Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKUR TEMSİLCİSİ OKUR TEMSİLCİSİ - YAVUZ BAYDAR

Ters köşeye yatmak

CMK değişikliğinin yürürlüğe girmesiyle yargı etrafında kopan fırtınanın bir sorumlusu da medya. Yıllar önce reformlar hız kazanırken kutuplaşma yerine habercilik dört dörtlük olsaydı belki toplum daha önceden uyarılacaktı. Şimdi ise özeleştiri yapan çok az

Gazetecilik açısından en zor alanlardan biri yargı ve hukuk. Bir yanda medyanın "halk bu konuya yabancı, sıkılıyor" saplantısı var, öte yanda da ülkenin yıllarına damgasını vurmuş "hukuk devleti" eksiklikleri. Bir yanda ömrü 30 yıla vardığı halde bitmeyen davalar var, el konan özgürlükler var; öte yanda ise bu sorunun önde gelen simgeleri olarak Başbakan ve bakanların düzmece davalar sonucu asıldığı, mevcut Başbakan'ın bile şiir okudu diye hapis yattığı gerçeği.
Bu köşede yıllardır SABAH'ın pratiği özelinde gazeteciliğimizin müzmin, köklü sorunlarına ışık tutmaya çabalarken, meclisten geçen reform adımlarının önyargı ve ideolojik sapmalar olmadan, meslek ruhuna uygun bir gazetecilikle artıları ve eksileriyle haber yapılması ve böylece iktidarına muhalefetine sivil toplumuna doğru bilgi aktarılmasının önemi vurgulandı.
Çünkü, beğenilsin beğenilmesin, reform ve değişim süreçlerinin "şakası" yoktu. Gazetecinin yapması gereken, bir kampın yanından körlemesine bağırıp çağırıp partizanlaşmak değil, olguları ve süreçleri sıkı takibe almaktı. İlle taraf olmak gerekiyorsa, bunların en temel demokratikleşme normlarına uygun olup olmadığı üzerinden, hak ve özgürlük kriterlerine uyum ölçüleri üzerinden taraf olmaktı.
Yanlış veya eksik gazetecilik duvara çarpar. Çünkü gerçeklerin inatçı olup bir gün karşımıza çıkma gibi bir huyu var. Zihinsel çürüme, misyon gazeteciliği ve toplum dışı çıkarların peşine takılınırsa, gazetenin esas malzemesinin habercilik olduğu unutulursa geçen haftaki gibi savrulmalar daha çok yaşanır.
CMK'nun bazı maddelerindeki değişikliklerin yürürlüğe girmesiyle adli infaz sisteminde çarpıcı değişikliklerin yaşanacağı yılbaşına tabir caizse tam "beş dakika kala" bu nedenle ortaya çıktı. Yıllar boyu süren ve çoğu yüksek yargıya takılmış yasadışı örgüt ve cinayet davalarından tutuklu kalmış kişilerin tahliye edilmesi, aynı zamanda Yargıtay'ın CMK değişikliklerini "tutukluluk süresi 10 yıla kadar uzayabilir" diye yorumlaması ile medyadan şaşkın feryatlar yükseldi.
Doğaldı. Çünkü üç yıldır sayfalarını "Silivri tutsakları" mealinde bir söylence üretimine ayırıp, geri kalan hukuk sorunlarını görmezden gelen bir kısım sözde "merkez medya", Ergenekon tutukluları için -haklı veya haksız- "serbest kalmalılar" kampanyası yaparken, tahliye edilen Hizbullah örgütü mensubu ve cinayet zanlısı sanıklarla ilgili "bunlar nasıl serbest bırakılır" yayıncılığına geçti.
Böylece problemli medyamızda yıllardır büyüyerek süren çifte standartlı meslek icraatı bir kez daha deşifre oldu, okurların yüzüne haksız bir tokat gibi çarptı.
İlgili yasa değişiklikleri 2004 sonunda mecliste oylanırken muhalefet de, barolar gibi meslek kuruluşları da görevini yapmamıştı. Ama asıl bizi ilgilendiren tarafı, medyanın 2004'ten bu yana süren CMK ve yargı reformu süreçlerinde olan ve olmayanları -ileri adım ve frenleme noktalarını- büyük ölçüde atlayarak kamu adına bağımsız gözlemci ve uyarıcı işlevini ıskalamasıydı. Maddeler probleme gebeydi, Hizbullah gibi önemli davalar on yıl geçmesine rağmen hala bitmemişti, ama toplum bunlardan haberdar olmamıştı.
Bunun farkında olanlar var. İki-üç meslektaşım dürüstçe "atladık" diye itiraf ettiler. Ama geri kalan, sorumlu pozisyonda olanlar pek oralı değil. Medyamızda pek yaygın olan "dün dündür, bugünse bugün" anlayışı kaldığı yerden devam etmekte.
Günümüz Türkiye'sinde gazeteci orman yerine ağaca bakmakta.
Bir kesime göre, eğer Ergenekon ve Balyoz gibi davalar boşa çıkarılırsa hukuk selamete erecek. Bu kasıt ve inat mesleğin nasıl zehirlendiğinin kanıtı.Oysa tablo belli:
Türkiye'deki değişim süreci, statik kalmış yargının işyükünü kaldıramadığını, bir "zihniyet esareti", "ehliyet" ve kalifiye personel sorunu yaşadığını açıkça ortaya koymakta.
Sağda solda ortaya çıkan sarsıcı sorunlar sebep değil, sonuç.
Kısacası, CMK olayı siyasetin bütünü için "işini toplum çıkarlarına uygun yap" uyarısı ise, dürüst gazetecilik için de yeni bir "kalk borusu"dur.

Suçlu ilan etmek
"
Yargı kararı kesinleşmedikçe, bir sanık suçlu ilan edilmemelidir. Haberlerde ve yorumlarda suçluymuş gibi değerlendirmeler yapılmamalıdır."
Bu ülkedeki gazeteci çoğunluğunun altına "doğru buluyorum" diye imza attığı Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nde böyle söyleniyor.
Ama pek kimsenin umurunda değil.
Medyada siyasi meşrebe göre yargılama had safhada.
Kimine göre, mesela Ergenekon ve Balyoz sanıkları "masum".
Kimine göre, Hizbullah, PKK ve KCK gibi örgüt davası sanıkları "suçlu".
Örnek arayanlar geçen hafta CMK uyarınca yapılan tahliye haberlerine şöyle bir göz atsınlar.
Öyle bir habercilik ki bu, sanki bir af ilan edildi ve cezaevlerinden bin kişilik bir "hüküm giymiş katil sürüsü" sokaklara boşaldı.
Oysa bu kişilerin tümü, davaları henüz yüksek yargıda sonuçlanmadan, CMK gereği serbest bırakıldılar. Yani hala "sanık" lar.
Peki, medyamızda seçmeli olarak kullanılan "masumiyet karinesi"ne uyuldu mu? Ne gezer.
Peki, SABAH acaba altını çizdiğim kurala riayetkâr oldu mu?
Yapılan araştırmaya göre büyük ölçüde evet. Tek istisna 5 Ocak tarihli Hizbullahçılar Artık Aramızda başlıklı haberde var.
İç sayfada verilen haberin spotunda "Konca Kuriş ve Mehmet Sincar'ın katilleri" denmiş. Bu "peşin hüküm" içeren bir niteleme.
Dikkatli, özenli habercilik fark yaratır, devam…

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA