Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖMER TAŞPINAR

ABD ile Suriye'de ortak çıkarlar

WASHINGTON

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un İstanbul temasları Suriye'deki dinamikler açısından ne ifade ediyor? Bu ziyaret bir kez daha ortaya koydu ki, Obama yönetimi henüz Suriye'deki direnişe askeri destek vermeye hazır değil. Uçuşa kapalı güvenli bölgelerin oluşturulması gibi seçenekler masada gözüküyor olsa da bu seçeneklerin teorik olarak masadan kalkıp sahaya yansıtılmasına daha çok var. Eğer son haftalarda Halep'te yaşananlar 1982'de Hama'da yaşanan katliam benzeri bir kıyım yaratsaydı belki şartlar farklı olurdu. Fakat bugün gelinen noktada durum ve dengeler farklı. 1982'de dünya Hama'da güçlü bir rejimin zayıf bir direnişi feci şekilde ezmesine tanık oldu. Hama dümdüz edildi ve 30 binden fazla insan öldürüldü. Bugün Halep ve Suriye genelinde yaşanan ise zayıflayan bir rejimin güçlenen bir direnişi tam olarak bastıramıyor oluşu. Şu anda kırsal Suriye'nin önemli bir bölümü bu güçlenmekte olan direnişin elinde. Zaman direnişin lehine işliyor.
Bu şartlar altında ABD askeri müdahale yerine "bekle gör" politikası izlemeyi tercih ediyor. Kozmetik olarak ciddi adımlar atılıyormuş gibi yapılıyor. Kozmetik diyorum zira eğer ABD Suriye konusunda gerçekten ciddi bir strateji izlemeye karar verseydi herhalde 5.5 milyon dolarlık insani yardım ve direnişçilere iletişim teçhizatı verilmesi dışında bazı alternatifleri gündeme getirirdi. Keza Ankara ile "operasyonel planlama" veya "askeri ve istihbarat çalışma grupları" gibi kavramlar şimdi kamuoyu ile sanki yeni bir stratejiye karar verilmiş gibi paylaşılıyor. Bu tür koordinasyon ve çalışmaların aylardır Türkiye ve ABD arasında devam ettiğini herhalde bilmeyen kalmamıştı.
Bugün gelinen aşamada gerek Ankara gerekse Washington'u en çok zorlayan konu direnişe nasıl yardım edileceği değil. Asıl mesele Esad rejimi düştükten sonra nasıl bir Suriye ile karşı karşıya kalınacağı. Ankara'nın kâbus senaryosu Suriye'de oluşacak bir Kürt devleti. ABD'nin temel korkusu ise radikal İslamcı bir Suriye'nin elinde olacak kimyasal ve biyolojik kitle imha silahları. Suriyeli direnişçilerin arasında El Kaide'ye yakın militanların zemin kazanıyor olması bu nedenle oldukça tedirgin ediyor ABD istihbaratını.
Bütün bunlar Ankara ve Washington Esad sonrası Suriye'de ortak çıkarlar paylaşmıyor anlamına gelmiyor tabii ki. ABD ve Türkiye en azından üç konuda ortak kaygılar paylaşıyor. Bunlardan birincisi Esad sonrası Suriye'de bugün yaşanandan çok daha kanlı bir iç savaş yaşanması ve ülkenin parçalanması riski. İkincisi Suriye'de İran ve Suudi Arabistan çatışması.
Esad sonrası Suriye'de en iyi ihtimalle Lübnan'dakine benzer hassas ve kırılgan bir denge oluşacak. Bu durum Lübnan'da olduğu gibi İran ve Suudi Arabistan arasında İsrail ve ABD'nin de taraf olduğu bir askeri çekişme ve çatışmaya sebebiyet verecek. Ama İsrail ve ABD açısından Lübnan'dan farklı olan Suriye'deki Müslüman Kardeşler ve daha da radikal Sünni oluşumlar.
Üçüncü ortak kaygı Suriye'de yaşanacak daha kanlı bir iç savaşın Irak ve Lübnan'daki Sünni-Şii çatışmasını alevlendirmesi. Sonuç olarak Ankara ve Washington'u Esad sonrasında Suriye'de bugün yaşananlardan çok daha zor bir dönem bekliyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA