Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SÜLEYMAN YAŞAR

Merkez halkın yanında bir para politikası izleyecek mi?

Bir ülkede makro ekonomiyi yönetenlerin başlıca görevi, hızlı ve sürdürülebilir büyüme hızını uzun dönemde sağlamaktır. Ülkeler kıyaslandığında, ekonomik büyümeyi esas olarak "yüksek ve oynak enflasyonun, doğru olmayan ve oynak döviz kurunun, aşırı finansal kontrollerin, yüksek bütçe açığının ve yüksek borç yükünün" olumsuz etkilediği görülüyor.
İşte büyümeyi azaltan bu değişkenlere baktığımızda, Türkiye'de son on yılda enflasyonun gerilediğini, özel sektöre baskının olmadığını,bütçe açığının ve borç yükünün azaldığını söyleyebiliriz. Döviz kuru politikasının ihracatta rekabeti sağlayacak yönde geliştiğini ise söyleyemeyiz. Çünkü Türkiye'de Merkez Bankası, dalgalı kur rejimine geçilmesinin ardından sağlanması gereken "iç ve dış reel faizlerin eşitliği" ilkesini bir tarafa bıraktı. Yüksek faiz politikasıyla kuru bastırıp, enflasyonu engelleyebileceğini düşündü.
Oysa enflasyonun gerilemesi kura baskıdan değil, bütçe açığının kapanmasından kaynaklandı. Boşu boşuna izlenen yüksek faiz- düşük kur politikası ise ihracatı kârlı olmaktan çıkardı. Cari açığın yüksek olmasının ve sanayideki gelişmelerden hükümetin bakanlarının bile şikâyet etmeleri, Merkez'in izlediği işte bu yüksek faiz- düşük kur politikasından kaynaklandı.
Dolayısıyla son on yılda Türkiye'de Hazine yönetimi, maliye politikasında başarılı olurken, Merkez para politikasında pek başarılı olamadı. Nitekim IMF'nin son açıklanan 21 Aralık 2012 tarih ve 12/338 numaralı Türkiye raporunda da bu gerçek ortaya çıktı. Raporun 26'ncı sayfasında Türkiye'nin rekabet gücü incelenirken, son on yılda G-20 ülkelerinde doğrudan yabancı sermaye girişlerinin milli gelire oranı ortalama yüzde 2.5 oldu. Bu oran Türkiye'de yüzde 2 ile ortalamanın altında kaldı. Ve Türkiye'ye doğrudan yabancı sermayenin dış ticarete konu olamayan (nontraded) bankacılık ve gayrimenkul alanına geldiği belirtildi.
İşte bunun nedeni, Merkez Bankası'nın uzun süredir uyguladığı yüksek faiz- düşük kur politikasıdır. Bu politikanın uygulanmasında tabii IMF de sorumludur. Karşı çıkılmasına rağmen bizim Merkez, en küçük bir tedirginlikte, mesela 2006'da, faizleri aşırı yükseltti. Hatta 2008 krizine girildiğinde dünyanın en yüksek politika faizini uyguladı.
Hal böyleyken, Merkez Bankası yönetimi, ne yaptığını pek bilmediği için yıllardır bu politikayla övündü. Şimdi bütün bu hataları yapan eski yöneticiler ekonominin sağlığını sorguluyorlar. Oysa dış ticarete konu olan ve olmayan mal üretimi için bu ülkede kaynakların yanlış dağılmış olmasından kendileri bizzat sorumlu.
Gelelim Merkez Bankası'nın dün açıkladığı 2013 para politikasına...
Merkezin, AK Parti hükümeti tarafından atanmış ilk yönetimi olan bu yönetim dün açıkladığı para politikasında ihracata rekabet gücü kazandıracak bir kur politikası izleneceğini örtük olarak belirtti. Yönetim, reel kur endeksinde değerlenmeye izin vermeyeceğini, endeksin 120'nin üzerine çıkmamasına dikkat edeceğini söyledi. Bu çok önemli, çünkü Merkez bunu ilk kez söylüyor. Merkez'in işgücü maliyeti reel kur endeksi 130'u gösteriyor. Merkez'in bu endeksi de dikkate almasında büyük fayda var.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA