Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SÖZÜN ÖZÜ ÜNAL ERSÖZLÜ (EGE)

Şehir ve sinema

Işıl Özgentürk, eski bir dostumuz; çok güzel zamanlarda, bir dönem yine Sabah Grubu bünyesinde yayımlanan Ateş Gazetesi'nin; ilk gününden kapanışına kadar (6 yıl), karşılıklı sayfalarda 'köşe yazarlığı' komşuluğu yapmışlığımız bile vardır. Bu pazar gününün güzelliğini, iyi bir insandan söz ederek taçlandıralım öyleyse.
Sevgili Işıl'ın, hangi özelliğinden başlamalıyım!
Yazarlığından mı, çocuk edebiyatında ürettiği yapıtlarından mı, röportajlarından mı dem vursak; yoksa köşe yazarlığından, sinemacılığından mı? İnsanlığın 'sanat ve yazı dağına' tırmanırken; birbirine yakın ama temelde farklı alanlarda ürünler vermiş, iyi bir sanatçı Işıl Özgentürk; hayata 'yazı ve sinema' arasından bakıyor.
İzlenimlerini, kitaplarını, köşe yazarlığını, uzun yıllar hep senaryo yazarlığıyla taçlandırmış; film yönetmenliğiyle de süslemeyi başarmış, özel bir isim. Yazıp yönettiği, 'Seni Seviyorum Rosa'dan (1992- İstanbul Film Festivali ödüllü), senaryosunu kaleme aldığı 'Yılanı Öldürseler'e kadar; Türk sinemasında iz bırakan isimlerden. İşte o yönetmen ve senarist Işıl Özgentürk, tam 8 yıldır farklı bir deneyim yaşıyor ve paylaşıyor. "Herkes Film Yapabilir" sloganıyla yola çıktı ve İstanbul'da 'Işıl Özgentürk Film Atölyesi'ni kurdu. Sevgili Işıl, sinemaya ilgi duyan herkese, film yapmayı öğretiyor, onlarla kısa filmler üretip, sinema ve hayatla paylaşıyor.
Zaten beni bu yazıyı yazmaya kışkırtan da, Işıl'ın bu serüveninden yansıyan, sevenleriyle, aslında çoktandır buluşmuş bir proje. Geçtiğimiz günlerde, postadan sevgili Işıl'ın imzasıyla bir 'DVD' çıkınca, ardından izleyip de sarsılınca, yazıp paylaşmayı istedim.
Aylar önce İstanbul 2010 kapsamında çekilecek olan "Dürbünümde 1001 İstanbul" filmiyle ilgili haberleri okumuştum. Ama yeni izleyebildim. Tam 10 kısa filmden oluşan, 90 dakikalık bir film bu; Işıl Özgentürk'ün koordinatörlüğünde, Işıl'ın kurduğu film atölyesi bünyesinde hazırlanmış. Film "İstanbul 2010 Kültür Başkenti" kapsamında, İstanbul'da kültür merkezlerinde ve kahvehanelerde gösteriliyormuş.
Filmlerin odağında, İstanbul'un gündelik hayatı var. Elbette dev bir kentin gündelik hayatı, insanların gerçek hayatlarından kesitlerle, mekanların lirik anlatım diliyle birleşmiş. Ortaya yine 'usta işi', güzel, dokunaklı hikayelerin yansıdığı, İstanbul'un 10 farklı yüzünü yansıtan, iyi bir sinema örneği çıkmış. Üstelik 10 ayrı filmin hissettirdikleri, rengi, sözleri birbirinden çok ayrı; ama yeterince tarif edemediğim, kente ait bir duygusu var ki hepsinde bu 'ortak'. Çok dokunaklı, buruk filmler var, Işıl'ın atölyesinin yönetimindeki dürbünde.
Yıllardır birbirini göremeyen iki kardeş mesela.
Kardeşlerden biri İstanbul'da yaşayıp, köye para gönderiyor, öteki köyden gelmiş, askere gidecek, İstanbul'da kısa bir süre kalıyor, buluşuyorlar, sohbet ediyorlar. Sohbette 'İstanbul'daki ağabeyin köyde bıraktığı sevgilisinden', 'köy hayatından' söz ediyorlar. Sonra kardeşin biri askere gidiyor. Ve izleyenler, İstanbul'da yaşayan büyük ağabeyin, kentin o büyük çarklarında ezilmiş, bir seks işçisi olduğunu öğreniyor, içi acıyarak...
Göç kentinin buruk manzaralarından, trajik bir kare işte...
Sonra bir uçurtma mesela! Tam da Sarıyer sırtlarında. Tam da dolunay çıkarken uçuveriyor; iki küçük çocuk, iki yaramaz; çamaşır iplerini, tişörtleri, annelerinin elbiselerini birbirine birleştirmiş, uçurtmalarını aya ulaştırmaya çalışıyorlar. Uçurtma inatçı ama çocuklar da inatçı; ayın çevresinde dönüp duruyorlar. Arkada muhteşem bir İstanbul manzarası. Bir şekilde uçurtma, ayın yüzüyle çakışıyor. Sanki ayı yüzünden öper gibi. Ekranda minnacık bir İstanbul mucizesi. Sonra diğer filmler. Yer yer, şiirsel, lirik bir anlatım. Hepsi ilgi çekici. İstanbul'un kentle, kentlilerle, mekanlarla buluşan çarpıcı gündelik hayatı. Tam 'bir şehir sineması'. Şehirden, çocukluğa, acıya, aşka, sevince, güzelliğe, hüzne bir merhaba...
Işıl Özgentürk'ün İstanbul ile buluşmuş bu projesini çok önemsedim.
Umarım İzmir'deki kültür merkezlerinde de, izleme imkanı yaratılır.
Sinemanın yeni ufuklarını da kucaklayan bu proje, şehir ve sinema ilişkisine, yeni bir yorum getiriyor. Kent kültürünün yaygınlaşmasında, insanların yaşadıkları kentin gündelik hayatını, farklı yüzleriyle görerek tanımalarında, sinema sanatsal bir araç olmuş.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA