Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Basın özgürlüğünün mahzurları..

"Basın hürriyetinden doğan mahzurların yegane izale vasıtası gene basın hürriyetidir" demiş, bu Cumhuriyeti kuran yüce Atatürk..
Ne dünya siyasi tarihinde, ne de basının yeryüzünde görüldüğü günden bu yana, bu derece açık, bu derece net ve bu derece "Demokrat" bir laf daha edilmemiştir. Edildiyse ben bilmiyorum. Bilen öğretsin.
"Basın özgürlüğünden şikâyetçiysen, basına daha fazla özgürlük vereceksin. Çare budur, çözüm budur" ne demek, bunun açıklamasını, hem de 10 Kasım gününde bile Atatürk'e "Faşist" deme özgürlüklerini kullanan sözde demokrat arkadaşlara sormak isterim.
"Demokrat Başbakanımız, bugüne dek kaç gazeteci hakkında dava açtı, bu davaların sonu ne oldu" diye bu sütunlarda resmen sormuştum, o zamanın Başbakanlık Basın Bürosunun başındaki Akif Beki'ye.. Çıt çıkmadı. Tekrar yazdım.. "Görevini yapmıyorsun. Bu iş için para alıyorsun oysa" diye.. Gene yanıt vermedi.
Şimdi ülkenin en demokrat gazetesi Radikal'de demokrat demokrat yazılar yazıyor.
Recep Tayyip Erdoğan, "Karizmatik liderler" ülkesi Türkiye'ye cuk oturan bir yıldız.
Bunu kimse inkâr edemez. Seçimi de, referandumu da tek başına kazandı.
Ama bir önemli eksiği var. Danışmanı yok. Ona yanlışlarını, hatalarını söyleyecek ehliyet ve cesarete sahip tek kişi yok etrafında..
Olsaydı "Sayın Başbakan, 'Mücadele etmeyeceğim, savaşacağım' sözünüz fazla oldu. Özgürlüklerle savaşılmaz. Kötüye kullanılsa bile savaşılmaz.. Günümüzde herkes bizi bölecek, ayıracak şeyleri arar, gerekirse, cımbızla ayıklayıp bulur ve kullanırken, üstelik yanlışlığı kabul edilmiş ve özür dilenmiş bir ifadeye karşı savaş ilan etme yerine, bu ülkenin günümüzde en çok ihtiyacı olan şeyi, 'Hoşgörü'yü sergileseydiniz, harika bir liderlik örneği verir, demokrasi tarihine geçerdiniz" derdi. Diyebilirdi.
Başbakanın kendisi de, yakın çalışma arkadaşları da, öfke içinde ağızlarından neler kaçırdılar?.
Her salı günü, Meclis'ten yapılan canlı yayınlarda ne hakaretlerin karşılıklı edildiğini bilmeyen, edilmeye devam da edileceğinden, hele seçim yaklaştıkça dozajın daha da artacağından şüphe eden var mı?
İşte geçen gün "Dilini kopartacağız" demediler mi, Başbakana.. Şekliyle bakarsan, alenen suç. Hem tehdit, hem de halkı şiddete teşvik suçu.. Hem de "İmam.. Cemaat" ülkesinde lafın nereye gidebileceği bilinirken..
Ne cevap verdi başbakan..
"Siz parti misiniz, kasap mı?."
Bundan güzel yanıt olur mu?. Orda kalmalı. Kalmalı ki, güzellikler yerleşsin.
Bir bakana üniversitede yumurta attılar. Bunca yıllık meslek hayatımda duyduğum en güzel yanıtı verdi.
"Bilseydim yanıma sucuk getirirdim. Sucuklu yumurta yapardık o keratalarla, beraber de yerdik.."
Ama ne yazık ki, o kadarla kalmadı.. Gençleri mahkemeye verdi.. Niye?.
Hani hoşgörü.. Nerde kaldı yanıtın zarafeti, mizahı, hoşgörüsü..
Bugün Türkiye dünya ifade özgürlüğü sıralamasında en alt sıralarda yer alıyor. Beş binden fazla gazeteci mahkemede.. Tutuklu kalmaları için tek, ama tek bir sebep olmadığı halde, adeta kesinleşmiş mahkûmlar gibi, iki yıla yakındır içerde olanlar var.
Başbakandan başlayarak hemen herkes, her gün yeni davalar açıyor.. Bu dava fırtınası içinde, hele de genç ve sahipsiz bir gazetecinin kendini özgür hissetmesi, düşündüklerini korkmadan kaleme alması mümkün mü?. Dava edildiği gün patronu kendisini kapıya koyarsa, hani avukat?. Mahkeme tazminata hükmederse, nerde para?.
Hadi o zaman gelsin oto sansür..
Bu dava bolluğunun ortaya çıkardığı sonuç budur.. Oto sansür.. Sansürlerin en kötüsü..
Savcılar, kendilerine yapılan başvuruları kabul ya da red kararı vermeden işin bu yanını düşünmek zorundalar, eğer bu ülkede demokrasiye ve onun temel şartı, ilk maddesi ifade özgürlüğüne "Yürekten" inanıyorlarsa..
Şimdi kimse bana "Bu kadarı da olmaz" demesin.. İfade özgürlüğünün ne kadarının olacağının, olabileceğinin örneğini vereyim mi?.
Bush, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı.. Yani Sovyetler'in çöküşünden sonra, sadece Amerika'nın değil, dünyanın tek lideri..
Bu fıkra o zaman bir Amerikan gazetesinde yayınlandı. Yayınlanmakla kalmadı. İki yıl sonra hazırlanan bir fıkra kitabına alındı ve dünyaya dağıldı. Kalıcı hale geldi yani. Kitap elimde ve okuyorum.. Ben aynen yazamıyorum. Biz o kadar özgür değiliz çünkü. Ama Amerikalı nokta, kısaltma falan yapmamış, aynen kullanmış sözcükleri..
Soru:
"Bir g.tün önünde sallanan şey nedir?."
Yanıt: "George C. Bush'un kravatı.."

***

Hâlâ, "Bu kadarı da olmaz" diyorsanız, başa dönün..
"Basın hürriyetinden doğan mahzurların yegane izale vasıtası gene basın hürriyetidir."
Mustafa Kemal Atatürk..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA