Bir şeyi okurken, dinlerken ya da izlerken onun hakkında yazacağım yazıya dair
başlık alternatifleri birbiri peşi sıra/ çeşit çeşit aklımda canlanıyorsa, beğeniden kaynaklı
heyecanım üst seviyelere tırmanmış demektir… Mesela; Müzik devrime yakışır! Devrimin müzikal ayak sesleri! Sefaletin isyan şarkısı! Ya da…
Bence
en iyisi şu olmalı: Sefaletin
müzikal devrimi! Sanırım neden bahsetmek üzere olduğumu çoktan anladınız…
Evet, bugünkü filmimiz, geçen hafta vizyona giren
"Les Miserables/ Sefiller".
***
Bundan birkaç ay önce
Joe Wright'ın
"Anna Karenina" yorumundan bahsederken, "
Tolstoy'a da bu yapılmaz ki, dev gibi eser müzikle, dansla, biçim denemesiyle bu kadar
harcanmaz ki" demiştim… Ama demek ki doğru yapınca, işin
ruhunu kaybetmeyince oluyormuş.
Victor Hugo'nun sevgi, merhamet, adalet, devrim gibi
evrensel ve tüm zamanlara ait temalarıyla ölümsüzleşmiş başyapıtı
"Sefiller"in sahne müzikaline dayanan
Tom Hooper imzalı film bunu kanıtlıyor. İzlemeye niyetlenenleri şimdiden uyarayım… Sefiller
müzikalden de öte bir iş; filmde şarkısız tek diyalog yok. Adeta baştan aşağı bir
opera. Dekor ve mekanlar da dış çekimden çok bir opera
sahnesini andırıyor. Eserin en az kendisi kadar ölümsüz
baş karakteri, yaşam boyu adalet savaşı ve
vicdan muhasebesiyle kıvranıp, kurtuluşu sevgi ve merhamette bulan eski mahkum
Jean Valjean rolünde, bu performansıyla en iyi erkek oyuncu dalında
Oscar'a aday olan
Hugh Jackman var… Ve bence aslında sonuna kadar
hak etmiş, kusursuz ve çok etkileyici! Kendisini
yardımcı kadın oyuncu Oscar'ına taşıyan Fantine karakteriyle
Anne Hathaway de gerçekten sinema tarihine unutulmaz kareler bırakıyor. Solo performansı
"I dreamed a dream" şarkısına dikkat! "Sefiller" tam bir
oyunculuk şovu…
Görsel, müzikal şölen ve evet bir sinema yapıtı olarak bile hala
edebi bir lezzet. Filmin
mucizevi yeniliği/ güzelliği olarak ise göstereceğim hedef yine çok net:
Küçük devrimci Gavroche kalbinizi fena çalacak, benden söylemesi!