Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Türkiye gibi küçük bir ülkeyi yönetmek çok mu zor sanki?

Türkiye Cumhuriyeti uzak bir yıldızda tek başına var olan bir devlet değil ki. Dünyada olup bitenler de bizi etkiliyor, biz de dünyalıları etkiliyoruz.
Düşünün ki Güneydoğu sınırımızın bitişiğinde devlet benzeri bir Kürt Bölgesi var.
"Özerklik"ten öteye bir yapılanma bu.
Bunu dünya da görecek, kendi siyasi partilerine sahip olan Türkiye Kürtleri de görecek.
Barzani'nin Beyaz Saray'da Devlet Başkanı protokolü ile ağırlandığını da televizyon haberlerinde izleyeceksiniz.
Sonra da "Böyle şeylerin konuşulması bizim anlayışımıza sığmaz" benzeri söylemlerle, olayı görmezden gelmeye çalışacaksınız.
Ya da "Amerika bize de Irak modelini mi zorluyor" benzeri kuşkularla uykularınızı kaçıracaksınız.
Kaçınılmaz gelişmelerin önüne geçip herkesten önce alternatif çözümler üretmek yerine, geçmişteki gibi olayları gecikerek anlamaya çalışacaksınız.

Dünyanın merkeziyiz sanki...

Olayın "Kürt realitesini kabul etmek"ten öteye bir boyuta ulaştığını görmezden geleceksiniz.
Böyle bir noktada bile, partilerin rakiplerinin kalesine ve derin devletin de demokrasinin kalesine gol atmak anlayışındaki siyasi çizgi sürdürülecek.
Ama biz böyleyiz işte.
Dünyanın merkezi Türkiye'dir.
Türkiye'de rejimin "Tartışılmaz" olarak belirlediği konular, dünyada ağızlara sakız olsalar da, bunlar Türkiye'de tartışılamaz.
Zaten dünyada yönetilmesi en zor ülke Türkiye'dir.
1980'lerde anlatılan bir fıkra vardı.

Evren ile Deng Şiao Ping

Dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Çin seyahatinde zamanın Çin lideri Deng Şiao Ping'e "Türkiye'nin büyük sorunları var... Mesela nüfusumuz çok hızlı artıyor" diye dert yanmış.
Milyarı aşkın nüfusa sahip Çin'in güçlü adamı Deng, bu yakınma üzerine Evren'e "Türkiye'nin nüfusu ne kadar" diye sormuş... Evren'den " Nüfusumuz 60 milyonu aşıyor" cevabını alınca da gülmüş,
-Böyle küçük bir ülkeyi yönetmek çok kolay olmalı... Herhalde bütün Türkler birbirlerini isimleri ile biliyorlardır, demiş.
Konumuza dönersek.
Aslında "Kürt realitesi"ni gecikerek kabul etmekten ve "Güncel realite"yi de görmezden gelmekten öteye bir sorunumuz var.

Sadece isimlerini biliyorlar

Daha demokratik ve daha özgürlükçü bir Anayasa değişikliği konusuna bile sanki "Kürt realitesi"ne yaklaştığımızdan farklı mı bakabiliyoruz?
Bu değişikliğin referanduma gidilmeden TBMM'de kabul edilmesi gerekmez miydi?
Evet...
Bütün siyasi liderler birbirlerini isimleri ile biliyorlar ama hiçbir konuda uzlaşamıyorlar.
Özellikle bazı siyasi kesimler için "Değişim", Anayasa değişiklikleri ile değil de ancak ayıplı kasetlerle gerçekleşebilecek bir şey gibi görülmüyor mu?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA