Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Sollayın Erdoğan'ı!

Sizi köpekbalığına benzetsem hakaret sayıp kızar mısınız? Yanlış yaparsınız. Onlar gezegenimizin en kıdemli ve "akıllı" canlılarındandır. Çağlar gelip geçtikçe yeni yeni ortamlara uyarak geliştiler. Kalıcılıklarının sırrı kendilerini gereken hızla değiştirebilmeleri oldu.
Okyanuslarda çok daha iri ve güçlü yaratıklar vardı. O başarıyı gösteremedikleri için tarihe karıştı hepsi.
Aynı akıbet totaliter toplum düzenlerinin de başına gelir. Kendilerine akvaryum gibi bir "uygun ortam" yaratmaya çalışır, onun içinde hiç değişmeyerek dünyaya kazık kakmaya bakarlar. Ama hiçbir toplum akvaryum değildir. Değişmeyince, gelişen dünyanın dalgalarıyla yıkıntı kaçınılmaz olur.
Düşünün. Sovyetler Birliği'ni tek başına Komünist Partisi yönetiyordu. Çin'de de tek egemen güç Komünist Partisi. Sovyetler çöktü, dağıldı. Çin de bir ara çöküntünün eşiğine geldi, sonra toparlandı. Şimdi dünya birinciliği için Amerika ile yarışmakta.
Nasıl oldu? Nedir aralarındaki fark?
Başlıca neden açık: Sovyetler zamanında değişemedi. Çin değişti, değişiyor.

***
Osmanlı İmparatorluğu da dünyadaki gelişmelere vaktinde ve yeterince ayak uyduramadı. Sömürgeleşerek büsbütün okka altına gitmekten büyük bir direnme ve kabuk değiştirme atılımıyla kurtulduk.
Ama cumhuriyetin asker vesayetine dayalı bürokrasi-üçkâğıtçı ortaklığı da kendi akvaryumunu yarattı. Zamanla değişemez, değişemediğimiz için de gelişemez olduk.
Yine düşünün lütfen. Gençliğimdeki savaş sırasında yerlerde sürünüşünü yüreğim sızlayarak gördüğüm Güney Kore niçin sıçrayıp fersah fersah önümüze geçebildi? Bugün neden onunla yarışır duruma gelebildik?
Söz konusu kemikleşmiş düzenimiz Özal hamlesiyle çatladı, dokuz yıl önceki Erdoğan atılımıyla kökten değiştirilmesine başlandı da ondan.
(Hayır efendim, "yalakalık" malakalık etmiyorum. Bir kere daha söyleyeyim: Şu yaşımda kimseden bir korkum da yok, beklentim de. Bu dediklerimi Özal parti kurmadan önce yazdım yıllarca. Arşivler açık.)
Şimdi yeni bir tartışma konusu içte ve dışta gitgide daha sıklıkla gündeme getirilmekte: Erdoğan'ın "Statüko oluşturmayacağız" demesi takiye mi? Kendi totaliter düzenini mi kuruyor?
Öyle bir olasılık varsa elbette tehlikedir; kesinlikle ve el birliğiyle karşı çıkmamız gerekir. Ama yok.
***
Nasıl mı bu kadar emin olabiliyorum? Onu da söyleyeyim bir kere daha. Üç somut nedenle:
Diktatörler ruhlarında buyurganlıktan başka duyguya yer bulunmayan, sığ, mukavvadan yapılmış gibi iki boyutlu adamlardır. İstanbul belediye başkanlığından tanıdığım ve sonraki çizgisini dikkatle izlediğim Erdoğan öyle değil. Seven, gülen, üzülen, acıyan ve -evet- kızan, üç boyutlu bir insan. (Ben de sık sık kızıyorum ama hiçbir türden zorbalığa yatkınlığım yok.)
Sonra, istese de ne Erdoğan, ne bir başkası totaliter düzen kurabilir bugünün Türkiye'sinde. Güç dengeleri elvermez. Kendi partisi bile karşı çıkar.
Üçüncüsü, o biçim düzen oluşturmanın tekniği vardır. Kişiyi ikonlaştırmadır ilk adım. Her yere heykeli dikilir. Resmi asılır oraya buraya. Pullara, paralara basılır. Adının verilmediği yer kalmaz. En önemlisi, onun şanına dokunulmazlık kazandırılır.
Öyle şeyler görüyor musunuz ortalıkta? Söz konusu kişi hakkında sabah akşam en kırıcı şeyler yazılıp çizilmiyor mu? Bugün bir vekil "Erdoğan'ı Koruma Yasası çıkaralım" diye öneri getirse, kendi arkadaşları alaya almazlar mı?
Bendeniz başbakanın ne avukatıyım, ne gözdesi. Görüşlerimin pek çoğunu paylaşmayacağına da eminim. Eleştirmek isteyenin o özgürlüğü olmalı elbette. Ama yalan yanlış nedenlerle, varsayımlarla, vehimlerle değil.
Buyurun, sollayın Erdoğan'ı. Hızlı değişimcilikte, yürekli atılımcılıkta, halka yakınlıkta, üçkâğıtçılığa direnmede, Batı haksızlığına dur demede.
Sollayın da, "Vay be, birden fazla lider çıkıyormuş bizim memleketten" diye sevinelim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA