaşları kitlesel infazlara hedef kılınan Çin için tehdit Batı'dan değil Doğu'dan yani Japonya'dan gelmiştir 20'nci yüzyılda.
Aynı şekilde Polonya, Macaristan veya şimdiki Ukrayna için tehdit Batı'da değil, Doğu'daki Rusya'dadır.
İran'ın geçmişine bakarsak.
Evet... Yeni Başkan Obama'nın da itiraf ettiği gibi Amerika (veya CIA) 1950'lerde Başbakan Musaddık'ı devirerek, İran'da demokrasinin yolunu kesmiştir.
Ama bu dönemden sonra da İran'ı yine İranlılar yönetmemiş midir?
İran Şahı'nın despotik yönetiminde veya Humeyni'nin totaliter sisteminde, İran petrollerinin geliri ile yoksul kitleler refaha mı kavuşmuştur?
Bu petrol Norveç'te, İskoçya'da, Teksas'ta çıktığı zaman neden kitlesel refahın kaynağı olur da, Ortadoğu ülkelerinde petrol gelirleri ile diktatörler ve teokratik rejimler fonlanırken, paranın çoğu silah alımlarına gider?

Türkiye farklı olmalı

Aslında Türkiye bu kısır döngünün dışında bulunması gereken bir ülke.
Ne petrolümüz ne de başka bir doğal zenginliğimiz bizi emeksiz kazançlara sahip kılıyor.
Ama bölge komşularımızın hepsinden daha gelişmiş, kendi kadrolarımızı oluşturmuş, demokrasiyi, laikliği ve hukukun üstünlüğünü temel değerler olarak kabul etmişiz.
Ayrıca "Batı" her ne ise, bunun bütün kurumlarında ya üyeyiz, ya kurucu üyeyiz, ya da aday üyeyiz.
Ama yine de bazılarımız kendi başarısızlıklarımızın sorumluluğunu Batı'ya yüklemekten hoşlanır.
Sanki 1980'lere gelirken Demirel'le Ecevit'i her konuda uzlaşmasızlığa ve kavgaya sürükleyenler Batılılarmış gibi, 1980'in 12 Eylül askeri müdahalesinin tüm sorumluluğunu da Batı'ya yüklemez mi bazıları?
Veya "Kürt realitesi" hiç yoktu da bunu Batı mı getirip Türkiye coğrafyasına yerleştirdi ve sonra da bu realiteyi bizim görmemizi 1923'ten bugüne kadar Batı mı engelledi?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA