Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Derinlik

Dinamik bir süreçten geçen bir toplumun bireyi olarak, o toplumla ilgili stratejik analizler yapmak, hızla akan ve debisi yüksek bir nehrin içinde seyrederken o nehrin yatağı, akış hızı, akış istikameti ve başka nehirlerle olan ilişkisi konusunda fikir yürütmeye benzer.
Hem incelediğiniz nehrin içinde siz de akmaktasınızdır, hem de bu akışın özelliklerini anlama ve bu özelliklere göre nehrin bütünü hakkında bir tasvir, açıklama, anlamlandırma ve yönlendirme çerçevesi oluşturma sorumluluğu taşımaktasınızdır.
Nehrin dışına çıkarak baktığınızda, sizinle birlikte akan zerreciklerin ruhuna ve kaderine yabancılaşarak ahlaki kayıtsızlık içindeki sıradan bir gözlemci durumuna düşersiniz.
Nehrin akıntısına kendinizi bırakarak sürüklendiğinizde ise ne var olan gerçekliği hakkıyla anlayabilirsiniz, ne de bu gerçeklikle ilgili kendi iradenizi oluşturarak tarihe ağırlık koyabilirsiniz.
Bu ikilem içinde nehrin ruhuna ve kaderine yabancılaşmak ahlaki sorumluluk alanını, nehrin akıntısına kapılmak ise bilimsel sorumluluk alanını daraltır.

Anlamak; zaman ve mekân derinliğine nüfuz etmek ve bu derinlik ile zihinsel imajlar arasında bir tür irtibat kurmakla başlar...

***
Kulakları çınlasın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun akademik kariyerinin başyapıtı olan "Stratejik Derinlik" tezi bu cümlelerle başlar.

***
Gerek "Ergenekon" ve "Balyoz" davalarıyla ortaya çıkan "Derin devlet", gerekse "17 Aralık komplosu" ile kıyıya vuran "Paralel devlet" yapıları bir gerçeği şamar gibi yüzümüze vurdu: Türkiye'nin bir başka derinliğe ihtiyacı var.
O derinliğin adı: "Demokratik derinlik".

***
Peki, demokratik derinliği nasıl tanımlayabiliriz ya da bu kavramın içini nasıl doldurabiliriz?
Bu konuda zengin bir literatür yok. Ancak, Avrupa Birliği'nin Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, yaklaşık üç yıl önce "Le Monde" gazetesinde yayınlanan bir açık mektubunda bu konuyu ele aldı.
Ashton'un açık mektubu, "Arap Baharı"nın tomurcuklandığı Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerine yönelikti. Şöyle diyordu:
"Demokrasi, halka yönetimi seçme hakkı vermek ve seçimleri düzenlemek ile özetlenemez. Bu, olsa olsa yüzeysel demokrasi olabilir. Daha önemlisi, demokrasi derinleştirilemezse, o yüzeysel demokrasiyi de ilk dalga alıp götürür."
Daha sonra "Derin demokrasi"nin veya "Demokrasinin derinleştirilmesi"nin koşullarını sıralıyordu:
Hukuk devletine saygı.
İfade özgürlüğü.
Bağımsız yargı.
Tarafsız yönetim.
Mülkiyet hakkına saygı.
Özgür sendikacılık.
Ve ekliyordu: Bir de tüm bu koşulları içselleştirmiş bir devlet. HHH Başbakan Erdoğan son olarak Brüksel ziyareti sırasında verdiği mesajlarda, demokrasimizin derinleştirilmesi amacıyla gereken tüm adımların atılacağını taahhüt ettiği için umutluyum.
Umutluyum, çünkü önümüzdeki günlerde açılacak demokratikleşme paketlerinin demokrasimizi derinleştirme yolunda çok önemli kazanımlar getireceğine inanıyorum...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA