Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

Avrasyalılar ve biz Türkler

Sevgili ülkemde tüm sanatsal bakışlar Altın Koza'ya yoğunlaşmış ve de tüm meslektaşlarım orada toplanmışken, bendeniz hayli uzaklarda, Kazakistan'ın eski başkenti ve şimdiki kültür merkezi Almaty'de (eski Alma Ata) Eurasia- Avrasya filmleri festivalini izledim. Ve sanıyorum çok da kazançlı çıktım.
Çünkü bize çok yakın, ayni zamanda çok uzak bir dünya bu... Kabaca eski Sovyet cumhuriyetleri diye bilinen ve komünizmin çöküşüyle birlikte önce bağımsızlıklarını kazanan, sonra da ekonomik, toplumsal ve kültürel açıdan ayakta kalmaya, giderek kimliklerini bulmaya çalışan bu ülkeler, Azerbaycan'dan Özbekistan'a, Türkmenistan'dan Kırgızistan'a, Kazakistan'dan Tacikistan'a, bize ummadığımız kadar yakınlar. Ve her açıdan gözlerini bize çevirmiş, ilgimizi bekliyorlar. Bu ilgiyi gösterirsek, iki taraf da kazanacak.
Sinema açısından heyecan verici filmler izledik. Ve bunları ülkemizde çok az görebildiğimize üzüldük. Bir zamanlar Antalya festivali bir Avrasya sineması bölümüne yer verir, İstanbul festivali ise bu sinemanın buluşma noktası olmaya çabalardı. Ne oldu?
Sonuçlarını dün verdiğim festivalde bizim filmimiz Gelecek Uzun Sürer en iyi yönetmen ödülünü alırken, jüri bu yıl En İyi Film ödülünü vermedi. Oysa çok güzel filmler vardı (Ekim ayının SİNEMA'sında söz edeceğim). Kazak filmi Öğrenci, Rus filmi Konvoy, Kırgız filmi Prenses Nazik, Tacik filmi Presumed Consent (bu bir hukuk deyimi, ben tam olarak çeviremedim), Ukrayna filmi Bir Yazar Taslağının Öyküleri. Hepsi önemli şeyleri baştan çıkarıcı bir üslupla veren filmler...
Ama galiba asıl önemli olan, bu halkları ve ülkeleri sinema yoluyla tanımak. Ve yalnız hayata değil, birbirlerine nasıl baktıklarını da gözlemlemek... Örneğin birinde şöyle deniyor: "Bir Türkmen'le bir Kazak'ın ancak Rusça konuşarak anlaşabilmesi acı değil mi?" Evet, ayrılıktan bunca yıl sonra, hemen hepsinde Türk kültüründen derin izler ve dillerinde bize borçlu oldukları çok şey bulunan tüm bu halklar, ancak Rusça'yla anlaşabiliyor. Demek ki Rusya'yla kültürel ve duygusal bağlar hâlâ sürüyor. Acaba bizim bunda hiç mi suçumuz yok?
Ya da çok ilginç Tacik filmi Presumed Consent'te Azeri doktor Emin, ihtisasını yaptığı bir Moskova hastanesinde, bıçkın bir polisin ölesiye dövüp bıraktığı bir Tacik gencinin hayatını kurtarmak için umutsuzca savaşım verirken, yüreğiniz kimin için çarpıyor? Bu ve benzeri çok sorun karşınıza geliyor bu filmlerde... Ve bizi bu halklara yaklaştırıyor.
Eski Sovyet döneminden kalma kimi şeyler de, gümrük ve pasaporttaki hantallıktan organizasyonlardaki beceriksizliğe, her şeye sinmiş o kolay değiştirilemez bürokrasi ve bir yaşam pratiği eksikliği. Tüm bunlara karşın, Kazakistan günlerim çok zevkli geçti. Ve sayısız dost edindim: konsolos Sadin Ayyıldız'dan kültür ataşemiz Nilgün Kılıçarslan'a, orada dev yatırımlar yaptığı halde sinema tutkusu nedeniyle film yapmaya da sıvanan Taha Altaylı ve ortağı Ataner Demirel'den Kazak sinema insanlarına...
Türk sineması için düzenlenen bir panelde ise neredeyse tek başıma konuşmak zorunda kaldım, ama sanırım iyi idare ettim!.. Konuşmanın sonunda gelen soruların çoğu, orada da çok popüler olan Türk dizileri üzerineydi. Bu bile elbette dizilerimizin başarısı kadar, ora halklarının bizim kültür ve tarihimize karşı ilgilerinin işareti değil miydi?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA