Türk sinemasında rahmetli Öztürk Serengil'in bir tiplemesi vardı, kelimelerinnin sonuna "aj" takısı eklerdi "kel" "kelaj" olurdu. Onun bu takılarıyla, yeni bir argo dil ortaya çıkarmıştı. Başlığı yazarken nedense onu hatırladım… Ortaçağ'da para basma hakkı senyörlerdeydi.
Ekonomik bir terim olarak bugün, devletin para basarak gelir elde etmesine
"senyoraj" deniliyor. "Paranın
üretim değeri ile üzerinde
yazılı değer arasındaki farkın adı bu.
100'lük banknotumuzun üretim maliyeti
13 kuruş ise aradaki
99 lira 87 kuruş, net ve reel senyorajımızdır.
Ancak
paranıza itibar edilmesi, özellikle sizin dışınızdaki ülkelerde birilerinin kasasında tutuluyor olması şarttır. Tıpkı
Türk dizilerinin civar coğrafyada rağbet görmesi gibi.
Türk dizilerinin
üretim değeri; milyonlarca dolar olabilir.
Bu dizilerin
ihracı ve doğurduğu ekonomi de
milyar doları aşabilir. Fakat bundan daha da önemlisi, dizi maliyeti ile
doğurduğu etki alanı arasındaki farktır. Ben buna
dizi senyorajı diyorum."
Bu yorum ekonomi yazarı Şeref Oğuz'a aittir. Kendisinin bu değerli yorumundan hareketle
sanatın, arkeolojinin ve kültürel etkinliklerin bir ülkenin tanıtımında yaratacağı olumlu "imaj" ve "ekonomik değer" oluşturma üzerine görüşlerimi belirtmek istiyorum.
Son yıllarda ülkemizde yapılan TV dizileri gerek yurt içinde ve dışında geniş ilgi görüyor.
Ekonomik girdinin yanında ülkemiz, insanımız, tarihimiz ve yaşam tarzımız üzerinden imaj yaratıyor. Yaratılan bu imajın ölçülmesi için bir çalışma yapıldığını görmedim ama bunun turizmimize olan katkısından hep söz edilmektedir.
Doğrudur, Kapadokya'da, Mardin'de çevrilmiş dizilerin bile iç turizmimizde, bu bölgelere yapılan turları nasıl canlandırdı- ğını biliyoruz. İstanbul'un Balkan ve Arap ülkelerinden aldığı turist sayısındaki artış tamamen bu TV dizilerine bağlamak, diğer etkenlere karşı haksızlık olur. Bu dizilerin bazılarının yarattığı negatif imajı da örneklemek yerinde olur. Amerika'da tanıştığım Lübnan kökenli bir dükkan sahibi, eşinin sürekli Türk TV dizilerini izlediğini ama kendisinin bu dizileri "çok insan öldürülen ve mafya görüntüleri" nedeniyle sevmediğini söylediğinde, hep olumlu imajın yaratılmadığını negatif imajın da ne kadar tehlikeli olduğunu hatırladım.
50 yıldır Türk sinemasına
Altın Portakal Film Festivali düzenleyen, Antalya'yı düşünün.
Şimdilerde
4. Televizyon Ödülleri'ni düzenliyor. Antalya
"doğal film platosu"dur ama onu bile yeterli kullanmamaktadır.
Film endüstrisinin nimetlerinden yararlanabilmek için dünyada, kentler
"Film komisyonu" üzerinden örgütlenirler.
Film, dizi yapımcılarına sağlanan teşvikler devletin işidir ama bölgesel kolaylıklar ve tanıtımı da
film komisyonu sağlar.
Altın Portakal Film Festivali'ni ve TV Ödülleri'ni düzenleyen, Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin bu etkinliklerinin "senyoraj" değerini ölçmesi gerekir… Bu bir başka ekonomik ölçü olan "faydamaliyet analizi"ni yapmasını öneririm.